Yazarimiz Mehmet Nuri Bingöl ile mülakât

Yazarimiz Mehmet Nuri Bingöl ile mülakât

Sitemizin yazarlarindan Mehmet Nuri Bingöl'e ait "Sürgündeki Çeçenya" "Nur Üstat" ve "Siyahtan Turkuaza Kosmak" isimli kitaplari ile ilgili yapmis oldugumuz mülakati sizler için yayinliyoruz.

Sitemizin yazarlarindan Mehmet Nuri Bingöl'e ait "Sürgündeki Çeçenya" "Nur Üstat" ve "Siyahtan Turkuaza Kosmak" isimli kitaplari ile ilgili Yazarlarimizdan Bülent Ertekin'in yapmis oldugu mülakati sizler için yayinliyoruz.

 

ERTEKIN- Sayin Bingöl, çesitli sitelerdeki röportajlarinizda öz geçmisinizi bulmak mümkün, ama bir de bunu sizden dinlesek…

       

BINGÖL-1961 yilinda Sanliurfa’nin Birecik ilçesinde dogdum. Ilk ve orta egitimimi ilçemde tamamladiktan sonra, 1982’de Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Yeni Türk Edebiyati Bölümünden mezun oldum. Tez konum, “Tarik Bugra’nin Romanlari Üzerinde Bir Tahlil Denemesi’ni,  Prof. Dr. Mehmet Kaplan’in gözetiminde yaptim. Bazi yayin organlarinda  hikâye ve denemelerim ile “Kafkasya’da Sarp Ufuklar” baslikli yarim kalan roman çalismam da vardir. Bir müddet Tasvir gazetesinde hizmet verdim, gazetenin kültür-edebiyat sayfasinin düzenlenmesi ve haftalik eki Elif Kültür ilavesinin hazirlanmasinda çalistim. Daha sonra ulusal bir gazetede Sürgünde Tirmanis-I, Sürgünde Tirmanis-II, Yokusta isimli üç romanim tefrika edildi. Sürgündeki Çeçenya (1996) ise yayimlanan ilk romanim oldu. Roman 2000 yilinda ikinci baskisini yapti. “47 Yildir Mezar Yeri Tartisilan Nur Üstad” kitabim 2002. Evli ve dört çocuk babasiyim, üç torunum var. Daha önce ulusal ölçekli bir gazetede haftalik olarak yazarken simdi  internet sitelerinde köselerim var. Son kitabim (hikâyeler) Siyahtan Turkuaza Kosmak (15 Temmuz)’u nesreden KYD yayimevinde incelenen iki roman çalismam da mevcut. 

ERTEKIN- Hayat hikâyenizi önceki sorumdan ve köse yazilarinin altindaki bibliyografyadan ayrintili olarak ögreniyoruz ama bir de sizin agzinizdan dinleyebilir miyiz?

BINGÖL:  Kronolojik hayat hikâyemi,  baslangiç ve muhayyel bir bitis noktasindan ibaret görüyorum. Bu sorunuz için tekrarliyayim, Türk Dili ve Edebiyati ögretmeniyim. Ögretmenim dememe bakmayin, görüsüme göre her meslek sahibi eger kendini “mezara kadar” ögrenci bilmezse, hiçbir iste muvaffak olamaz. Mesela dönerli olarak okudugum bes kitap var elimde. Bence  sanat, edebiyatla ugrasan birinin hayatini edebiyat ve düsünce âlemi teskil etmelidir. O zaviyeden bakinca hayatimi ön dördüncü yasimdan itibaren baslatiyorum. Ilk siirimi, o yasimda yayimladim çünkü; bu aliskanlik, hikâye sahasindaki çalismalarima basamak oldu. Ardindan bir “ulusal” gazetenin açtigi hikâye yarismasinda 3. olunca cesaretim artti. Daha sonra bilhassa hikâye çalismalarim sürdü. O devirde yazdiklarimin çoguna hikâye denemesi diye baktigimdan hemen hemen hiçbirini koruyamadim. Istanbul Edebiyat Fakültesini kazaninca bu çalismalarim hayat safhasina daha manali sekilde çikti.Tefrika edilen kimi roman çalismalarim da  bu devreye rastlar. Istanbul Gençlik Teskilati bünyesinde çikarilan Köprü dergisinin iki yil gönüllü editörlügünü yaptim.  Mezuniyetten sonra alti ay çalistigim “ulusal” ölçekli bir gazetenin edebiyat servisindeydim. Nesredilen romanim Sürgündeki Çeçenya’yi ilk görev yerim Saphane’de, Nur Üstad ve Siyahtan Turkuaza Kosmak (15 Temmuz) ise Birecik’te kaleme aldim.

