Modern dünyada ulus devletler için “din” ile ilgili iki seçenek söz konusudur.
Modern dünyada ulus devletler için “din” ile ilgili iki seçenek söz konusudur.
Bunlardan birincisi ‘dini kontrol etmek’tir. Ikincisi ‘dindarliga ve dindarligin sürdürebilirligine sahip çikmaktir.
Dindarligin sonraki nesillerde yasamasi kamu destegini gerektirmektedir. Bugün samimi dindar insanlarimizda su duygu hâkimdir:
Devletimiz dinimize sahip çiksin, “dini kontrol etme ile ilgili tasarruflari” helal hos olsun.
Ülkemizde dine sahip çikma, Diyanet Isleri Baskanligi kurumu araciligiyla gerçeklesmektedir. Bundan dolayi bu müessesenin önemi büyüktür. Itibarini düsürmek isteyenlerle mücadele etmek gerekir.
Diyanet Isleri Baskanligi’nin müessese olarak tasidigi isimde yer alan “diyanet” kelimesi üzerinde biraz durmak isterim.
Bu kelime kulun Allah’la nitelikli iliskisi, Allah’la yakinlasmasi ve O’na kullugu anlamindadir. Diyanet deyince sahip olunan inanç sisteminin tatbiki ve uygulamasi ile ilgili hassasiyet, takvâ akla gelmelidir.
Diyânet kelimesi daha çok dindarlik ve dindar yasamayi ifade eder. Fikih kitaplarimizda “hukûken” “kazâen” ve “diyaneten” seklinde kullanimlar vardir.
Hukûken yapilmasi zorunlu kilinamayan bir sey, “diyâneten” gerekli olabilir. “Diyâneten” demek aslinda biraz da “vicdânen” demektir. Bu açidan bakarsak aslinda dinin özü diyânettir.
Dinin özü samimiyettir. Hz. Peygamber din, Allah’a, peygamberine, Müslümanlarin yöneticilerine ve bütün Müslümanlara karsi samimi olmaktir” buyurmustur. (Buhârî, Îmân, 40; Müslim, Îmân, 56)
Diyanetin görevlerinden biri de “din dilini” güzel kullanmaktir. Ne yaparsak ve nasil davranirsak Allah’a daha yakin oluruz? Bu soruyu dini duygulari olan herkes kendine sorar. Diyanet gibi güvendigi bir kurumdan gönlünü tatmin eden bir cevap geldiginde memnun olur. Uygulayabilir ya da uygulayamaz ancak memnuniyet duyar.
Diyanet, din dilini kullanirken uluslararasi sözlesmeleri, kanun ve yönetmelikleri hesaba katmak durumundadir. Haftalik Cuma hutbeleri de Diyanet’in ülkedeki her camide isitilen sesi konumundadir.
Geçtigimiz günlerde Diyanet’in “siddet” konulu hutbesi okundu. Bu hutbede “itidalli” bir dil kullanilmis, “siddet ve merhametsizlik görüntülerinin sik sik ekranlara tasindigi” dile getirilmistir. Sokaktaki sade vatandasta siddet ve merhametsizlik görüntülerinin sik sik ekranlara tasinmasindan rahatsizdir. Diyanet’in bu rahatsizligi dile getirebilecegi hukuki zemin var midir?
2004 yili idam cezasinin kaldirildigi yil olarak önemli bir dönüm noktasidir. 2004 öncesi cinayet oranlari ile 2004 sonrasi cinayet oranlarinin mukayesesini yapacak arastirmalara ihtiyaç bulunmaktadir.
Insanlari sadece kapali ortamlarda tutmaya dayali cezalandirma biçimini tartismaya açabilmek lazimdir. “Cinayetlerin artmasi, cezalarin caydirici olmamasi ile dogrudan iliskilidir” demek de bir dil üretimidir. Ancak resmi bir kurum olarak
Diyanet bunu söyleyebilir mi?
Siddet ile ilgili hutbe okutmak, söylem üretmek zorunda olan Diyanet, kendisini kusatan bunca ulusal/uluslararasi metin ve medya baskisindan bagimsiz nasil bir din dili üretebilir? Diyanetin din dili üretmede isi gerçekten kolay degildir.
