Türkiye, Türk Dünyası Coğrafyası, Osmanlı İmparatorluğu Medeniyet Coğrafyası’na Dünya Haritalarında bakınız. Dünyanın stratejik merkezini tamamen kapladığını göreceksiniz. Özellikle Türk Devletler Teşkilatı toprakları dünyamızın Hayat Kuşağı üzerindedir. Bu topraklar tarihin her döneminde hedeftir.
Napolyon diyor ki; “Tarihten Türkleri çıkartın. Yazacak bir şey kalmaz.” Dolayısı ile TÜRK demek İnsanlık Tarihi demektir. Türk demek Medeniyet demektir.
Türkiye son 20 yılda kimliği ve tarihi misyonuna dönme adına ciddi bir mücadele verdi. Şimdi de 14 Mayıs’ta bir seçime giriyor. ABD ve Avrupa Ülkeleri Türkiye’deki bu seçime “Dünya’nın Seçimi” diyorlar. Tam da bu süreçte Kazakistan’dan Gazeteci kardeşim Saule SMAGULOVA aşağıdaki soruları göndermiş. Kendisine verdiğim cevaplar ve değerlendirmeler…
1. Bu yıl Türkiye Cumhuriyeti Yüzüncü Yıldönümünü kutlayacaktır. Bu tarihi olaya modern bir siyasi olay cumhurbaşkanı seçimleri eşlik ediyor. Bugün siyasi güçler neye benziyor ve önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKPARTİ) beklentileri nelerdir? Türkiye’de yaşanan yüzyılın en büyük depremi, seçimler öncesi siyasi durumu etkiledi mi?
Türkiye’de iç politik dengeler doğrudan dışa bağımlı değildir. Ancak, Birinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Anadolu Türklüğü varlık mücadelesine devam etmektedir. Düşünün son iki yüzyılda Büyük Türkistan Toprakları, Kıpçakeli, Kafkasya, Balkanlar işgal edildi. Babür Türk İmparatorluğu yıkıldı. Büyük Türk Devleti Osmanlı İmparatorluğu parçalandı, toprakları önce işgal edildi, sonra bu topraklarda 64 tane ülke kuruldu. İran topraklarını 1500 yıldır Türk Devletleri yönetiyordu. Biliyorsunuz orada da Kaçar Türk Hanedanlığı uzaklaştırıldı, Fars Pehlevi Ailesi İran’da yönetime getirildi. Kısaca Birinci Dünya Savaşı’nın en çok kaybedeni Türk Milleti oldu.
Birinci Dünya Savaşı sonrası Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile yeniden silkelenen Anadolu Türkleri mücadele ederek bu günlere geldi.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKPARTİ), Türk Milleti’nin mücadelesinin ısrarla devam etmesini istiyor. Bu mücadeleyi de en iyi kendisinin vereceğini düşünüyor.
Mevcut Adalet ve Kalkınma Partisi (AKPARTİ), Türkiye’deki ana akım muhafazakâr düşünce gruplarından birinden gelmektedir. Bu düşünce grubuna Türkiye’de AKINCILAR ve MİLLİ GÖRÜŞ deniyor. Bu grup İslâmi referansları ile bilinir. Diğer yerli ana fikir grubu ÜLKÜCÜLER… Bu grubun siyasi temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisi’dir (MHP). Şimdi bu iki düşünce grubunun bileşenleri CUMHUR İTTİFAKI adı ile seçime giriyorlar. Cumhurbaşkanı Adayı Sayın R. Tayyip ERDOĞAN’dır.
Türkiye’de ana muhalefet partisi uzun yıllardır Cumhuriyet Halk Partisi’dir (CHP). Bu parti de seküler (laik), genel olarak Batıcı (Avrupa Eksenli) fikirleri ile bilinir. Şimdi yanında Milliyetçi Hareket Partisi’nden ayrılanların kurduğu İYİPARTİ de var. Seçime girecekleri ittifakın adı MİLLET İTTİFAKI’dır. Cumhurbaşkanı Adayı Sayın Kemal KILIÇDAROĞLU’dur.
