EĞİTİMİN KIBLESİNİ BATILDAN BATIDAN ÇEVİRMEK MECBURİYETİ!

Prof.Dr. Osman Çakmak Maarif Platformu Başkanı ve Türkiye Âile Meclisi Başkan Yardımcısı: Eğitimin kiblesini Bâtıldan batıdan çevirmeli ve darbe dayatması müfredatı ıslah etmeliyiz.

GÜNCEL 21.12.2023 17:13:00 363 0
EĞİTİMİN KIBLESİNİ BATILDAN BATIDAN ÇEVİRMEK MECBURİYETİ!

Milli Eğitim Bakanı  sayın Yusuf Tekin, İbni Haldun Üniversitesi 2023 - 2024 Akademik Yılı Açılış Töreni’ndeki  sözleri ile Milli Eğitimde yeni bir çağın başlangıcında olduğumuzun müjdesini vermektedir: 

"Milli bir maarif bilinciyle kendi eğitim modelimizi üretmenin vakti geldi.” Bakan Tekin, "Bizim modelimiz hem insani var oluşumuzun evrensel doğasına uygun, hem de ait olduğumuz geleneğin ve medeniyetin temel karakteristiğini taşıyan milli bir içerikle şekillenecektir." 

Siz  ne düşünürsünüz bilmem ama, bana göre  bu söz,  maarif dünyamızda gerçek çözüm yoluna işaret ediyor ve Milli Eğitim tarihinde en önemli bir çıkışın ifadesi olmaktadır.   

Nedenini açıklayacağım.

Eğitim sistemimizin kuruluş yıllarından beri devam eden çok büyük ve önemli temel sorun şu: 

Her şeyden önce eğitim sistemimizi millet olarak biz tasarlayıp kurmadık. Bize rağmen, bizim milletimiz için, bizim ülkemizde kurulmuş olan bu eğitim sisteminin, hem dünya görüşü, hem eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile bizim tarih, kültür ve değerlerimizle çelişiyor. Hatta milletimizin değerleriyle ortak yönü bulunmuyor.  

Ülkemizde son bir asırdır, hatta bir buçuk asra yakındır, her şeyiyle Batıya ait olan bir eğitim sistemi hâkim oldu. Bu eğitim sisteminin dünya görüşü, eğitim, insan ve bilim felsefeleri ile; vizyonu, müfredatı ve ders muhtevaları ve yöntemleri ile bizim bütün değerlerimizi dışlayan bir anlayışla kurulmuş bir sistemdi. Batılıların anlayışına göre kurulmuş bir yapıydı. Halen de aynı anlayış, yaklaşım ve yöntemlerle devam ediyor.  

Dolayısıyla işte bu temel sorun, bugün eğitim sistemimizin en temel ve acil sorunudur. Bugün milletimiz için asıl beka sorunudur aslında. 

Bu sorunlar ortada iken, bunları görmezden gelip, bu eğitim sistemini geliştirme/güçlendirme çalışmaları yapmak, daha çok destek vermek, sadece ve sadece bize rağmen, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak için kurulmuş olan bu sistemin daha da güçlenmesine, insanlarımızın inancı, tarihi, kültürü ve milletinden kopuk, gayr-i milli olarak yetişmesine yol açmaktadır. Geçen yıllar bu şekilde heba oldu. Bu temel sorun görülmediğinden şimdiye kadar yapılanlar, bizi değiştirmek, bozmak ve başkalaştırmak isteyenlerin işine yaradı. 

Milli Eğitim sistemi kadar şekilsel yapbozlardan nasibini alan ve bakan ve bürokrat harcayan başka bir başka kurum var mı? Bakan kurumu öğrenip yeni bir şeyler yapmaya yeltendiğinde görevden alındı. Milli Eğitimi arkadan yöneten mekanizmayı kimse fark etmedi.  

 MEB’de müsteşarlığı sırasında Yusuf Tekin’in şu sözleri ile hatırlıyoruz: 

“Türkiye’de eğitim sistemi Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmedi.” 

Prof. Dr. Yusuf Tekin, ÖNDER İmam Hatipler Derneği tarafından düzenlenen İmam Hatipliler Kurultayı’nda şunları söylemişti:  

“Türkiye’de eğitim sistemi, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren hiç değişmemiştir. Bunu çok iddialı olarak söylüyorum. Sadece eğitimde bu ana felsefeye ulaşmak için kullanılan araçlar üzerinde minimal değişiklikler yapılmış. Asıl ulaşılmak istenen sonuca, sistemi götürecek yolda ufak tefek değişiklikler yapılmıştır ve bu değişikliklerin hiçbiri eğitim sistemi değişikliği değildir; eğitim sistemi değişikliği olarak algılanamaz. Bugünlerde gene tartışıyoruz. Eğitim sistemi bir daha değişiyor. Ne değişecek, ben anlamıyorum. 8. sınıf ve 9. sınıf, 12 yıllık zorunlu eğitimin parçası. 7’den 8’e geçtiği gibi 8’den de 9’a geçecek çocuklar. Burada yapacağınız bir değişiklik, eğitim sisteminde bir değişiklik anlamına asla gelmez. TEOG teknik bir konu, basit bir konu.”

Bu söz esasen Bakan Tekin’in eğitimin asli sorununun, kök problemin farkında olduğunu gösteriyor ve    çözümü tıkayan merkeziyetçi ve tekelci yapının kaldırılacağına dair ümitleri artırmaktadır.

Yerli ve Milli Model Önündeki Yasal Engeller

Yusuf Tekin Hoca’nın belirttiği tekelci yapının, yani Tevhidi Tedrisatın yasal dayanakları var.  Türkiye’de eğitimde değişim teşebbüslerinin başarısız olmasının en önemli nedeni budur. Eğitimle ilgili önemli yasaların neredeyse tamamı olağanüstü dönemlerde çıkarılmıştır. Mesela, 1960 ihtilalinden sonra 1961 yılında İlköğretim ve Eğitim Kanunu, 1971 muhtırasından sonra 1973 yılında Milli Eğitim Temel Kanunu, 1980 ihtilalinden sonra 1981 yılında Yükseköğretim Kanunu çıkarıldı.  

Eğitimde özgürlüğü kısıtlayan yasalara bakalım isterseniz. Anayasa’nın 174. maddesi ile koruma altına alınan 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu orada duruyor. Din eğitimini bile imkânsız hale getiren Anayasa’nın 24. Maddesi de orada yerinde duruyor.  

Eğitimde çeşitliliği, sivilliği ve özgürlüğü imkânsız hale getiren Anayasa’nın 42. maddesi ve tüm bunlarla büyük bir uyum içinde hazırlandığı aşikâr olan 1739 Sayılı Mili Eğitim Temel Kanunu var. Bunlar yerli yerinde dururken Milli Eğitimden değişim beklemek hayal oluyor.  