Karsisina çikan tanimadigi kisiyi rasgele öldüren kimsenin, öncelikle öldürme eylemini niçin yaptiginin aydinlatilmasi gerekir.
“Kadin cinayetleri” tabiri, basli basina cinsiyetçi ve içinde ayrimcilik bulunan bir kullanimdir. Ölen kimsenin cinsiyetine, rengine, diline, sosyal konumuna, dini âidiyetine bakmak yerine, “magduriyetine bakmak” daha dogrudur.
Tüm cinayetler konusunda en saglam veriler Türkiye Istatistik Kurumu’nun verileridir. Kadin cinayetleri dâhil tüm cinayetleri anlamada medyadaki çarpitmalari degil, TÜIK verilerini esas alarak üzerinde düsünmek gerekir. TÜIK’in ölüm ve ölüm nedeni istatistikleri bizlere tüm cinayetler hakkinda bilgi sunmaktadir.
TÜIK, öldüreni degil, öldürüleni dikkate alan bir veri havuzu olusturmustur. Ölüm nedeni istatistiklerinde “Ölüm nedenlerinin cinsiyete göre dagilimi” tablosu vardir.
Bu tabloda “Cinayet, saldiri” olarak isimlendirilmis bir “ölüm nedeni” ifade edilmistir. 2016 yilinda cinayet ve saldiri ile ölen 1436 kisinin 1180’i erkek, 256’si kadin olarak tespit edilmistir.[1]
2017 yili kayitlari 2018 ilan edilirken bir revizyona tabi tutulmustur. Revize edilmis verilere göre 2017 yilinda cinayet ve saldiri ile ölen 1453 kisinin 1180’i erkek, 273’ü kadindir. Revize edilmis verilere göre 2018 yilinda cinayet ve saldiri ile ölen 1139 kisinin 942’si erkek, 197’si kadindir. 2019 yilinda cinayet ve saldiri ile ölen 810 kisinin 629’u erkek, 181’i kadin olarak tespit edilmistir.[2]
2017 ve 2018 verileri bir sonraki yilda revizyon geçirmistir. 2020 yili verileri henüz ilan edilmemistir. Ilan edildigi takdirde 2019 verileri de revizyon geçirebilir.
Çünkü ölüm nedeni bilinmeyenler ile ilgili veriler degisebilmektedir. 2016’da tüm cinayetlerin yaklasik % 82’si erkek, % 18’si kadindir. 2017’de tüm cinayetlerin yaklasik % 81’si erkek, % 19’u kadindir. 2019 yili tüm cinayetlerin yaklasik % 78’si erkek, %22’si kadindir. 2016’dan 2019’a kadar geçen 4 yilda kadin cinayetlerinin % 18’den % 22’ye çiktigi söylenebilir. Verilere hangi açidan bakarsaniz bakin cinayet ve saldiri sonucu ölen erkeklerin sayisi kadinlara göre 4 kat daha fazladir.
Kadin olsun erkek olsun bütün cinayetlere engel olmak için çabalamak gerekir. Cinsiyeti ön plana çikaran söylemlerin bir yana birakilarak bir insani öldürmenin tüm insanligi öldürmek kadar büyük bir vebal oldugu hakikatine agirlik verilmelidir.
Modern dünyada nasil bir dini dili üretecegiz?
Olusturacagimiz din dili magduriyete dayali aidiyet üretimine mi dayanacak?Olusturacagimiz din dilinde “biz”, “bizim disimizdakiler” ve “öteki” kimlerden olusacak? “Ne olursan ol yine gel” söylemini mi esas alacagiz?
Din dilinin ürettigi “biz” ile ulus devletlerin ürettigi “biz” dili ne kadar uyusabilecek? Ulus devlet ideolojilerinin ürettigi “öteki” ile din dilinin ötekisi birbiriyle ne kadar uyusabilecek? Bütün bu sorularin cevap bulmasi kolay olmayacaktir.
Uluslararasi sözlesmelerin de olusturdugu bir “dil” vardir: “Bireyin özgürlügü ve tercihleri mutlak ölçüdür, kisitlanamaz. Çünkü bireyin tüm tercihleri din kurallari ile çatissa bile tek ölçüdür.” Bu satirlar Cedaw ve Istanbul sözlesmelerinin arka planinda yer alan dili ve söylemi özetleyen cümlelerdir.