Türkiye’de son 40 yıldır bölücü terör örgütü PKK ile büyük bir mücadele var. PKK ABD, İngiltere başta olmak üzere Avrupa Ülkeleri tarafından destekleniyor. PKK Birleşmiş Milletler (BM)’de terör örgütü olarak kabul edilmiştir. Bu terör örgütünün öldürdüğü insan sayımız yaklaşık 40.000 kadardır. Harcanan para ise Türkiye’nin yıllık bütçesinin beş-altı katı olmuştur. Bu örgütün siyasi kanadı da Türkiye’de partileşmiştir. Bu partinin bölücü talepleri vardır. Türkiye’de muhalefet buna rağmen bölücüleri ittifak masalarına kabul etmişlerdir. Bu durum Türkiye’nin yakın siyasi geleceği açısından halkı korkutmaktadır.
Türkiye’de halk AKPARTİ ve R. Tayyip ERDOĞAN’dan genel olarak memnundur. Üretimde yerlilik oranı artmıştır. Savunma Sanayi çok gelişmiştir. Türkiye dünyanın en iyi insansız hava araçlarını yapmaktadır. Türk Devletler Teşkilatı için büyük emek verilmektedir. Ancak ekonomi çok bozulmuştur. Halkın alım gücü zayıflamıştır. Muhalefet partilerinin çözüm önerileri yoktur. Ancak Türkçe’de bir atasözü var. “Denize düşen yılana sarılır.” Halk çözüm ve çıkış arayışı nedeniyle Muhalefet Partilerine şans verebilir. Geçmişte R. Tayyip ERDOĞAN’ın siyasete kazandırdığı Ali BABACAN gibi ekonomistler de muhalefet içinde yani MİLLET İTTİFAKI içinde yer almışlardır.
Deprem, Türkiye topraklarının 1/5’nde etkili olmuştur. Deprem ekonomik verileri olumsuz etkilemiştir. Bu yönü ile AKPARTİ ve CUMHUR İTTİFAKI’nı olumsuz etkilemektedir. Diğer yandan yıkılanların yeniden onarılması için de en çok R. Tayyip ERDOĞAN’a güvenilmektedir. Kısaca deprem sonuçlarını çözüm önerisi sunabilirlerse muhalefet kendi lehine çevirebilir. İktidar ise hızlı bir şekilde yıkılan köy ve şehirleri yeni alanlarda kurmaya başlamıştır.
İki güçlü aday dışında Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan Muharrem İNCE, Milliyetçi Hareket Partisi’nden ayrılan Sina OGAN da Cumhurbaşkanı Adayıdır.
Seçim ikinci tura kalabilir.
Özetle, seçim sonuçları ortadadır. Her iki tarafta da güçlü milliyetçi unsurlar vardır. Bu sevindirici bir durum. Ancak Türkiye’de temel sorun Milli Unsurların dağınıklığıdır. Milli Unsurlar ve siyasi gruplar bir araya gelebilirse hem Türkiye’nin hem de Türk Dünyası Ülkelerinin geleceği daha iyi şekillenecektir.
2. 2023 yılında Türkiye'nin dış politikada yönünü nasıl görüyorsunuz?
Bu sorunun iki yanı var. Birincisi hükümetlerden bağımsız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yürüttüğü faaliyetler… Bunların başında Türk Devletleri Teşkilatı var. Türkiye’de her iki siyasi grupta Türk Devletleri Teşkilatı’nın faaliyetlerinin artarak devamını istemektedir. Çünkü Türk Halkı’nda Türk Devletleri Teşkilatı ciddi bir birlik ve beraberlik faktörüdür. Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkiler devam eder.
İktidar değişirse, Suriye Politikası ve Göçmen Politikalarında değişiklik olur. İç ekonomik yapıda değişiklikler olur. PKK terör örgütü baskısı artabilir. Bu baskı sonucu ülke içinde riskli politik kararlar verilebilir. Ayrıca Ukrayna-Rusya Savaşı’nda R. Tayyip ERDOĞAN Türkiye lehine denge politikasını çok iyi yönetti. Millet İttifakı iktidara gelirse Avrupa-ABD baskısı ile Ukrayna lehine tavır alabilir. Bu da başka sıkıntılar oluşturabilir.
Türkiye ve Türk Devletleri Teşkilatları, dışa bağımlılıktan kurtulmak için mücadele vermelidir. Birlikte üretim ve yatırımları, ortaklıkları artırarak birbirine bağımlı olurlarsa dış baskıyı kontrol edebilirler.
3. Modern Türkiye'de Pantürkizm (Türkçülük) fikirleri ne kadar günceldir? Modern gerçekliklerde jeopolitik ve ekonomik bir temele sahipler mi yoksa bu daha çok propaganda söylemi mi?
Türkiye ve Türk Dünyası’ndaki Türkçülük faaliyetlerinin temelinde tüm Türk Dünyası’nda 19. Yüzyıl başında etkili olan CEDİTÇİLİK HAREKETİ vardır. Türkçülük Hareketi Panslavizm gibi, Siyonizm gibi, İngiliz kolonyalizmi (sömürgeciliği) gibi, Avrupa’daki Faşist Hareketler gibi, ABD Barbarlığı gibi, Çin Terörü gibi işgalci ve yayılmacı değildir. Türkçülük, Türk Milleti’nin bir olmasını, birlikte hareket etmesini, tüm Türk Halkları’nın dili, dini, töresi ve Milli Terbiyesi ile kıyamete kadar birlik ve beraberlik ile hareket etmesini savunur. Genel Türk Tarihine bakınız. Atalarımız tarihin hiçbir döneminde hiçbir toplumu asimile etmemiştir.
Türk Milleti, dünyanın en eski birkaç milletinden biridir. Atı ilk eğiten, demiri ilk işleyen millettir. Bu iki değer at ve demir atalarımızın büyük güç olmasını ve dünyanın birçok yerine yayılmasını sağlamıştır. Bugün Amerika Kıtası’nın yerlileri dahi “Biz bir TURAN Halkıyız.” diyorsa soruyorum Türk Devletleri bunu görmezden gelebilirler mi?
Çağdaş Türklerin üzerinde çok büyük bir miras yükü vardır. Bu miras bizi bir araya getirmektedir. Türkçülük Fikrinin temelini mirasımıza sahip çıkmak oluşturmaktadır.
Özetle, Pantürkizm Türk Milleti’ne atılan iftiranın adıdır. Biz Pantürkist değiliz. Ancak elbette Türkçü ve Turancıyız.
TURAN, tüm Türk Halkları’nın bir araya getirilmesidir. Biliniz ki Rusya’nın da ABD’nin de ayrı ayrı kendi ülkelerinin çıkarları için TURAN Projeleri vardır. Peki bizim yani Türk Soylu Halkların TURAN Projesi olmasın mı?
4. Türkiye'nin «Boz-Kurt» hareketine bakış açısı nedir? Popüler mi, sosyal bir temeli var mı yoksa daha çok şekilsiz bir kurgu mu?
“Aspanda bürküt, jerde Gökbörü bol.” (Gökte kartal, yerde bozkurt ol.) Bu ortak atalar sözüdür.
Genel Türk Tarihi’nde BOZKURT sembolü hep vardı. Maalesef İslâm olduktan sonra Arap Baskısı, son yüzyıllarda Batı ve Rus Baskısı Milli sembollerimizin zayıflamasına sebep olmuştur.
Bozkurt, Türk Dünyası’nda tıpkı “Hilal” gibi ortak bir değerdir. Yakın dönemde Lübnan’da Somali, Sudan gibi Afrika Ülkelerinde, Venezuela’da emperyalizme karşı yürüyüş yapan halk Türkiye Bayrakları taşımıştır. Biliyorsunuz BOZKURT Sembolü parmaklar ve yukarıya kaldırılmış kol ile de sembolleşmiştir. Düşünün tüm dünyada mazlum milletlerin direniş sembolü neden olmasın? Bugün Afrika Ülkelerinde bile Türk Milleti ile dost olmak isteyen halklarda dahi BOZKURT İşareti yapılmaktadır.
Türk Devletleri Teşkilatı Orduları’nın askerleri de BOZKURT İşareti yaparak motivasyon sağlamaktadırlar. Düşünün Ukrayna Ordusu’ndaki Türkler de, Rusya Ordusu’ndaki Türkler de BOZKURT İşareti yapmaktadır.