ERTEKIN- Size bir de klasik bir soru soralim. Sizce sanat sanat için midir, yoksa toplum için mi?

     BINGÖL: Bu suali, “Tavuk mu yumurtadan çikar, yumurta mi tavuktan?” demogojisi görürüm; yani bu ikilemi teskil eden elestirmenleri... Sanat hadisesini ne estetikten ne de insandan; dolayisiyla, insanin organize sekli olan cemiyetten koparamazsiniz. Fakülteden Hocam Mehmet Kaplan’a bir hikâyemi okumustum. Öykü biraz romantizm kokuyor, biraz da toplum hayatina pek kesif bakiyordu. Ayrica, ele alinan vaka da ülkemizle ilgili degildi; hadise, Polonya’daki hürriyet hareketlerini özgünlükle vermeye çalisiyordu. Ben okurken Hoca, Osmanlica bir metni latin harflerine aktariyor; arada bir de gözlügünün üzerinden bakiyordu.

ERTEKIN – Hikâyenizi begendi mi?

       BINGÖL:  Pek degil. Üslup ve özgünlügü takdirle beraber, “Buradaki hadisede biz yokuz Nuri” dedi; “topragimizin kokusunu veren bir realizm bulunmuyor burada. Tarik Bugra’nin ilk romani da bu hikâye gibi ülke disini anlatiyor, Italya’da geçiyordu hadiseler. Adi, Siyah Kehribar’di; bilirsin.  Sana dedigim ve yaptigim tenkidin aynisini ona da yaptim , üç yil sonra Küçük Aga’yi, o saheser romani yazdi. Senin de bu vatanin realitesini anlatan ve Stendhal’in Kizil ve Kara’si gibi bir roman yazmani çok isterdim.”

ERTEKIN–  Bu istegi gerçeklestirebildiniz mi?

        BINGÖL: Nesredilmis kitaplarimdan biri roman gerçi, hem realizm hem romantizm kokan bölümleri var; “Sürgündeki Çeçenya.”  Ilk baskisi, 1996’nin o kâbus gibi günlerinde yapildi; ikinci baskisi 2000 yilinda. 2002’de basilan kitabim Nur Üstad ise bir büyük fikir ve dava adami Bediüzzaman’in tarihçesinden aldigim intibalarla yazdigim deneme ve bir kaç hikayemin derlemesiydi. Sürgündeki Çeçenya’nin baskisi kalmadi, Kaplan hocamin istedigi yapida bir romana ulasamadim anlayacaginiz. Daha önceki “Kafkasya’da Sarp Ufuklar”, “Yokusta Tirmanis-1 ve 2”, “Yokusta” tefrikalarima birer müsvedde diye bakiyorum.

ERTEKIN- Bazi vakitler yazma çalismalarinda tikanmalariniz olur mu?

BINGÖL: Kadim dostum romanci-arastirmaci Hüseyin Yilmaz’in su ifadelerini hatirladim sorunuzla. “Dostlar saniyorlar ki, sarp daglara, yaylalara sadece spor olsun diye gidiyorum. Hayir, asil maksad zihin ve gönül berrakligi yakalamak. Mesela çoktandir yazmaya çalistigim Kader romanini son seyahatimde zihnen tamamlama imkân ve ilhami buldum. Kaleme almak kolay is…”

Bunlardan biri, yaklasik üç yildan beri elimde olan roman çalismamda görülen telif tembelligimdir. Bir de Resat Nuri Güntekin’in, yazma teknigini beyan ettigi satirlar beni rahatlatir biraz; “Konu, pek ilkel sekilde aklima gelir. Hiçbir zaman, hemen derhal bu konunun planini yapip da yazmaya basladigim vaki degildir. Buldugum konuyu, zihnimde bir kenara atarim. Onu francala hamuru gibi kendi kendine kabarmasi için uzun müddet birakirim. Çok defa aradan birçok senenin geçtigi de olur. Bu müddet zarfinda konuda bazi ilaveler yaparim. Bazi kisimlarini atarim, çikaririm.”