Cedaw ve Istanbul sözlesmelerinin metin yazarligina ülkelerin düsünürlerinin, okumuslarinin ve uzmanlarinin herhangi bir katkisi olmus degildir.
Bu sözlesmelerin metin yazarligi belirli bir ekibin edisyonundan çikmistir. Bu metinlerin olusmasinda kamuoyu yoklamalari, çalistaylar, formlar ve sempozyum sonuç bildirileri gibi efkâr-i umumiyeye isaret eden göstergeler de asla ölçü alinmis degildir.
Bireyin tercihleri üzerinden bir din dili olusturulabildigi gibi Allah’in tercihleri üzerinden de bir din dili olusturulabilir. Kur’ân-i Kerim’de müsriklerin hayat tarzi için de “din” tabiri kullanilmistir. “Sizin dininiz size benim dinim banadir” meâlindeki âyeti (Kâfirûn 109/6),
“sizin tercihleriniz size benim tercihlerim banadir” olarak anlamak da mümkündür.
Bu söyleme karsi Islam’in dili ne olmalidir? Yukaridaki satirlari bir cümleye indirmek mümkündür. Hayatin anlami ve merkezi insandir. Insanin birey olarak tercihi ve tercihine dayali yapip ettikleri tek deger ölçüsüdür.
Bu teze karsi “Allah’in bizim hakkimizdaki tercihleri deger ölçümüzdür, biz semavi tercihler dogrultusunda yasamak istiyoruz” gibi bir seyler söylemeniz lazim.
Islam’in “tez” olarak, “söylem” olarak “mesaj” olarak kendi ziddi ile zitlasmasi lazimdir.
Geldigimiz noktada tablo sudur: Islam tasidigi söylem ve mesaj olarak kendi ziddi ile zitlasamiyor. Bir gerginlik olustugu zaman Müslümanlar kendi aralarinda tutum birligi içinde olamiyor. Herkes birbirini “gerginligi sürdürmeme” konusunda uyariyor. Söylem bakimindan geriye giden, sürekli “Islam’in mesaji” oluyor.
Fiziksel gücünüz yeterince bulunmuyorsa mesajiniz güçlü olmalidir. Bugün Müslümanlarin mesaji güçlü durmuyor. Çünkü bu mesajin güçlenmesi ziddi ile zitlasmasina baglidir.
Mütedeyyin camia, Islam ile Islam’in karsitlari arasinda ufak bir kriz çiksa birbirini uyarma yoluna gidiyor. “Birakalim tartisma sürsün” denmiyor. Tartismanin sürmesinden öncelikle mütedeyyin camia rahatsiz oluyor. “Bu zamanda böyle, ne yapalim”, “ugrasmaya gelmez” deniliyor.
Hâlbuki Islam’in mesajinin güçlenmesi mesaj boyutunda kendi zitlari ile cebellesmesine baglidir.
Din dili aktif olarak kullanilmali bu dinin özüne uymayan söylemlere verilmesi gereken cevaplar yerinde ve zamaninda ilgili merciler tarafindan verilmelidir. Aksi takdirde Islam’in mesaji sönük kalir.
Kur’ân’da yapilan tartismalar hak batil mücadelesi mesaji verilerek taraflarin son cümlelerine kadar zikredilmistir.
Mesela Hz. Ibrahim’in sirk unsurlarla mücadelesinde, Hz. Musa’nin Firavun’la mücadelesinde vahyin mesajinin güçlü bir sekilde aktarildigini görürüz.
2018’de yasanan bir hadisede tüm Diyanet camiasi ve Din egitimcileri, konustuklari sözleri daha dikkatli gözden geçirme geregi duymuslardir.
Hadise ne idi?
Kamuoyuna malolmus ünlü bir Hoca’nin evlenme yasi ile ilgili bir konusmasi ya da fetvasi üzerinden kendisine bir medya linçi uygulandi.
Hemen ardindan da ayni yilin 8 Mart’inda çok konusulan “güncelleme” açiklamasi geldi. O konusmada herkes “güncelleme” kelimesine takildi. Hâlbuki dikkatle takip edilirse konusmada daha önemli bir husus vardi.