Türkiye’de BOZKURT Hareketi’nin halkta karşılığı vardır. Sorun tüm Türk Halklarında içerik ve tanımının tam olarak yapılmamış olmasıdır.
5. Erdoğan yönetimi bir çeşit «Türkiye'nin İletişim Modelini» ilan etmişti. Medya ve sosyal medyadaki dezenformasyon ile mücadele için hükümet ne gibi önlemler alıyor?
Biz iletişim ve medya faaliyetlerinin yönlendirilmesi ve algı oluşturma faaliyetlerine PSİKOLOJİK HARP (SAVAŞ)-HAREKÂT diyoruz. Ancak bu tabirin içinde “Harp (Savaş)” kelimesi olduğu için dünyada “Bilgi” ve “İletişim” kelimeleri ile ifade ediliyor.
Maalesef Türkiye’de bu faaliyetler ehil eller tarafından yürütülmüyor. Bu faaliyetin temelinde Milli Güvenlik, Bekâ Bilinci ve Düşüncesi olmalıdır. Türkiye’de kaba tarafgirlik daha ön plana çıkıyor. Bu da toplumda ötekileştirme tuzağı oluşturuyor.
Tüm amatörlüklere rağmen Türkiye’de TRT (Türkiye Radyo televizyon Kurumu) yaptığı diziler ve belgesel programlarla Ortak Bilince ve mirasın anlatılmasına katkı vermektedir. Türk Dünyası’nda etkin TRT AVAZ Kanalı ortak değerleri çok güzel işlemektedir.
Türk Devletleri’nin kendi tarihlerini birbirinden bağımsız yazmaları ciddi riskler taşımaktadır. Mevcut Türk Devletleri’nin 15. Yüzyıla kadar devletleri aynıdır. Milli tarih yazarken yabancılaşma tuzağına düşmemelidirler. Tüm Türk Halkları Kazak ve Kırgızlar gibi BİR TUGAN (Bir doğan), yani öz kardeşlerdir.
6. Bugün Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılmasıyla ilgili durum nedir?
Avrupa Birliği kendi ifadeleri ile bir Haçlı Koalisyonu’dur. Hatta Katolikler Birliği’dir. Son yıllarda Makedonya, Yunanistan, Bulgaristan ve Gürcistan gibi Ortodoks Ülkeleri yanlarına politik kaygılarla çektiler. Türkiye 1963 yılındaki kuruluş anlaşmalarında vardır. Buna rağmen üye olamamıştır. Türk Halkı da artık Avrupa Birliği’nin isteklerinin ülkenin bağımsız geleceğine zarar verdiğini düşünmektedir. R. Tayyip ERDOĞAN Avrupa Birliği’ne girmekle ilgili eskiden gösterdiği gayretleri göstermemektedir. Ana Muhalefet Partisi CHP Avrupa Birliği konusunda daha heveslidir.
7. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonuçları, görevdeki cumhurbaşkanı için talihsiz bir sonuç olması durumunda, Mersin'deki dünyanın en büyük nükleer santrallerinden birinin inşasına nasıl yansıyacak? Bildiğiniz gibi, muhalefet bu projenin uygulanması konusunda son derece olumsuz bir tutum sergilemişti.
Nükleer Enerji Türkiye’nin stratejik kararları sonucudur. Bu enerji ve teknolojiye ülkemizin ihtiyacı vardır. Türkiye bu gibi büyük projelerden geri dönmez. Bilinmelidir ki, günlük politikaların üzerinde bir de Milli Devlet ve ihtiyaçları vardır. Parası ödenmiş bir projeyi kimse durdurmaz. Halkımız Milli Projeler konusunda hassastır.
Türk Halkı dinamik ve duyarlı bir halktır.
8. Türkiye'nin Silahlı Kuvvetleri, NATO ülkeleri arasında ABD'den sonra askeri güç sıralamasında ikinci sırada yer alıyor. Sizce Türk Ordusu’nun ülke ekonomisine ve politikasına ne kadar etki ediyor? Ordu iktidara geldiğinde Türkiye için Ortadoğu ülkelerinin senaryosu mümkün müdür?
