Tarih: 17.12.2025 20:47

Müfredat Değil, Zihin Tartışılıyor: Eğitimde Yeni Eşik

Facebook Twitter Linked-in

Eğitimde Epistemik Sömürge Tartışması: Ontolojik Bir Eşik mi?

ANALİZ HABER

Sosyal Enstitü'nün düzenlediği Eğitim Zirvesi, Türkiye'de uzun süredir yüzeyde dolaşan eğitim tartışmalarını daha derin bir zemine taşıdı. Zirve sonrasında Esra Albayrak'ın kaleme aldığı yazı, alışıldık müfredat ve yöntem tartışmalarının ötesine geçerek, eğitimin kurucu zihinsel çerçevesini sorgulayan önemli bir kapı araladı.

Eğitimde müfredat ve medyada yapı tartışmalarının zihinsel egemenlik ekseninde nasıl kesiştiğine dair kapsamlı analizi buradan okuyabilirsiniz.

Ancak bu çıkışın kamuoyunda beklenen karşılığı bulmaması, Türkiye'de eğitimden ne beklendiği sorusunun hâlâ netleşmediğini de gösteriyor. Çünkü ilk kez üst düzey bir isim tarafından, eğitimin sömürgeci bir bilgi rejimi içinde inşa edildiği bu kadar açık biçimde dile getirildi.

Bu durum, tartışmayı "hangi konular okutulmalı?" sorusundan çıkarıp, çok daha temel bir noktaya taşıyor:
Eğitim hangi ontolojiye ve hangi epistemik zemine dayanıyor?

Müfredatın Ötesinde Bir Sorun

Türkiye'de yıllardır eğitim politikaları pedagojik teknikler, sınav sistemleri ve program değişiklikleri üzerinden tartışılıyor. Oysa bu tartışmaların çoğu, eğitimin dayandığı bilgi rejimini ve zihinsel şablonu sorgulamadan yürütülüyor.

Asıl mesele şurada düğümleniyor:
Eğitim sistemi hangi varlık anlayışına, hangi bilgi hiyerarşisine ve hangi düşünsel koordinatlara göre kuruluyor?

Bu soruya temas edilmeden yapılan her reform, yüzeyde kalmaya mahkûm oluyor. Çünkü sorun, yöntem değil; yöntemi mümkün kılan ontolojik zemin.

"Sistem Yerinde Dururken Çözüm Aramak"

Ortaya çıkan tablo şu gerçeği işaret ediyor:

Sömürgeci bilgi sistemi varlığını sürdürürken, çözüm üretmeye çalışıyoruz.

Bu nedenle Esra Albayrak'ın çıkışını, üç temel başlık üzerinden değerlendirmek mümkün.

1. Zaman ve Mekân Kurgusunun Sorgulanması

"Greenwich neden dünyanın sıfır noktası?"

Bu soru, basit bir coğrafya bilgisinden çok daha fazlasını ifade ediyor. Çocuklara sadece bilgi aktarmayı değil, bilginin kim tarafından ve hangi güç ilişkileri içinde üretildiğini fark ettirmeyi amaçlıyor.

Bir toplumun zaman ve mekân koordinatlarını dahi dış referanslarla kabul etmesi, zihinsel bağımlılığın en görünmez ama en etkili biçimlerinden biri olarak öne çıkıyor.

2. Tarihin Anlatı Yoluyla Kolonize Edilmesi

"Colomb bir kâşif değil, istilacı bir tüccardır."

Bu ifade, eğitimdeki anlatı sömürgeciliğine dikkat çekiyor. Tarih yalnızca olayların kronolojisi değil; aynı zamanda hangi figürlerin kahramanlaştırıldığının da bir göstergesi.

Yıllar boyunca başkalarının kahramanlarını merkeze alan bir tarih anlatısı, yerli medeniyet birikimini ya görmezden geldi ya da tali bir alana itti. Bu durum, bireyin kendi tarihsel kimliğiyle kurduğu bağı zayıflattı.

3. Bilginin Tek Kaynağı Yanılgısı

"Geometri ve felsefe Eski Yunan'dan önce de vardı."

Bu cümle, eğitimin temel ontolojik sorununa işaret ediyor:
Bilginin yalnızca Batı merkezli bir hatta üretildiği varsayımı.

Oysa Mezopotamya'dan Çin'e, Hint coğrafyasından İslam medeniyetine uzanan geniş bir düşünsel miras, insanlık tarihinin temel bilim ve felsefe damarlarını oluşturuyor. Bu miras yok sayıldığında, öğrenci kendini bilginin öznesi değil, yalnızca tüketicisi olarak konumlandırıyor.

Neden Kritik Bir Eşik?

Bu tartışma, eğitim alanında uzun süredir eksik bırakılan epistemik bağımsızlık meselesini ilk kez bu açıklıkta gündeme taşıyor. Çünkü sorun:

Müfredat değil, müfredatın ruhudur.

Pedagoji değil, taşınan bilgi rejimidir.

Sistem değil, sistemi üreten zihinsel zemindir.

Bu zemine dair yapılan sorgulama, eğitimdeki kolonizasyonun artık görünür hâle geldiğini gösteriyor.

Sonuç: Doğru Teşhis, Yeni Bir İstikamet

Eğitimdeki sömürgeci kodlar fark edilmeden yapılan her düzenleme, kaçınılmaz olarak sınırlı kalıyor. Oysa doğru teşhis, tek bir adımı bile dönüştürücü hâle getirebilir.

Yıllardır dile getirilen şu tespit, bu tartışmayla yeniden anlam kazanıyor:

Toprağı değiştirmeden fidanı budamak meyveyi değiştirmez.
Program bozuksa donanımı yenilemek yeterli olmaz.

Eğitimde gerçek dönüşüm, tam da bu noktada başlıyor:
Ontolojik bağımsızlık → Epistemik özgürlük → Pedagojik dönüşüm.

Sizce eğitimde gerçek dönüşüm müfredatla mı, yoksa ontolojik bağımsızlıkla mı başlar? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın.




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —