• BIST 100

    9031,82%-2,18
  • DOLAR

    34,48% 0,06
  • EURO

    36,46% 0,34
  • GRAM ALTIN

    2948,17% 0,45
  • Ç. ALTIN

    4929,17% 0,00

MURAT GÜLSAN


ANKARA MÜNİR DERMAN EFENDİ KABRİ

MURAD-İ ÇELEBİ (Murat Gülşan) ANKARA MÜNİR DERMAN EFENDİ KABRİNDE…


 

Belkide bir çoğunuz ilk defa şuan ismini duymuş olacağınız DR. MÜNİR DERMAN efendi hem doktor,hem tasavvuf erbabı

Ankarada yenimahalle ilçesine bağlı memlik köyündedir mezarı bir kez olsun gitmek nasip oldu kabri başında dualarımızı okuduk kabul olsun inşallah. Murad-ı Hayal (Davanın Neferi) İsimli romanımda da talebesinin ağzından da dinlediğim ve çok etkilendiğim Münir Derman efendinin ilginç hayatı kısaca şöyledir.

Dünyada ilk defa kopmuş ayağı diken doktor olarak tarihe geçmiştir. Hacı Bayram Veli camisinde çok kez vaazları vardır. Almanyada kaldığı zamanlar hayvanat bahçesinde aslanla konuşması meşhurdur. Kitap yazmamıştır vefatından sonra sohbetlerini talebeleri ALLAH DOSTU DER Kİ! adında kitaplaştırmışlardır. Kabrinin bulunduğu yerde talebeleri tarafından kitaplar satılmaktadır. Otel odasında yaşayıp ömrünü tamamlıyor son derece mütevazi ve mal mülksüz bu dünyadan göç ediyor. ATATÜRK ile ilgili ve NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE adlı müthiş yazısıyla vatan sevgisini perçinle mişlerdir. 1910 Trabzon doğumlu 1989 yılında Ankara'da vefat ediyor, vaazlarını internetten sesli olarak dinleyebilirsiniz. buyrun azda olsa tanıtalım kendilerini. Kırklardan olduğunu bu ifadelerinden anlıyoruz.

“Kendi kendine itimad eden, şüpheleri kıran bahane aramağa başlar… Bahane habersiz yakalanır… Saklanır, günü geldiğinde senden o bahaneyi sorarlar, o zaman el tutulur… Bizim duamız bize yaramaz başkasına yarar… Çünkü Biz Allah için dua ederiz nefsimiz için değil… Kıymet de buradadır… On Üç senedir Kırklardanım… Kırkların Yedinci, en genciyim… Türkiye’de üç kişi vardır Kırklardan… Üç Suriye, Üç Mısır, Dört Irak, Yedi Medine, Altı Mekke, iki İspanya, iki Hindistan, Bir Kafkasya, Bir Solomon adaları, Bir Cava, Bir Çin, Bir Güney Afrika, Bir Güney Amerika, Dört tanesinin de yeri söylenemez… Bunların yerleri icabında derhal değişir.Hali hazıra göre söylüyoruz”

“O alışılmış evliyâ tipinden farklı idi. Saçlar uzun, sakal yok. Haneciler otelinde(Ankara) uzun yıllar kaldı. Zannedersiniz ki o odayı güzelce döşemiş ama öyle değil; bomboş bir otel odasıydı. Hoca’yı her tip insan ziyârete gelirdi. Meslek olarak, tasavvufî seviye olarak, kültürel seviye olarak. O yüzden talebeleri arasında kopukluk vardır. Hoca çok celâlli olduğu için celâl meşrep olanlar O’na giderlerdi.

“Günümüz tarîkat anlayışını eleştirir ve şöyle der; “Size beş vakit namaz, Allah ve Resulü yeter. Bu devir , tarîkat devri değil, her şeyin sahte olduğu bir devir.” Klasik tarîkatlardaki devran, zikir halkası, toplantı gibi gösterilere izin vermemiştir. Evrat olayını da benimsememiştir. Kendisini hiçbir zaman belli etmeyen Derman Hoca cemaatleşmeye de karşıydı. “Allah’a giden yol birdir” derdi. Cemaatleşme olunca fitne çıkacağını ifâde etmiştir. “ Mü’min kişinin tek görevi Hakk’ın emirlerini yerine getirmek ve Allah’a karşı samimi olmaktır” diye söylerdi.

