(Bir iş ya da sözde) doğru biçim, gerçek yön, gerçek biçim. “İşin esasını anlamak gerekir.”
Usul; bir ereği (gerçekleştirmek amacıyla tasarlanan ve ulaşmak istenilen şey, amaç, maksat, hedef, gaye) elde edebilmek için izlenen yol, yöntem. “Usulünü bilirsen her şey kolaydır.”
- Bilimde, belli bir sonuç elde edebilmek için belli bir plana göre izlenen yol.
Kaide; istenen sonucu almak ve doğru sonuçlara ulaşabilmek için uyulması gereken esasları ifade etmektedir. İnsanlar arasında kaide kelimesi basit anlamı ile kural olarak bilinmektedir.
Davranışlarına doğru bir şekilde yön vermek isteyen insanlar kaidelere çok önem vermektedirler. Herhangi bir alandaki işleyişin aksamaması için kaidelerin yerine getirilmesi gerekmektedir.
Kural; Bir bilime, bir sanata temel olan, ona yön veren ilke.
İnsan davranışlarına yön veren, uyulması gereken ilke, törelerce zorunlu kılınan yasa.
Bir işlemin doğru sonuç vermesi için uygulanması gereken belli yöntem, tutulacak belli yol.
Dilbilgisi terimi; bir dilin aynı türden olaylarında görülen birlikten çıkarılmış yargı, zorlayıcı ilke.
Toplumbilim terimi; Bir yaptırımlar düzeniyle toplum üyelerinin kendisine uyması sağlanan, toplumca benimsenmiş her türlü buyurucu ve yasaklayıcı düzenleme.
Çok kıymetli dostum, arkadaşım, siyasetçi, yazar ve aldığı eğitimler ile kişisel ve toplumsal gelişim konusunda topluma başta annelere ve ardından ailelere önder olacak sevgili Hacer Hülya Karadağ ile uzun uzun sohbetlerimiz, yaşanılan olumsuz olayların Esas, Usul, Kaide, Kural kuramından bir tanesine uymadığında başta bireysel bozulma ile başlayarak, aile yapısı ve toplum yapısını nasıl bozduğunu konuştuk.
Ve bu sıralamayı bana detaylıca naif, nazik anlattığı için sonsuz teşekkür ediyorum.
Toplum yapısını bozan durumlardan bir ya da birkaçında Esas, Usul, Kaide, Kurala uymayan bahsederken uymayan ile yol yürüyememeliyiz kısmını yazayım.
Kısasta sizin için hayat vardır, ey akıl sahipleri, umulur ki sakınırsınız. (Bakara Suresi 179. Ayet)
Düne, bugüne ve yarınlara yol gösterici kitabımızda kısas hayat vardır der. Bizlere görevdir aslında, kısas.
Bozanı bozmak, aslına toplumun düzenin bozulmaması ve koruması için esastır, Usul, Kaide ve Kuraldır.
Toplum faydası için bir alan, saha, bina, topluluğun olduğu bir yer, bir yapı, ekip, düzen kurulmuş, bu düzenle toplumuna fayda sağlayacak bireyden başlayarak oradaki topluluğun sorunlarını çözecek sistem kurulmuş varsayalım.
Hatta örnekte verelim, okullar, kamu kuruluşları, belediye binaları, sosyal ve kültürel alanlar gibi…
Bu alanlarda olan durumlar ve kişiler toplum sorunlarını çözmek için varlardır değil mi?
Bizler “Türk Toplumu” olduğumuz için Türk toplumuna uygun, örf, adet, gelenek, göreneklere göre hareket ederek sorunları çözmeye gayret ederiz.
O zaman başlayalım soru cevap şeklinde hatalı ve doğru olanları bulmaya.
Belediye, okul, kamu kuruluşları, dershane, kütüphane, cafe, kahve insan topluluğun olduğu alanlarda hizmet eden ve hizmet görevlerin görevi orada bulunan yaşlı, hasta, engelli, bilmeyene karşı tutumları nasıl olmalı?
Sokakta giyim ve kuşam adabı? Evde giyim kuşam adabı? Sıra beklemede öncelik?
Yemek yeme, yemek yapma adabı? Fikir, söz, iletişimde dinleme, söz söyleme adabı?
Kavga adabı?
Araç kullanma adabı?
Aidiyet adabı?
Medya, sosyal medya, iletişim araçları kullanma adabı?