“Uluslararasi sözlesmelere dayali konularda” herhangi din âlimi ya da hoca, konusmasindan dolayi medya linçine ugrarsa hükümet o hocanin yaninda yer almayacakti.
Konusma dikkatli olarak okunursa asil verilmek istenen mesaj buydu. Nitekim bu konusmada ikaz alan Hoca, geri adim atti. Birçok programini iptal etti, bir süre kabuguna çekildi.
Evlenme yasi gibi küresel ölçekte yasal düzenlemenin bulundugu konularda Islami kesim de, açilan tartismayi “sürdürmeye” istekli olmamaktadir. Bir yandan Islam fikhinin bu konudaki tezini savunulabilir bulmuyorlar, diger taraftan da aslinda öyle degil diye söze basliyorlar.
Baslanan konusmanin geri kalanini tahmin etmek zor degildir. “Islam da evlenme yasi konusunda uluslararasi hukuk ile uyum içindedir” meâlinde cümleler pes pese gelir. Müslümanlara operasyon çekildi, tartisma baslatildi.
Tartismada Islam’in tezleri tarafi daima savunma ve geri adim pozisyonunda oldu. Sürdürülmüs tartismanin maglubu bulunmaz. Önemli olan sürdürebilmektir. Tartismayi sürdürebilmek sizin özgüveninizle ilgilidir. Dâvâniza güveniyorsaniz sürdürürsünüz.
Konu bir süre sonra belki “rizaya dayali cinsel faaliyet” konusuna gelecekti. Rizaya dayali cinsel faaliyet konusu Bati’nin sadece ikiyüzlülügünü degil ortaya koydugu metinlerdeki tutarsizligini ortaya koyan bir konudur.
Bir yandan 18 yas altini “çocuk” ilan edeceksiniz. Diger taraftan da 18 yas alti “cinsel iliskide riza yasi”diye “ayri” bir kavram icat edeceksiniz ve bu “iliski yasi” ülkeden ülkeye degisebilecek.
Bu yasini ikmal etmis olanlarin tüm cinsel faaliyetleri normal olacak, bir taraftan da çocuk gelinle mücadele slogani altinda diziler, filmler yapacaksiniz.
Herkes de bu çeliskinin üzerine üç maymunu oynayacak. Herhangi bir ülkede “18 yas alti” ve “riza yasi üstü” tüm iliskiler adina evlilik denmese bile fiilenevliliktir” diye birinin bagirmasi mi gerekiyor?
Galiba birinin kral çiplak diye bagirmasi gerekiyor. Konu tartisilmaya devam etmeliydi, geri adim atilmamaliydi.
Ülkelerin 18 yasini evlilik yasi ilan edip ardindan da ayrica 18 yas alti “iliski riza yasi” ilan etmeleri sadece tutarsizlikla izah edilmez.
Din, evlilikte ergenligi ölçü almis. Modern ulus devletlerden bir kisminin evlenme yasi ile iliski yasini ayri ayri ilan etmeleri evlenme yasi ile ilgili modern tezlerin dayanakli ve tutarli olmadigini da göstermektedir.
Küresellesme 80’li yillarda köpürtüldü, giderek güçlendi, kurumsallasti, tüm dünyayi teslim aldi. Tüm dünyayi etkileyecek evrensel degerler olusturdu. Bu degerleri bir tür “din” olarak kabul etmek gerekir. Çünkü bu degerler, dinin yerini alacak sekilde tüm dünyaya dayatilmaktadir.
21. Yüzyil insani uluslararasi sözlesmelerin mühendisliginde insa edilecektir. Küresellesmeyi bir ideoloji haline dönüstürecek slogan kavramlarin tarihî bir geçmislerinin olmasi beklenmemektedir. Büyüsü, albenisi bulunan her kavrami kullanabilirler.
Mesela “Toplumsal Cinsiyet Esitligi” kavrami ilk defa Joan Wallach Scott’in 1986 yilinda yayinlanan “Gender: A Useful Category of Historical Analysis/ Cinsiyet: Yararli Bir Tarihsel Analiz Kategorisi” baslikli makalesinde geçmistir. Bu tarihten önce bu kavrami telaffuz herhangi bir kimse olmamistir.