Tekrar edelim; Anayasa’nın 174. Maddesi ile koruma altına alınan 3 Mart 1924 tarihli Tevhid-i Tedrisat Kanunu, din eğitimini ikinci bir hali, farklı bir eğitim türünün imkânsız hale getiren Anayasa’nın 24. Maddesi, eğitimde çeşitliliği-sivilliği ve özgürlüğü imkânsız hale getiren Anayasa’nın 42. Maddesi ve tüm bunlarla büyük bir uyum içinde hazırlandığı aşikâr olan 1739 Sayılı Mili Eğitim Temel Kanunu… 

 İşte bu kanun maddeleri, mevcut eğitim uygulamalarının özgürlüğü kısıtlayan tekelci yapının  yasal dayanakları olarak karşımıza çıkıyor. 

Milli Eğitimdeki Son Düzenlemeler  

Bakan Yusuf Tekin’in göreve gelmesi ile  yeni düzenlemelere başlandı. Onlardan bazıları aşağıda yer alıyor. 

Liselerde sınıf tekrarı, devamsızlık, açık öğretime geçiş ve okullarda cep telefonu kullanımına ilişkin düzenlemeler yapılmaktadır. Keza ilkokullarda sınavların kaldırılması da önemli bir adım görünüyor. İlkokul öğrencilerine gelişim düzeyleri, etkinliklere katılım gözlem formları, oyun temelli değerlendirmeler ve verilen görevleri yerine getirme performansına göre karne notu verilecek olması beklenen adımlar oldu.

Arkasından bugünlerde bir düzenleme haberi daha aldık: Habere göre; “Okul bazlı performans değerlendirme sistemine geçilerek düşük seviyede gelişim gösteren okulların okul gelişim düşüklüğünün nedeni analiz edilecek. Her öğrencinin akademik ve sosyal faaliyetlere ilişkin kaydının tutulduğu ve öğrenme sürecinin kademeler arasında izlenmesini sağlayan e-Öğrenci dosyası oluşturulacak.”

Milli Eğitim Karar Alıyor,  “Paralel Müfredat”  Önlüyor

Ankara’da yapılan bu değişiklikler sahaya/okullara  ne kadar yansıyor?   Daha açık bir ifade ile okullar MEB’in kararlarını uyguluyor mu?

Öyle bir şey olur mu dediğinizi duyar gibi oluyorum. Ancak maalesef Ankara’da alınan kararlar büyük ölçüde sahaya yansımıyor. 

Sebebini anlatacağım.

Bakanlığın son tedbirlerinın okullarda yankısına ve etkisine dair yakın çevremden  başlayarak küçük bir araştırma yaptım. Sizler de bu basit araştırmayı yapabilirsiniz.  

Öğretmenlerden aldığımız bilgileri şöyle özetleyeyim: Okullara Milli Eğitimin müfredatı değil, merkezi sınavların oluşturduğu ikinci bir “müfredat” hükmediyor. Buna “paralel müfredat” diyeceğiz. Bu yüzden MEB’in kendi müfredatı devre dışı kalıyor ve büyük ölçüde çalışmıyor. Çünkü mahalli yetkilileri ve aileler “paralel müfredatı” destekliyor. Okul idaresi bu baskıya dayanamıyor. Çünkü paralel müfredat ne öğretildiği değil, üniversiteye (ortaokullarda LGS’de) ne kadar öğrenci kazandırıldığı üzerine kurulmuş bir yapı. O yüzden normal müfredat, MEB’in programı, göz ardı ediliyor. Akıllı tahta var ama “akıllı kitapla” ders tekrarı ve test çözümünde kullanılıyor. Kitap ve yayınevi sahipleri, dershane ve özel öğretim kurs yetkilileri de bu müfredatın devamı için her türlü “çabayı” gösteriyorlar. Çünkü paralel müfredat müthiş bir rant ağı ve menfaat oluşturuyor.

Üniversiteye giriş sınavının konu ve kriterlerini MEB değil ÖSYM belirliyor. Bir iki başlılık var. Her ne kadar ortaokul ve liselerde müfredatı Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) belirlese de uygulama ve fiiliyatta öyle değil. Liseler için asıl müfredatı belirleyen kurum YÖK bünyesindeki Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi olmaktadır (ÖSYM).

 Bu gerçeğin yıllardır yetkililerce fark edilememiş olması veya dikkate alınmaması pahalıya mal oldu. Geriye dönüp geçmişte başlatılan yeni müfredat, çoklu zeka, toplam kalite gibi projelerin yanında akıllı tahta, laptop ve bedava ders kitabı projelerinin amacına niçin ulaşmadığını sorguladığımızda karşımıza hep merkezi sınavlar  yani paralel müfredat çıkmaktadır. 

Paralel Müfredatın Varlığı Niçin Anlaşılmıyor?

İkinci müfredatın varlığı bu kadar aleni ve açık olduğu halde niçin fark edilmiyor?  Çünkü şartlar, Milli eğitimin müfredatını değil merkezi sınavların oluşturduğu paralel müfredatı destekliyor.   Oyuncunun hareketini oyunun kuralları belirliyor.  Kağıt üstünde lise ve ortaokullar için başka (doğru) hedef ve misyon yazılsa da okulların tek hedefi var: Merkezi sınavlara hazırlamak. Bu misyon, ortaokullarda liselere giriş sınavı (LGS), liselerde ise üniversiteye giriş sınavlarıdır.  Öğrenci ve aile nezdinde okullar merkezi sınavlarda ne kadar başarılı ise o okul o kadar gözde ve iyi oluyor.   Milli Eğitim müdürleri ve vali/kaymakam da okulları ne kadar iyi eğitim yaptığı ile değil sınavda ne kadar öğrenci kazandırdığı ile değerlendiriyor. Mahalli idarecilerin baskısı ve  veli/öğrenci baskısına ilave edilince okul idaresinin yapacağı bir şey kalmıyor.

Bu durumda okullar mecburen kurs türü eğitime geçiyorlar. İşini nitelikli yapmak isteyen öğretmen dışlanıyor ve baskı altında kalıyor. O yüzden okullar, devletin öğrenciye verdiği kitabın ve MEB’in müfredatını bir tarafa bırakıp “dershanecilik”, şimdiki adı ile özel öğretim kursçuluğu yapmaya başlıyorlar. Bu durumdan veli de, öğrenci de çok memnun görünüyor. Çünkü dershaneye gitme gibi ikinci bir masraftan kurtuluyorlar.

Durum böyle olunca ilk, orta ve lise okullarında çoğu öğretmen mecburen birbiri ile yarış içine giriyor. Çünkü paralel müfredat, öğretmeni öğrenciye neler kazandırdığına, hangi değerleri kattığına göre  değil, ne kadar öğrenciyi sınavlarda talep edilen yüzeysel malumatı tekrar edebildiğiyle başarılı sayıyor. Üniversite sınav sonuçları ilan edilince okullarda çarşaf çarşaf ilanlar asılıyor. Bu ilanlarla üniversiteleri kazanan öğrencilerin listesi sunularak okullar kendilerinin reklamını yapıyorlar.

Vali/kaymakam, il/ilçe milli eğitim yetkilileri, veli ve öğrenci baskısı karşısında, ne okul idaresinin ne de öğretmenin karşı durma şansı yok. O yüzden Ankara’nın istekleri (MEB müfredatı) uygulanmıyor. MEB istediği kadar Ankara’da karar alıp dursun. Okullar bildiğini okuyor. Milli Eğitim Bakanlığı kendi müfredatını uygulamada aciz kalıyor. Daha doğrusu oyun, kurallarına göre işliyor. Çünkü ortaokul eğitiminin tek misyonu “seçkin” liseleri kazandırmak, Lise eğitiminin ise tek hedefi var: Daha çok öğrenciye üniversite kazandırmak.

Konu iyice anlaşılsın diye tekrar edeyim. Ortaokullar LGS’ye, liseler ise YKS’ye odaklanmış vaziyette. Veliler, milli eğitim müdürlüğü, valiler, kaymakamlar okul idarecilerine hesaba çekiyor. Ne kadar öğrenciye sınav kazandırdınız diye okullara  baskı yapılıyor. Okul idaresi de öğretmen üzerinde baskı kuruyor. Bu baskı karşısında öğretmenlerin, “MEB’in kitaplarını kullanacağım ve ben doğru, usulüne uygun eğitim yapacağım” deme şansı kalmıyor.

İkinci Müfredattan (Parelel Müfredat) Çıkış Yolu

Aslında bu yazıyı kaleme alırken maksadım eğitimin merkezi sınavların ağırlığı altında ezildiğini anlatmak ve MEB’in kararlarının nasıl etkisiz hale getirildiği konusunu dile getirmek değildi.

Yazının başında da belirttiğim gibi Bakanın, “kendi eğitim modelimizi kurmalıyız”, demesi üzerine dikkatleri milli mektep projemizin esaslarına çevirmek idi. Yani her türlü ikinci- paralel-gizli müfredat ve programlardan yegane  kurtuluş yolunun kendi eğitim modelimizi kurmakla mümkün olacağını anlatmaktı.

Yerli eğitim müfredatını kurmak,   kendi yerli arabamızı, kendi telefonumuzu kendi ilacımızı, kendi savunma sanayimizi hayata geçirmek kadar önemli, hatta ondan çok daha önce ve acil bir öncelik olduğunu biliyoruz. 

20. yüzyılı Türkiye’sini uygulanan müfredatla demokratik ve pedagojik olmayan, baskıcı ve ideolojik bir dönem olarak heba ettik. Gençliğimizi ve geleceğimizi kaybetmemek için acil bir görev var: İnsanımızın değerlerinden ve kültüründen beslenen bir anlayışla müfredatı yeniden ele almak.

Çünkü tüm ders ve süreçlerde; müfredat denilen öğretilecekler listesinin hazırlanmasında insanımızın değerleri yok. Her şey halka rağmen yapılmaktadır. Öğretmen gibi, velinin de öğrencinin de seçme hakkı bulunmuyor. Özel eğitim kurumları için bile bu inisiyatif yok. İnsanımızın değer ve inançlarının; düşünce, sanat ve hayat tasavvuru ekseninin çok çok uzağında kalan bir eğitim sistemini öğrenci de öğretmen de benimsemiyor.  İnsanımız bir medeniyet fikri, ruhu ve iddiası kazandıracak nitelikli bir eğitimin hasreti içinde.

Gazze  Direnişi Maskeleri  Düşürdü

Çağın değerleri denen demokrasi, özgürlük, yaşama hakkı, mülkiyet gibi insani değerlerin sahte bir makyajdan ibaret olduğu ve Batının iki yüzlülüğü  Gazze’deki insanlık dışı katliamla  daha iyi görüldü.    Batının insani değerlere dair tezi ve maskesi  iyice yırtılmaktadır. 

Asıl amaçlarının çoluk çocuk kadın hastane okul ibadethane demeden toplu katliam yapmak dolayısıyla da halkı yerinden etmek olduğu ortaya çıkınca   sadece İsraillilerin değil onun arkasındaki  Batılıların  da  insani değerleri savunucu olduğu maskesi sıyrıldı.   Masum çocuk ve kadınların  Gazze’de hunharca  katledilmesi haberleri  sosyal medyadan  gizlenemedi. Haması terörize etme çabaları da tutmadı.   Dünya Gazzenin terör savaşı değil,  kurtuluş harbi veren bir   kuvayi milliye hareketi olduğunu  fark etti. 

Son iki asırda Batı ekonomik ve teknolojik üstünlüğünü aslında vahşet ve sömürülerine borçlu  olduklarını gizliyorlardı. Başarılarını çok akıllı ve zeki olmalarından ya da çalışkanlıklarından değil, zalim ve gaddar bir sömürge siyaseti ile hareket ettiklerinden alıyorlardı. 

Bu gerçek şimdi daha iyi anlaşıldı. Kendilerini medeni ve insani değerlerin temsilcisi olarak lanse edenler,  kirli yüzlerini örtemediler.   İki yüzlülükleri geniş halk kitlelerince görüldü.

 

Gazze direnişi tüm dünyada bir zihinsel dönüşüme sebep oluyor. Bu dönüşüm eşiğinde Türkiye    rolünü geç kalmadan  idrak edip  harekete geçmesi gerekir. Türkiye’den beklenen  hareket    Batının prangalarından  bir an  önce kurtulması ve  tarihten gelen mirasına sahip çıkmasıdır.   

Batı medeniyetinin cilalı ve boyalı yüzünün öne çıkarılması  taklitçi yapıdan çıkarak kendi yolumuzu bulmayı engelliyordu. Küresel güç,  “Yahudi Sermayesi”  eliyle insanları duygusuz hale getirmek için müzik, sanat ve  spor sektörünü kullandı. Uyutmak içinse medya film sektörünü devreye soktu.  Kitlesel olarak tamamen mankurtlaştırmak için eğitim sistemine yatırım yapmaktadır.

Batıya imrenen ve imrendiren eğitim tarzı gençliğimizi ve geleceğimizi tehdit etmektedir.  Eğitimin Batı değerleri üzerine temellendirilmiş olması hayatı doğru yaşamamızın önündeki en büyük engel olarak duruyor.

Batıdan ithal eğitim, kültür ve medya- film kendi değerlerine yabancı,  kimliksiz, aşağılık kompleksi ile malul insanlar ortaya çıkardı. Gençlikteki  yoğun  'kibir sendromunu' ile  aklı ve basireti kör eden bir 'ego zehirlenmesini’,   saçma ve anlamsız bir şatafat merakını, nahoş ve gereksiz bir lüks ve konfor tutkusunu nasıl açıklayabiliriz?   Abartılı, ışıltılı, ambalajlı bir gösteriş tutkunluğu, hayatımızın her alanında, her etkinlikte, her evde, her düğünde, her doğum ve ölümde, almış başına gitmişse bunu ancak  kimliksizleştiren eğitim ve medya işbirliğinin tahribatı ile açıklayabiliriz. 