Artık adabın, edebin bittiği, devrinin son bulduğu noktayız zannediyoruz ancak hâlâ ülkemizde çoğu şehirlerde var olduğunu bilmek ve onları öne çıkararak çoğunlukta olduğunu zannettiğimiz ahlâksızlar yerine, azınlıkta zannettiğimiz ahlâklı, edepli, adabı bilenlerin hâlâ çoğunlukta olduğu göstermek görevimiz…
Soruların cevaplarına gelince, aidiyetten başlayarak esas, Usul, Kaide, kurala uymayanlara ayetlerle de görev verildiği gibi uyarmak, alanını daraltmak, gücünü azaltmak için gayret etmeliyiz.
Aidiyet duygusundan mahrum olanlar yani sahiplenilmeyenler hep bir sahiplenme ihtiyacı duyacaktır.
Peki bir ailede anne ya da baba evladını öteler, uzaklaşır, uzaklaştırır, atalık ve analık görevini yapmaz ise bizim görevimiz burada esasa göre doğruyu yapmasını söylemek, usule göre, nasıl yapılacağını anlatmak göstermek, kaideye göre yaparsa kazancını yapmaz ise kaybını kurala göre ise bu görevleri yapmadığında bizim görevimizin onu güçsüzleştirmek olduğunu söylemek gerektiğini unuttuğumuz, ötelediğimizde toplumsal kayıp vermeye başlandığını ve bizler de sessiz kalarak bunları hızlandırdığımızı biliyoruz değil mi?
Ata Türkler ve Ana Türkler görevlerimizi unutmayalım. Göreve evlatlarımızdan, evimizden başlayalım Ana Türk Kadını.
Peki ya özgürlük kavramı ile ilgili doğru bildiğimiz yanlışlar neler? İşte burada giyim kuşam ve yeme içme edebi, adabı gelir.
Z kuşağı öncesi kuşaklara ev içinde bir örf adet vardı. Ata Türk babalar ve Ana Türk anneler odalarından giyinir çıkardı yatak odalarından değil mi? Esasta bu usulde, kaide de, kuralda buydu. Belki de biz öyle gördük, öğrendik.
Şimdi öğretmenler, memur, amirler, kamu ya da özelde çalışandan, sanatçı, şarkıcıya, yatak odası, sahil kıyafetleri ile sokakta, çalıştığı alanda gezer oldu.
Sonra Z kuşağı şaşırmış diye naralar atar olduk. Suç kimde!!!??? Neden esasa usule uymayan cezalandırmaz olduk.
Biz annelerimizin bir sözü babalarımızın bir bakışı ile düzene giren, açıkta bir yanım var diye tedirgin olur, oturuşta bir hata yaptık galiba diye düşünen nesil, nasıl giyinir, oturur, konuşur, söz keser olduk büyüğümüz, atalarımızın.
Sıra bekleyen iki büklüm yaş almışlardır var, otobüste dolmuşta ayakta ya da pazardan sürüye sürüye eve malzeme götürenler. Önüne yemeği konsa yemeye gücü olmayan analar, atalarımız varda bizler cafelerde, değişim dönüşüm etkinliklerinde, barda, güzellik salonlarında, seminer konferanslarda…
Orda burda işte. Neymiş efendim gelişiyoruz.
Yok efendiler, hanımefendiler özümüzü kaybetmenin en afillisi bu, adını yabancı isim ile süsleyip satış yapanları zengin etmeye devam…
Aklet der Kur’an. Düşün der Kur’an. Öğren der Kur’an. En başta da oku der Kur’an.
Neyi okuyup, neyi taklit edeceğimizi neyi çoğaltacağımızı, onları bizler bulmalı, uygulamalıyız.
Eftal olan ülkemizde olan güzellikleri ortaya çıkarmaktır. Yok mu güzellikler? Çok ama nedense Ata Türkler ve Ana Türkler oyalandıkları ile kaybettiklerimizin farkında değil.
Yaşayamadıklarımdan ardından gidenler ile, Yaşamak istediklerinin ardından gidenler ile doldu kaldı dünya.
Teklik bilincini, azlık bilincini çokluk ve çeşitlilik aldı.
Çoklukla övünmek sizi, kabirlere varıncaya (ölünceye) kadar oyalayıp. Tekâsür 1-2. ayet.
Mal toplayan ve onu durmadan sayan, insanları arkadan çekiştiren, kaş göz işaretiyle alay eden her kişinin vay haline! Hümezze (1-2 ayet.)
YENİ DÜZENİ, Çokluk ve çeşitliğe erişmek için çalışırken esası usulü kaide ve kuralı çiğneyenlerle değil de teklik, azlık, sadelik, temizlik ile yola devam edenlerle hemhal olup yürüyenlerin düzeni ile kurulsun ümidi, duası, gayreti ile görevimizi ihya ederiz…