Türklerde bir darbe geleneği vardır. Biliyorsunuz en eski Atalarımızdan Mete (Möde) Han babası Teoman (Tuman) Han’ı darbe ile devirmiştir. Bizdeki darbe geleneğinin en büyük gerekçesi devlet ve millet menfaatidir.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra NATO’nun ABD ve İngiltere’nin oyunları ile biliyorsunuz darbeler oldu. 1960, 1980 yıllarında darbelerde darbeciler başarılı oldu. Ancak 2007 Muhtırası ve 15 Temmuz 2016 yılında Fetullahçı Terör Örgütü üyesi subayların darbe girişimi halkımızın karşı koyması ile başarısız oldu.
Özetle, Türk Halkı bilinçli bir toplumdur. Ordumuz ise NATO etkisinden büyük ölçüde kurtulmuştur. Bugün NATO Konsepti dışında çok başarılı askeri harekatlar yapmaktadır. Azerbaycan Karabağ, Suriye, Irak ve Libya’da Türk Ordusu NATO’ya karşı çıkarak bulunmaktadır.
Türk Ordusu’ndaki darbeciler tasfiye edilmiştir. Ordumuz milletimiz ve hükümetin emrindedir. Türkiye’de demokrasi tüm kurumlarıyla yerleşmektedir.
9. Askeri bir uzman olarak, ikili Kazak-Türk askeri ve askeri-teknik ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İki ülke için savunma alanında iş birliğinin hangi yönü öncelikli olacak?
Kazakistan Bağımsızlığını ilk tanıyan ülke Türkiye’dir. Bu tarihten itibaren Rus ve ABD Baskılarına rağmen Türkiye ve Kazakistan Halkları da orduları da yakınlaşmaya devam etmektedir. Bugün Kazakistan Ordusu’nda Türkiye’de Harp Okulu okuyan çok subay vardır. Özel Kuvvetler eğitimleri uzun bir dönem birlikte yapılmıştır.
İki ülke arasında askeri ve savunma teknolojileri alanında ciddi anlaşmalar yapılmıştır. Türkiye’nin insansız hava araçları Kazakistan’da da üretilecektir. Türkiye Ordusu kardeş Türk Devlet Orduları’na elindeki tüm teknolojiyi sunmuştur. Öncelik Türkiye’den bilgi ve teknoloji transferidir. Ayrıca Ordularımızın Ortak eğitim ve tatbikatları da gündemdedir. Biliyorsunuz tatbikatlara karşılıklı birliklerimiz katılmaktadır.
10. Sözde “Turan Ordusu” Türkiye için bu proje nedir? Hem NATO hem de KGAÖ (Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü) üyesi olan ülkelerin orduları arasında tatbikatlar için bir platform, bir tür barış gücü, savunma grubu veya Pantürkizm (Türkçülük) fikirlerinin askeri olarak uygulanması için temeli midir? Bu planlarla bağlantılı olarak NATO'ya alternatif olarak resmi Ankara ile ŞİÖ (Şanhay İş birliği Teşkilatı) veya KGAÖ'nün arasında bir askeri ittifak mümkün müdür?
Şartları gereği Türk Devletleri NATO’da, ŞİÖ’nde, KGAÖ’nde olmalıdırlar. Şu algıyı düzeltelim. Türk Devletleri Teşkilatı bir başka ülkeye düşmanlık yapmak için değil, kendisine karşı tehdit olduğunda birlikte hareket edebilmek için askeri dayanışmaya ihtiyaç duymaktadırlar.
Bakın Türkiye İsveç terör örgütü PKK’ya destek olduğu için NATO’ya girmesine karşı çıkmıştır. Şimdi İsveç anayasasında dahi düzenleme yaparak Türkiye’yi ikna etmeye çalışmaktadır.