Önümüzde bir enkaz bulunmaktadır.  Medya ve film sektörü ile uyutulan neslimizi nasıl uyandıracağız? 

Gençlere “ithal” ideolojiye dayalı bilgi/bilim okutarak “yerli” düşünmesini, memlekete faydalı olmasını sağlamak mümkün olmadı.

Hulasa, Batının vahşi ve kirli yüzünün  Gazze olayı ile açık bir şekilde ortaya çıkması,  yüzümüzü Batıdan  kendi tarih ve kültürünüze döndürme imkanı vermektedir. İnanç kodlarınızdan doğan ve  kendi medeniyet iddialarımız, ruhumuz ve dinamiklerimiz ekseninde işleyen  bir eğitim modelini ayağa kaldırmak zorundayız. Aksi takdirde  kültür  ve eğitim dünyamız, müstemlekecilere hizmet eden, celladına âşık  kafalar   yetiştirmeye devam edecektir.

İşe Nereden Başlamak Lazım?

Umuyor ve ümit ediyoruz ki kendi değerlerimizden beslenen, üretken ve inşa edici bir eğitim sistemi kurmak için çalışmalar vakit geçirmeden başlatılmış olsun.

İlk yapılması gerekenlerden birisi eğitim sisteminin tek bir merkezden ve tekelci bir anlayıştan kurtarılmasıdır. Devlet tekelinde müfredatcı anlayışta ısrar edenlere hemen şunu hatırlatmak isteriz ki, merkeziyetçi müfredat yapısı aracı amaç haline getiriyor. Bu yüzden okullarda “bilgi aktarma” sınavcı metotlar tek çıkar yol haline geliyor. 

İlkokullarda bile ders konularının muhtevası anne – babaya, öğrenciye hatta öğretmene ve okula rağmen belirleniyor. Bölge ihtiyaçları dikkate alınmıyor; hatta köyde oturanla şehirde oturanlara aynı müfredat dayatılıyor. Esnekliğe ve farklılığa izin verilmediğinden, bu müfredat dünyada yaygınlaşan ev okulu modelinin de önünde   engel olarak duruyor. Halkına güvenmeyen, hatta onu aşağılayan ve doğruyu elinde tuttuğuna ve halkı zorla aydınlatacağına inanan bir  müfredat  uygulaması bu. 

Tüm ülkenin gençlerinin ihtiyaçları, kapasiteleri aynı değildir. 80 milyonluk bir ülkeye tek bir müfredat uygulaması herkese tek tip elbise giydirmek demektir.  Bu kadar geniş ve bu kadar farklı sosyal ve kültürel ve coğrafi katmanların olduğu bir ülkeye tek bir müfredatın dayatılmasının makul bir açıklaması yoktur. O yüzden tek bir müfredat  değil,  çeşit çeşit, bölgelere ve şartlara/durumlara  göre farklılaşan  müfredatlara ihtiyacımız vardır. 

Çeşitli eğitim gönüllüsü STK’lar tarafından geliştirilen  yerli ve milli modeller”, halka ait potansiyeller, gönüllü çalışmalar eğitime yansıtılamıyorsa, sebebi   “müfredat tekelidir.” Bir kısım çevrelerce “değerler eğitimi “adı altında verdiği  gönüllü hizmetlerin  bile  “tarikatçı ve cemaatçi” yaftaları ile önü kesilmek   istemektedir.  Halbuki bazı “çevrelerin”  yaftaladığı ve küçümsediği  STK’lar ve gönüllü kuruluşlar,  devlet tehlikede, halk sıkıntıda iken  en önde koşanlar onlar oldu.  15 Temmuz’da, Güneydoğu depreminde en önde onlar vardı. Gazze direnişi ile bu malum çevrelerin  kimlerden yana oldukları daha iyi belli oldu ve  maskeleri sıyrıldı. 

 O  yüzden Bakanlık bunların boş  çığırtkanlıklarını  dikkate almamalıdır. Bu çevrelerin  ölesiye tevhidi tedrisatı savunmaları  ve müfredat tekelinin arkalarında durmaları boşuna değildir.     

Bu çevrelerin öne  sürdüğü  evrensel ilkeler, tarafsız olmak gibi kavramlar, Batılıların dünyayı yönetmek ve diğer insanları kendi hükümleri altına almak için uydurduğu kavramlardır. Tarafsız ve evrensel olmak, etik olmak Batılılara alan açmaktır. Maarifin, tarihin ve edebiyatın tarafı vardır. Hatta fen bilimlerinin de. Bilimler size dininizi, kültürünüzü ve değerlerinizi öğrenmeye yardımcı olmalıdır. Size ülkenizde meslek kazandırmalı; ekmek ve iş kapısı olmalıdır. Özgün olduktan sonra özgür olabilirsiniz. Ben olmadan biz olmanın yolu açılmıyor.

Zorunlu eğitim ve okul öncesi eğitim bir sömürgeleştirme eğitimidir. Okul sürelerini uzatmanın altında başka art niyetler vardır. Test bilgisi ile ahlak ve kültür ve medeniyet değerleri veremiyorsunuz. En büyük yanılgı ve uyutma “başarı” ile yapılıyor. Başarı sınavla özdeş hale getirilince sınav çocukların ve gençlerin dünyasını karartan bir bela halini almaktadır.  Sınav ve başarı diyerek yarıştan düşen öğrencilerin sessiz utancını kimse görmek istemiyor. 

Öğrenciyi dört duvar arasına hapsederek aldığı notu başarı zannederek öğreteceğiniz şey, ezberledikleri ile sahte bir benliğe ve bildikleri ile kendisine güvenini kaybetmesidir.  Meslek alanlarını, laboratuvarı, atölyeyi, ibadethaneyi, hastaneyi, müzeyi, tabiatı doğal öğrenme mekânı kabul eden bir anlayışla ancak gerçek sorumluluğu ve sevgiyi aşılayabiliriz.     

Öğrenci hastalığı, doğumu, ibadeti, ustanın terlemesini ilk elden görmelidir. Olayları gündelik hayattan örnekler üzerinden ele almalıdır. Orada değişik meslek erbabı insanlarla bir araya gelmelidir. Aksi halde başarıyı hedef göstererek çocuklarımızı “doldurulacak kap” olarak görüp test başarıcısı çocuklar haline getirmek onları birer yarış atına döndürmektedir.

Eğitimde hatanın büyüğü; gençlerimize helal-haram, meşru-gayrimeşru, günah-sevap ölçüsünün rafa kaldırılmasıdır.  Skora, puana ve istatistik değerlere indirgenmesidir.  Sonunda neye göre hareket edeceğini bilmeyen gençler, freni tutmayan araba gibi oraya buraya çarpıyor. 