Cedaw sözlesmesinde böyle bir kavram geçmez. Bu kavram Cedaw’dan önce icad edilmis olsaydi, muhakkak Cedaw’in maddelerine girerdi. Zaten Istanbul sözlesmesinin düzenlenme amaçlarindan biri, bu kavrami uluslararasi metinlere tasimaktir.
1986 yilindan önce ölenler bu kavrami “hiç duymadan” vefat etmislerdir. Bir misal verelim. 1985 yilinda vefat eden ünlü tarihçi ve antropolog Afet Inan, “Toplumsal Cinsiyet Esitligi” kavramini hayatinda “bir kere bile duymadan” su fani hayata gözlerini yummustur.
Peki, ne oldu da üretim tarihi bu kadar yeni olan bir kavram üzerinden ardarda düzenlemeler yapiliyor, konu küresel çapta bir güç gösterisine dönüstürülüyor.
Bugün Diyanet Isleri Baskanligi’nin dahi her yil hakkinda “etkinlik düzenlemek zorunda oldugu” bu kavram, enikonu 1986 çikisli bir makalede üretilmistir. Allah’in tercihini ortaya koydugu bir konuda insanin tercihine saygi duymak ve onu bir kült ve tabu haline getirmek dini açidan kabul edilebilir mi?
Allah’in tercihini net ortaya koydugu bir konuda “ben insanla Allah arasindaki bu meselede tarafsizim” demek itikâdî olarak ne anlama gelir?Bu sorularin cevabi toplumda bilinmeyen sorular degildir.
Sayin Diyanet Isleri Baskani da, bir hutbesinde Allah’in bir konudaki tercihini tüm insanliga ilan etmistir.
Herhangi bir din âliminin bu sorulara cevap verirken kendisine yapilabilecek saldirilari göze almasi gerekir. Allah’a ait olmasi gereken bir tasarruf mutlak anlamda insana veriliyor “bu konuda ben tarafsizim” demenin disinda kanaat bildirim seçenegi risk tasiyor.
Doç.Dr. Semsettin Kiris Türkiye Aile Meclisi Genel Baskan Yardimcisi https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-Nedeni-Istatistikleri-2017-27620ide dayanan Islam akidesi ile telif edilebilir bir tarafinin bulunmadigini söyleyebilmek cesaret istiyor.
Insanin tercihlerinin dokunulmazligi fikri, “insanin Allah’la esitligi”fikrini de çagristirmaktadir ki bu tevhid inancina uymamaktadir.
Sözün özü Diyanet bir gün “Toplumsal Cinsiyet Esitligi” konusunda hutbe hazirlamak zorunda kalirsa bunun metni nasil olusturulacak gerçekten merak ediyorum.
Tüm insanlik küresel, ideolojik bir taarruz ile karsi karsiyadir, bunun farkina varmak lazimdir. Islam’in söylemi ile küresel söylem arasindaki “karsitlik”dile getirilmeye devam edilmelidir.
Islam’in tezleri, söylemleri, mesajlari karsitlarina karsi “tutunmuyorsa” bu o mesajlarin güçsüzlügünden degildir. O mesajlarin arkasinda duran Müslümanlarin özgüvensizligi ve “ögrenilmis yenilgi” ruh halinin devam ediyor olusundandir.
Sonuç itibariyle Diyanet, uluslararasi sözlesmelerin dine uyarlanmasini degil dine uymayan sözlesmelerin yanlisligini ifade eden bir din dili gelistirmelidir.
Doç. Dr. Semsi Kiris
Türkiye Aile Meclisi Genel Baskan Yardimcisi https://t.me/basinaciklamasi [1] Bakiniz: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-Nedeni-Istatistikleri-2017-27620 erisim: 24.11.2021
[2] Bakiniz: https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Olum-ve-Olum-Nedeni-Istatistikleri-2019-33710#:~:text=T%C3%BCrkiye'de%202019%20y%C4%B1l%C4%B1nda%20%C3%B6len,%2C4'%C3%BCn%C3%BC%20kad%C4%B1nlar%20olu%C5%9Fturdu. Erisim: 24.11.2021
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.