2 Aralık 1989 Cumartesi, ikindi üzeri, saat 15.00 sularında gözlerini bu fâni dünyaya kapayarak Hakk’a kavuştular. Son sözü, son nasihati yoktur. Ölümünden iki yıl önce vasiyetini hazırlamış ve yakın talebelerine vermişti. Bu vasiyetnamesinde söyle söylüyordu: “ Şu şu kişiler cenazemi kaldırsınlar. Kalabalık istemiyorum, ölümümü ilan etmeyin. Bu dünyaya garip geldim, garip gitmek istiyorum. Tantanaya gerek yok. Cenazeme çiçek getirmesinler. Tenha bir köye defnedin beni. Şayet; Ankara Yenimahalle ilçesine bağlı Ankara’ya 20 km olan Memlik Köyü’ne defnederseniz memnun olurum.

Cenaze namazımı köyde kılın, sadece bir hafız Kur’an okusun o kadar. Orası benim makamımdır. Bir müddet sonra kabrimi açsanız, beni zâten orada bulamazsınız, gider, gelirim. Beni vefâtımdan sonra 24 saat bekletin ondan sonra defnedin” buyurmuşlardır. Münir Derman Hoca soğuğu çok severlerdi, sevdikleri gibi de kar yağarken gömüldüler.3 Aralık 1989 Pazar günü “Memlik” köyüne götürülerek orada cenaze namazı kılındı ve defnedildi. Hava oldukça soğuk, yerde kar vardı. Bir taraftan da kar yağıyordu. Kabristan bir tepe üzerinde idi. Tepenin altından pınarlar akardı. Yeri çok güzel, sâkin ve havadardı

“Derman Hoca gerçekten de yıkanmadan defnedilmiştir. Cenazesi söylediği gibi az değil kalabalık olmuştur. Maalesef istemediği telkin de verilmiştir. O’nu taşıyanlar, baş ve ayak kısmında bulunanlar Hoca’nın kendine has manevî kokusunu duymuşlardır. Vefât ettiğinde hastanede o kokuyu birçok insan hissetmiştir. Hastanede pijaması kesilerek öğrencileri arasında paylaşılmıştır. “Ben öldükten sonra beni çok arayacaklar ” diyen Derman Hoca ardında pek çok sevenini bırakmıştır. Mânevî emânetlerini kendisine yâkinen hizmet eden, O’na yanaşmış sevdiklerinden birine bırakacağını söylemiş, fakat isim açıklamamıştır.

Münir Derman Efendi'den nasihatlarla bitirelim..

Bu sözlere çok dikkat et; çok mühimdir, sebebini sorma, çok uzundur.

Ayak yolunda yıkanma. Elbise üzerinde iken dikiş dikme. Yüzünü eteğinle temizleme rızkın kesilir. Başkasına ait tarakla saçını tarama. Evdeki örümcek ağlarını temizle. Bu ağlar evdeki bereketi kaçırır. Kömür ocağı civarında dolaşan ın üstüne kara bulaşır. Dala yapışan kökü ile buluşur. Dine sarıl.

Misafir rızkını beraber getirir, sonra ev sahibinin günahını da götürür. Misafir kafir bile olsa kapını aç, kapama... Allah’tan korkmayan da din yoktur, inanmayanda insaf, ihsan olamaz. 

Dört şey Allah vergisidir: Doğru sözlülük, Cömertlik, Güler Yüzlülük, Emaneti korumak. Böylelikle takva ehli olur insan. Bunlar para ile tahsil ile alınmaz. Kendini beğendirmek lazımdır Allah’a.

Kendisine birer fatiha okuyalım inşallah..Selam ve dua ile kalınız.

Yazarın Diğer Yazıları


YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.