Testle ve sınavla “kuzu kuzu" yetişen ve yanlışa yanlış diyemeyen, kendine ne sunuluyorsa, filtresiz almak zorunda kalan nesil yetişmektedir. Aç ağzını yum gözünü… Ne gelirse al içine.

Ders kitapları vasıtasıyla kendisini küçümseyen, dünyada başka bir müfredat göremezsiniz. Biz, tarih kitaplarımız vasıtasıyla kendi kendimizi aşağılıyoruz. Onun için aşağılık kompleksi ile malûl neslimiz büyük düşünmeyi bilmiyor, geçmişin mirasından haberimiz yok.

Düğün, dernek, toplantı, tatil, insanlar arası ilişkiler, sosyal davranışlarımız, arkadaşlık ve aile ilişkileri ve daha sayamayacağımız kadar davranışlarımız ve hareket tarzlarımız taklitte kalıyorsa sebebi budur: Kendi eğitim modelimizin değil, sömürü eğitim modelinin hâkim olmasıdır.

Hulasa kendi tarih ve değerlerimizden beslenen, eğitimin medeniyet yürüyüşü halini aldığı; ahlak-değer boyutuna kavuşturan kendi modelimizi hayata geçirmek zorundayız. Çünkü mevcut müfredat çoğunluk itibarı ile bu toprakların ruhuna, dünyasına, ruh köklerine ve ruh iklimine yabancılaşmış, gerçek dışı bilgilerle doldurulmuş bulunuyor.

Çözüm Yolu  

Hemen kısaca cevap verelim. Eğitimde kimlik problemi var. Öğrenci okula niçin gittiğini bilmiyor. Eğitime vizyon ve misyon kazandırmış değiliz.

Bir ülke evladı düşünün ki, 12 yıl okuyor ardından 4 yıl üniversite daha okuyor, yani hayatının 16 yılını eğitime ayırıyor. 16 yıl boyunca aile bunca masrafa giriyor. Haftanın 5 günü okula gidiyor, yazıyor ve çiziyor. Bu 16 yılın sonunda bu kişi, mesleğini doğru dürüst öğrenemiyor. Mezun olunca da iş bulamıyorsa, ortada süregiden çok büyük yanlışlıklar var demektir.

Yeni eğitim programı ve müfredatı, ülkemizin eğitime bakış açısını ortaya koymalı. Aynı zamanda zihniyetini, nasıl bir fert ve toplum istediğinin yol haritasını da göstermelidir.

Kendi modellerimizi ortaya koymak için bize lazım olan şey, her bilimsel ifadenin, eğitime dair her metodun kendi kültürümüzün çocuğu halini alacak çalışmaların yapılmasıdır.

Öncelikle kendi gerçek tarihimiz doğru yazılmalı. Ders kitapları bilimsel muhtevaya kavuşturulmalı, bizim öz kültürümüzü ve medeniyetimizi öğretmeli. Kitaplar sahanın en üst otoriteleri tarafından yazılmalı.

Eğitimde dayanak noktalarımız bir bir ortaya konmalı. Yeni bir program yapılmalı. Program fert ve toplum için öncelikleri ve değerler sistematiği teklif etmelidir. Sonra, bu teklifin hayat bulması için en etkili araçları ve yöntemleri de belirlemelidir.

Gelecekte ülkenin yönetiminin devredileceği yeni nesillerin, okul ortamında ve öğretmen rehberliğinde sağlam, özgün kimlik ve kişilik inşa etmeleri için en uygun iklimin oluşumunu da ihtiva etmelidir.

Ders kitapları ve müfredat muhtevası, bu anlamda yeniden ele alınmalıdır.

Okullardaki Acil Eksiklik  

İhtiyacımız olan şey okulların uygulama ile tanışması ve mutlaka kontenjanların ülke ihtiyacına göre belirlenmesidir. Lise eğitimi, meslek eğitimi ve üniversite problemleri bağımsız olarak değil bütün halinde birlikte ele alınmalıdır. Aksi halde resmin bütünü görülememektedir. Üniversite eğitimi ve mesleki eğitimi birlikte ele almayan orta öğretim meselesi hep çıkmaza girmiştir.

Ecdat önce mesleki eğitim demişHer meslek kurumunu bir eğitim kurumu gibi çalıştırmış. Meslek eğitimi aynı zamanda bir ahlak eğitimi olarak ele alınmış. Ahlak ve meslek konusu birlikte ele alınmış.

Geleceğin kökleri mazide aranmalıdır. Gelenekten ve tarihten kopuk model arayışları her zaman çıkmaza girmeye mahkumdur.

Diploma fabrikaları haline gelen üniversiteler nedeniyle, buradan mezun olan gençlerin ve ailelerin beklentileri yükseliyor. Bu mezunlar ara iş gücüne talip olmuyor. Hâlbuki bir üniversite mezununa karşılık piyasada en az beş on kat insan gücüne ihtiyaç var. En yüksek işsizlik oranının üniversite mezunları arasında olmasına bakarsak plansız yükseköğretim SOS veriyor.

Öncelikle yapmamız gereken mesleki eğitimi sadece Milli Eğitim Bakanlığının işi olmaktan çıkarmak olacaktır. İlgili esnaf teşkilatları, meslek odaları mesleki eğitimin içine dâhil olmalı. Hatta her kurum, firma kendi ihtiyaçlarına göre kendi mesleki okulları açsınlar… Müfredatlarını büyük ölçüde kendileri belirlesinler.

Böyle bir yapılanma içine girdiğimizde “devlet kapısı” “maişet ve menfaat kapısı” olmaktan çıkacaktır.

Ders Kitapları

Medeniyet ve topyekûn değerlerin iflası sürecini yaşıyoruz. Garp taklidi özentisi ile gençlerimizin geldiği durum ortada. Memleketimizde genç ruhlara sunulan her şey, program, kitap, metot, hepsi de Batı’nın sömürge ülkeleri için tasarladıklarını aktardığından, çocuklar ve gençler kendimize ait bir şey bulunmadığına inanmaya başlıyorlar. Güvenleri gelişmiyor.

 Ruha vüsat ve düşünce dünyasını kanatlandıracak, bilimsel değere haiz tarih, sosyoloji, felsefe, fen ve hatta sanat derslerini hayata geçirecek planlar yapılmalı. Eğitime ruh verecek ve öğrenciye ideal ve şahsiyet kazandıracak öğretmenleri yetiştirecek bir vizyon ortaya konmalıdır.

Eğitim ağacının çürük meyveleri ortada. Bu dönüşüm yapılmadığı takdirde mevcut müfredat çağdaşlaşma / uygarlaşma kılıfı altında sürdürdüğü sömürgeci yapısı ile kafaları teslim almaya devam edecektir. İhtiyaç duyduğumuz şey, ders kitapları ve müfredatın, öğrencilerde büyük çoğunlukla kimlik bunalımına ve aşağılık kompleksine yol açan, Batı’da çoktan terk edilen seküler hurafelerin empoze etme işlemine son verilmesidir.