Mecburi ama genç nesille ugrasildigi için kutsi bir görev olan ögretmenlik vazifemden dolayi seyahat imkânim oldukça sinirli. Bu açigi kapamak için benim de kaynak eserler ve edebi roman, hikâye, deneme kitaplari arasinda okuma gezintileri yapmam gerekli.

ERTEKIN– Sizinle yapilan bir röportajda “hikâye” çalismalarinizi daha çok sevdiginizi söylüyorsunuz. Bunun sebebini belirtir misini?

        BINGÖL: Hikâye daha özlü bir çalisma. Tipki siirde oldugu gibi, hikâyeyi telif ederken de kelimeleri seçiyor, ses ahengine dikkat edici elemelerden geçiriyor, hikâyenin bütünlügüne tam manasiyla hakim oldugunuzdan daha eleyici olabiliyorsunuz. Kisa sürede ortaya çiktigi için de nesir noktasindan  doyuma ulasiyorsunuz. Roman öyle mi hâlbuki; ilk kitaplasan romanimi, meslek mesgalesi ve kimi dis tesirlerden dolayi, ancak on yilda tamamlayip, üç yilda nesrini saglayabildim.

ERTEKIN – Simdi nelerle ugrasiyorsunuz?

       BINGÖL: Ilk basta meslegimle elbet. Bu salgin döneminde canli ders hazirliklarim oluyor. Daha önce bahsettigim romanlarimi tashih ediyorum, köse yazilarimla ilgileniyorum; bes günde bir de olsa... Sonra da kimi çalismalarla. Elimdeki kitaplardan biri  ise Mehmet Kaplan hocanin gösterdigi hedefe yaklasmaya çalisan roman denemesi.

ERTEKIN– Yayin âlemi ve gazete dünyasini nasil görüyorsunuz?

    BINGÖL: Dostlarim üzerlerine almasinlar, millî ya da degil, tüm gazeteleri birer propaganda araci veya çikaran gruplarin üstünlük davasina hizmetkâr birer brosür olarak görmekteyim. Bundan dolayi - bir dostun yazdigi günlerin disinda- hiçbirini almiyor, gerekirse internetten okuyorum. Hele kitaplar… Bir kismi sadece ekonomik gaye gözetilerek basiliyor, bu yüzden de seviyeleri  düsüyor elbet. Bu, ayni zamanda millî kültürden popülist anlayislara kaydigimizin da isareti.

ERTEKIN-Biraz da yeni eseriniz hakkinda bilgi istesem...

BINGÖL-  13 Hikayeden mütesekkil hikâyelerin hepsi alt baslik olan 15 Temmuz direnisini degil, bazilari da o direnis azmini hazirlayan manevi, moral atmosferi yansitiyor. Ögrenciler için de hem imla hem de anlatim noktasindan güzel bir örnek olacagi kanatindayim. Rabbim izin verirse bir fikir kitabinin da hazirligi içindeyim. Baska bir kitap için elimde bes hikayem daha var ama biraz zenginlesmesini beklemeliyim.

ERTEKIN– Sorularimiza cevap verdiginiz için tesekkür ederim.

       BINGÖL: Aslinda ben tesekkür ederim. Genç kabiliyetlere sunu da demek isterim ki “Yüzeysel” okumadan ziyade, “tahlilci-çözümlemeci” bakisla okumalar, bence “kisisel” gelisim açisindan da gereklidir. Külliyat birakmis zatlari takip etmek ve eserlerine bir bütün olarak bakmak zaruri. Mesela Yahya Kemal’in bütün eserlerinden mana çikarmak dururken filan siirindeki bir misrayla onun hakkinda karar vermek, en azindan insafsizliktir; münevver kisilere yakismaz bu bakis.”



Yükleniyor

Yükleniyor

Yükleniyor

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.