Karabağ’da yaşana Ermeni-Rus İşgali, Ukrayna Savaşı, Kazakistan’da çıkan karışıklık, Kırgızistan Tacikistan arasındaki sınır çatışmaları, Afganistan’da halen süren iç karışıklıklar, İran’ın içinin kaynıyor olması Türk Devletleri’ni birlikte hareket etmeye zorlamaktadır. Kuzey Kazakistan’da Rusya’dan kaynaklanacak bir olay tüm Türk Devletleri için tehdit içermektedir. Çünkü tüm Türk Devletleri’nde Ruslar yaşamaktadır.
Şunu özellikle belirtelim Türk Devletleri Turan Ordusu kurmuyorlar. Sosyal medyada halkın özlemle ifade ettiği bir tanımdır TURAN ORDUSU.
Türk Devletleri Teşkilatı’nın en az kolordu seviyesinde bir Ani Müdahale Gücü’ne ihtiyacı vardır. Ben daha önce merkez karargahının Özbekistan’da olacağı bir Ani Müdahale Gücü teklif ettim. Üye Ülkeler kolordu seviyesinde kurulacak bu güce birer tugay tahsis edecekler. Bu tugaylar ülkelerinde kendi görevlerini yapacaklar, emir verildiğinde emredilen harekât bölgesine intikal edecekler. Ortak haberleşme ağları ve planlama ile ani gelişecek durumlara karşı Türk Devletleri Teşkilatı’na olaylara ilk müdahaleyi ederek zaman kazandıracak.
Ortak ordu ile ilgili söyleyeceğim şudur. Bakın İngiltere kimseye duyurmadan çok sinsi faaliyetlerle sömürgelerini kontrol altında tutuyor. Biz TURAN ORDUSU kurmuyoruz. Biz güvenlik ve asayişimize katkı sağlayacak bir Ani (Acil) Müdahale Gücü kurulmasını istiyoruz.
Sonuç olarak, Adriyatik’ten Çin Seddi’ne, Finlandiya’dan Hakasya’ya kadar Türk Halkları’nda bir özlem vardır. Bu özleme şimdi Kanada ve ABD’indeki yerli halklar dahi katılmaktadır.
Nursultan NAZARBAYEV (Tarihin Akışında adlı kitabında) diyor ki; “Bölgenin kaynaşması için zamanında Avrupa Ülkeleri’nin sahip olduklarından çok güçlü önkoşullar mevcuttur. Dış tehditler, kültürel-tarihi kökler, din, toprak-coğrafi birliği, medeniyet ve kültür birliği, Dünyaya aynı kapılardan çıkabilme ve açılabilme, ekolojik problemler vb. bu kaynaşma için gereken altyapıyı oluşturmaktadırlar. Avrupa Birliğinin mimarları böylesi kaynaşma önkoşullarını ancak hayal edebilirlerdi ancak Türkler bu koşullara kendiliklerinden sahiplerdir.”
Bunun adı Pantürkizm olur mu?
Rusya adı TURAN olan Özel Komando Kuvvetleri Askeri Birlikler kurdu. Bilmiyor musunuz? TURAN Gücü’nü Türkler kullanmasın. Kim kullanırsa kullansın… Böyle aşağılık bir düşünce olur mu?
Altınordu (Altun-Orda) Devleti’nin mirasçısı kim? Ruslar mı? Türk Halkları özelinde Kazakistan mı?
Unutmayalım ki, kendi geçmişine direnenler, başkalarının geçmişini dilenirler.
Türk Dünyası büyük bir güçtür. Halklarımıza, Devletlerimize ve Büyük Türk Milleti’ne güvenerek gelecek planlarını yapmalıdır.
Türk Birliği boş bir hayal değildir. Milletimizin Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Azerbaycan, Türkiye, Türkmen, Uygur, Hazara, Kürt, Çuvaş, Macar, Gagauz, Karaçay, Balkar, Afşar, Kaşgay demeden vicdanında bin yıllardır yaşattığı bu günlere taşıdığı büyük bir fikirdir.
Türkiye’de yaşanan deprem felaketinde Türk Devletleri tek yürek oldu. Daha da önemlisi tüm Türk Halklarının Türkiye ile el ele olması bizim büyük bir birliği oluşturmamız gerektiğini göstermiştir.
Türk Birliği, başkalarına karşı güç oluşturmak için değil, kendi geleceğimiz için şarttır.
Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.