Hâlihazırda dünyeviliğe ve ateizme alet olan ders kitaplarının dilinin ıslahı ile işe başlamalıyız. Bilimi materyalizmin malı olmaktan kurtaracak çabalar içine girmeliyiz. Ders kitapları hakikatin ve hikmetin sesi halini almalı. Bilim, kültürümüzün medeniyetimizin, dinimizin hizmetinde olmalı.

Eğitim Medeniyet Projesi Halini Almalı.

Medeniyet kendi tekniğini üretir. Kendi metafiziğimize ait teknik üretimine geçmek zorundayız. Teknik kendi kültürümüzden doğmalıdır. Bilimde ve eğitimde ancak kendi referans sistemlerimizle ayağa kalkabiliriz.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Mahur Beste isimli eserinde bu ifadeler geçer: “Oğlum Behçet, ‘Sen bir medeniyetin iflası nedir, bilir misin?’ dedi. İnsan bozulur, insan kalmaz; bir medeniyet insanı insan yapan manevi kıymetler manzumesidir. Anlıyor musun şimdi derdin büyüklüğünü… Cahilsin, okur öğrenirsin. Gerisin, ilerlersin. Adam yok, yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yok, kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. Fakat insan bozuldu mu, bunun çaresi yoktur…”

Garb’ın taklidi ile bir yere varamayız. Varamadık ta.

Nurettin Topçu merhum Felsefesi olmayan milletin mektebi olmaz” demişti.

Yavuz Bülent Bakiler’in dizelerinde ifade ettiği gibi, bize ait ruh, duruş ve asaleti özlüyoruz.

“Kılığın kıyafetin sarmadı beni
Söylediğin türküler bizim türkümüz değil
Başka çeşmelerden doldurmuşsun tasını
Yüreğinde nakış yok, acı yok bizden”

Bin yıldır medreseler, mektepler âlim, arif, hakim insanlar yetiştirmiş. Bilimin kurucuları buralardan çıkmış.

Medeniyet iddialarımıza, medeniyet dinamiklerimize dikkatleri çevirecek bir yol sunulmalı.
Kendi değerlerimizden beslenen üretken ve inşa edici bir eğitim sistemi kurmak için kolları sıvamalıyız. İhtiyaç duyduğumuz eğitim sistemi bize hem İslâm ve insan düşüncesini iyi öğretecek, hem de başka dünyalara, düşüncelere, medeniyetlere açılmamıza imkân tanıyacak derinlikte ve vüsatta olmalıdır.

Öyle bir eğitim sistemi hazırlayalım ki ruh köklerimizden beslensin, dünyaya yeniden çaplı adamlar ve çığır açıcı fikir, sanat ve ahlâk akımları armağan etsin. Ünlü üstelik yine batılı bir eğitim filozofu John Dewey’in de dediği gibi, Batı’daki üniversitelerin kurulmasında birinci derecede rol oynayan medrese sistemini güncellememiz gerekiyor. Çocuklarımıza kendini ve kimliğini öğretecek, özgüven ve kimlik verecek şekilde bu eğitim modeli üzerinde kafa yormak zorundayız.


Haber Kaynak : MEDYA90

ABD'den Netanyahu Kararı Sonrası İlk Açıklama

Netanyahu tutuklama emri sonrası ABD açıklaması geldi. Beyaz Saray, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kararını reddettiğini duyurdu. İsrail Başbakanı Netanyahu ve eski Savunma Bakanı Gallant hakkında tutuklama emri çıkarılmıştı.

G20 Liderler Zirvesi başladı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya'nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen G20 Liderler Zirvesi resmi karşılama törenine katıldı.

Olası Bir 3. Dünya Savaşında Türkiye’nin Gücü Nedir?

Türkiye, olası bir 3. Dünya Savaşı'nda stratejik konumu, güçlü askeri kapasitesi, yerli savunma sanayii ve diplomatik gücüyle dikkat çekiyor. Güçlü ve zayıf yönleriyle Türkiye'nin küresel arenadaki rolünü keşfedin.

Üsküp 1911 Futbol Kulübü'nün Tarihi ve Yeniden Doğuşu

Üsküp 1911 Futbol Kulübü, Makedonya'nın Üsküp kentinde Türkler tarafından yeniden kuruldu. Başkan Şahin Amit, kulübün renklerinin siyah matemi, beyaz umudu ve kırmızı Türk bayrağını simgelediğini belirtti.

KKTC 41 yaşında

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, KKTC'nin kuruluş yıldönümü dolayısıyla Girne Kapısı’ndaki Atatürk Anıtı önünde düzenlenen törene katıldı

Trump Engages in Crucial Dialogue with Putin Amidst Rising Tensions

Former U.S. President Donald Trump held a significant phone conversation with Russian President Vladimir Putin, urging de-escalation in Ukraine. This diplomatic effort aims to reduce tensions and promote peace.

Hayrünnisa Gül'ün Para Dolu Zarflarını İngiltere Polisleri Çaldı

Hayrünnisa Gül, İngiltere ziyaretinde büyük bir şok yaşadı. Zarflar dolusu euro ve sterlin, İngiliz polisleri tarafından çalındı. Olay, Türk ve İngiliz Büyükelçiliklerine bildirildi.

Özcan Şimşek'ten AB Senatörü Iraj Alipour'a Önemli Ziyaret

Özcan Şimşek, AB Senatörü Iraj Alipour’u ziyaret ederek, yapay zeka destekli yetenek taraması hakkında bilgi verdi ve projeler için destek aldı.

Kocaeli'nde çocuk haklarına dikkat çekildi

İzmit Belediyesi Çınar Çocuk Evleri, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü kapsamında düzenlediği etkinlikle, çocukların haklarına dikkat çekti.

Malatya'da depremzedeler için 24 derslikli okul temeli atıldı

6 Şubat'ta KAhramanmaraş merkezli depremde hasar alan Sümer Ortaokulunun yıkılmasının akabinde Malatya Valiliği, Malatya Büyükşehir Belediyesi ve Hayırsever İş İnsanı Rıdvan Mertöz iş birliğinde 24 derslikli Elif Sevinç Mertöz Ort

Konya'dan çiftçiye sumak desteği

Konya Büyükşehir Belediyesi, çiftçiye ve üreticiye yönelik fidan ve fide desteğini çeşitlendirerek sürdürüyor.

Ercan Kutlu, Akbey Güvenlik'e Nezaket Ziyaretinde Bulundu

Medya90 Yönetim Kurulu Başkanı Ercan Kutlu, Akbey Güvenlik'e nezaket ziyaretinde bulunarak, şirket sahibi Yakup Devecioğlu ile bir araya geldi. Bu ziyaret, iki şirket arasındaki dostane ilişkileri pekiştirdi.

Kıbrıs'ta Arsa Almanın Avantajları Nelerdir?

Kıbrıs'ta arsa almanın avantajları nelerdir? Coğrafi konumu, iklimi, hukuki ve vergisel avantajları ile Kıbrıs'ta arsa almak, yatırımcılar için büyük fırsatlar sunuyor.

Araç Kiralama İpuçları: Bilmeniz Gereken Her Şey

Araç kiralama ipuçları ile hem zaman hem de para kazanın. Güvenilir firmalar, sigorta seçenekleri ve maliyetleri düşürmenin yollarını keşfedin. Tatil veya iş seyahati için ideal kiralama çözümleri burada.

Düzce'de tanımadığı bir kişi tarafından bıçakla yaralandı

Düzce'nin Gaziantep Caddesi’nde meydana gelen olayda edinilen bilgiye göre O.A. isimli şahıs cadde üzerinde giderken kimliği henüz belirlenemeyen kişi tarafından kolundan bıçakla yaralandı.

Cezbeden tekliflere dikkat!

Bir mağdur daha milyonlarca lira zarara uğradı!

Keşan'da kapsamlı kaçakçılık operasyonu

Edirne Keşan'da kaçakçılıkla mücadele kararlılıkla devam ediyor.

Almanya'nın aradığı zehir taciri İstanbul 'Kuyu'suna düştü!

Almanya tarafından çıkartılan Difüzyon mesajıyla (Acil Yakalama Mesajı) "Uyuşturucu Madde Ticareti" suçundan uluslararası seviyede aranan Daniel Sobotta İstanbul’da düzenlenen İçişleri'nin 'Kuyu' operasyonda yakalandı.

Adıyaman Gölbaşı’nda uyuşturucuya geçit yok

Adıyaman’ın Gölbaşı ilçesinde uyuşturucuyla mücadele çalışmaları tüm hızıyla sürerken, yolcu dolmuşunda metamfetamin ele geçirildi.

Pençe Kilit'te teröristlerin silahlarına el konuldu

Irak’ın kuzeyindeki Pençe-Kilit Operasyonu bölgesinde teröristlere ait silah ve mühimmat ele geçirildi.

İçişleri son eylemlerin bilonçosunu paylaştı

İçişleri Bakanlığı, kayyım protestolarına katılan gözaltına alına 253 şüpheliden 33'ünün tutuklandığını açıkladı.

Hafta Sonu Kahvaltısı İçin Biyer'e Uğramaya Ne Dersiniz?

Çan’dan Çanakkale’ye gelirken uğramanız gereken leziz bir mekan. Özkan'ın misafirperverliği ve kırmızı etin çeşitliliğiyle damak tadınıza hitap edecek.

Çanakkale Turistlerin Yeni Gözdesi Mi?

Çanakkale, doğası ve tarihi dokusuyla son yıllarda yerli ve yabancı turistlerin yeni gözdesi oldu. Şehir, yılın dört mevsimi ziyaretçi akınına uğruyor.

2025'te Nereye Tatile Gideceğiz? Resmi Tatil Günleri ve Öneriler

2025 yılı resmi tatil günleri ve tatil önerileri ile yeni yıla hazır olun.

Yunanistan'da Türkler İçin Oturum İzni Kolaylığı

Yunanistan, Türk vatandaşlarına cazip fiyatlarla gayrimenkul satın alıp oturma izni alma fırsatı sunuyor. Yeni projelerle bu imkan genişletiliyor.

TÜRSAB Boğaziçi BTK, Seyahat Acentaları ile 2024 Sezonunu Değerlendirdi

TÜRSAB Boğaziçi BTK'nın TZL SUITES Otel’de düzenlediği etkinlikte seyahat acentaları, 2024 sezonunu değerlendirdi ve 2025 turizm beklentilerini ele aldı. Etkinliğe TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya da katıldı.

Doğa Tutkunları OutdoorFest’te Buluşuyor

21-22 Eylül tarihlerinde Nefes Orman’da düzenlenecek OutdoorFest, offroad, binicilik, enduro gibi etkinliklerle doğa ve macera tutkunlarına nefes kesici bir deneyim sunacak.

“İzmir Turizm’de yerinde sayıyor”

Etik Yönetim Kurulu üyesi ve Destination İzmir Başkanı Bülent Tercan, “İzmir Turizm’de yerinde sayıyor” dedi.

'Dedemin Gözyaşları' ödüle doymuyor

Türk sinemasının son dönemlerde yıldızı parlayan isimlerinden ödüllü yapımcı ve yönetmen İhsan Taş, yeni filmiyle hem gişede fırtınalar estirdi hem de ödül törenlerinde adeta zafer yürüyüşü yaptı.

Samsun Rüzgarı Ankara’da Esti.

15-16-17 Kasım tarihlerinde Ankara’da düzenlenen Büyük Samsun Tanıtım Günleri,

"Suyun Sesini Duydum" Kitabı Raflarda!

Suyun Sesini Duydum kitabı, suyun insanlık için vazgeçilmez bir hayat kaynağı olduğunu bilimsel, kültürel ve ekolojik yönleriyle ele alıyor.

Banu Kırbağ’dan Yeni Şarkı: Bir Ömür Geçti ile Duygusal Anlar

Banu Kırbağ, “Bir Ömür Geçti” şarkısıyla 2024 yılında dinleyicileriyle buluşuyor. Bu duygusal eser, yitirdiğimiz 3 fidana ve nicelerine adanmış.

İstanbul'da Doğan ve Ölen İlk Osmanlı Padişahı Kimdir?

İstanbul'da doğan ve İstanbul'da ölen ilk Osmanlı padişahı Sultan II. Selim'dir.

TÜYAP, Avrupa'nın En Büyük Ambalaj Fuarına Ev Sahipliği Yapıyor

Avrupa'nın en büyük ambalaj fuarlarından biri olan Avrasya Ambalaj İstanbul Fuarı, sektör profesyonellerini bir araya getiriyor.

Ravza Zeybek Konya Kitap Günleri'nde Okurlarıyla Buluştu

Ravza Zeybek, Konya Kitap Günleri'nde okurlarıyla buluşarak özgürlüğün ve okumanın önemini vurguladı.

En doğal ağrı kesici

Prof. Dr. Muhsin Konuk, turşunun sağlığa olan katkılarını ve doğru tüketim yollarını anlattı. Turşudaki vitamin ve mineraller neler? İşte yanıtı...

Su Arıtma Cihazı Kullanmak Zararlı mı? Zararları Nelerdir?

Su arıtma cihazı kullanmak, temiz su sağlarken bazı zararları da beraberinde getirebilir. Mineral kaybı ve kimyasal kalıntılar gibi riskler hakkında bilgi sahibi olun.

Kış Aylarında Bağışıklık Sistemini Güçlendirme Yolları

Kış aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek için düzenli rutin oluşturmak, vitamin açısından zengin beslenmek ve mevsime uygun egzersiz türlerini tercih etmek büyük önem taşıyor.

HBX AR-GE'ci KİMYAGERDEN MÜTHİŞ İNOVASYON

Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi için hazırlattığı rivayet edilen tarhananın, kemik suyu ile zenginleştirilerek başta kanser olmak üzere hastalıklara karşı vücudun direncini arttırdığı belirtildi.

Başakşehir Belediyesi'nin Karton Bardak Kullanımı Tartışma Konusu Oldu

Başakşehir Belediyesi'nin Mola Cafeler'deki karton bardak kullanımı, halk sağlığını tehlikeye atıyor ve vatandaşların tepkisini çekiyor

Mavi Dil Virüsü Nedir? Mavi Dil Hastalığı Belirtileri ve Bulaşma Yöntemleri

Adana'da mavi dil hastalığı nedeniyle karantina uygulaması başladı. Sığır ve koyunlarda görülen hastalık, sokucu sinekler aracılığıyla bulaşıyor. Yüksek ateş ve solunum zorluğu gibi belirtiler dikkat çekiyor.

"Prof. Dr. Ahmet Maranki Canlı Yayında Hangi Sorulara Cevap Verecek?"

Prof. Dr. Ahmet Maranki, 6 Ekim Pazar günü Türkiye saatiyle 12:00’de, Avrupa’nın en prestijli kanallarından biri olan Kanal Avrupa’da canlı yayında, kanserden ruhsal bozukluklara kadar pek çok sağlık sorununa çözüm sunacak!

İstanbul'da Afetlere Karşı Güçlü Bir Adım: Mahalle Afet Timleri Kuruluyor!

Afetlere hazırlıkta önemli adım! Başakşehirde mahalle afet timleri kuruluyor.

Niğde Çukurkuyu Belediye Başkanı Ahmet Halisdemir Bahçekent’te

Niğde Çukurkuyu Belediye Başkanı Ahmet Halisdemir, Bahçekent’teki Teoman Dural Kütüphanesi’ni ziyaret etti. Ziyaret sırasında Başakşehir İlçesi Kurucularından Osman Aydemir ile sıcak bir sohbet gerçekleştirdi.

İstanbul'a Yeni Bir Nefes: Halkalı-İspartakule Hızlı Tren Projesi Başladı!

İstanbul'un kalbinde atmaya başlayan yeni bir proje ile tanışmaya hazır mısınız? Halkalı-İspartakule Hızlı Tren Projesi'nin ilk kazmaları vuruldu! Bu dev proje, sadece İstanbul'un değil, Türkiye'nin ulaşım anlayışını değiştirecek.

Bahçekent Dostluk ve Fikir Platformu Üyelerinden Yuvam Bahçeşehir Evleri’ne Ziyaret

Bahçekent Dostluk ve Fikir Platformu üyeleri, Yuvam Bahçeşehir Evleri’ni ziyaret ederek site yönetimiyle görüş alışverişinde bulundu. Görüşmede sitenin çevre düzeni ve Bahçeşehir’in güzellikleri ele alındı.

Galata Eğitim Kurumu Başarılarıyla Dikkat Çekiyor

Galata Eğitim Kurumu, başarılarıyla eğitimde fark yaratıyor. Modern eğitim anlayışı, bireysel takip ve rehberlik hizmetleriyle öğrencilerin hedeflerine ulaşmasını sağlıyor.

Bahçekentliler Derneği ve Galata Eğitim Kurumu’ndan Eğitimde İşbirliği

Bahçekentliler Derneği Başkanı Muhammed Abu-Albar ve Galata Eğitim Kurumu Müdürü Harun Karaşahin, Bahçekentlilere eğitimde katkı sağlamak için bir araya geldi.

Başakşehir'in Yeni Kaymakamı Cemil Özgür Öneği, Kırklareli Valisi Uğur Turan'ı Ziyaret Etti

Başakşehir'in Yeni Kaymakamı Cemil Özgür Öneği, Kırklareli Valisi Uğur Turan'ı ziyaret etti. Bu ziyaret, halk tarafından büyük memnuniyetle karşılandı ve yeni kaymakamın Başakşehir'e katkıları merakla bekleniyor.

Güzel'den Yerel Basına Tam Destek: 'Sesiniz Bizim Sesimiz"

Güzel’den Yerel Basına Tam Destek! Çatalca Belediye Başkanı Erhan Güzel, yerel basınla bir araya gelerek tam destek sözü verdi. "Sesiniz bizim sesimiz" diyen Güzel, basın özgürlüğünün önemine vurgu yaptı.

Niğde Belediyesi’nden Sınav Haftasında Sıcak Çorba İkramı

Niğde Belediyesi, sınav haftasında öğrencilere ücretsiz sıcak çorba ikram ediyor. 16-24 Kasım tarihleri arasında her gün 17.00-19.00 saatleri arasında Sabiha Şahenk Kütüphanesi önünde çorba dağıtımı yapılacak.

Para Okçuluk Takımı Başarılarıyla Gururlandırdı

Para Okçuluk takımı, Antalya’da düzenlenen Türkiye Şampiyonası’nda Makaralı Yay Karışık Takım kategorisinde Türkiye 3’üncüsü olarak bronz madalya kazandı.

Çalık; Kaynakların Adil Dağıtımı Temel Meselemizdir

Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, Esenyurt’ta düzenlenen 3. Kardeş Kültürler Festivali kapsamında gerçekleştirilen ‘Sosyal Belediyecilik’ konulu söyleşide sosyal belediyeciliğin önemine dikkat çekti.

Bağcılar Belediyesi’ne Dijital Başarı Ödülü!

Bağcılar Belediyesi, Türkiye Bilişim Derneği’nin düzenlediği “Türkiye Bilişim Ödülleri”nde “Dijital Şehir İkizi Sürdürülebilir Şehir Yönetimi Projesi” ile “Belediyecilik Özel Başarı Ödülü”nü kazandı.

Başkan Bıyık'tan Sert Cevap: “Şov Yapmanın Anlamı Yok!”

Darıca Belediye Başkanı Muzaffer Bıyık, Zıpkınla Balık Avı Türkiye Şampiyonası hakkında yaptığı açıklamada, eleştirileri sert bir dille yanıtladı ve etkinliğin amacını vurguladı. 300 balığın ihtiyaç sahiplerine dağıtıldığını belir

Esenyurt Belediyesi’nden Miniklere Afet Farkındalık Eğitimi

Esenyurt Belediyesi ve İBB'nin ortak çalışmasıyla düzenlenen afet farkındalık eğitiminde, minikler hem eğlendi hem de afetlere karşı bilinçlendi. Eğitim sonunda çocuklar "Afet Dedektifi" unvanı aldı.

1

Özcan Şimşek'ten AB Senatörü Iraj Alipour'a Önemli Ziyaret

2

En İyi Hibrit Araba Hangisi? Karşılaştırma Rehberimizde Cevaplar!

3

Asgari Ücret Zammı 2025: Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Açıklama

4

ABD'den Netanyahu Kararı Sonrası İlk Açıklama

5

Polis Akademisi Başvuru Şartları Açıklandı

6

Terörle mücadele hız kesmiyor

7

Güzel'den Yerel Basına Tam Destek: 'Sesiniz Bizim Sesimiz"

YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.