Hafiz, bu mektubu sana yazdim. Biliyorum kraldan daha kralci olan bazi kimseler okuyunca bana kizacaklar hatta bagirip çagirip hakaret edecekler lakin benim hiçbir art niyetim yok, bu sadece bir durum tespiti.
Son zamanlarda çok içime kapandim, sikildim, sana açmak istedim. Eger vaktin olduysa ayni seylere sen de sahit olmussundur. Hani basin çok kalabalik, pek vaktin olmaz, vakit ayiramazsin ya…
Susmaya vicdanim el vermedi Hafiz. Inanin tamamen iyi niyetli bir mektup...
Hafiz, bir gün tebdili kiyafet giyip halkin arasina karis. Insanlarin gittigi yerleri dolas; pazar yerleri, kasap, bakkal, manav, manifatura, lokanta, beyaz esya dükkâni, sebze hali, hayvan pazari vesaire…
Oralarda konusulanlara, söylenenlere, sohbetlere kulak ver. Gördüklerine dikkatli bak. Insanlarin davranislarini incele. O insanlardan biriymis gibi davran. Hiçbir kaybin olmaz emin olun. Mal, para hirsi senin kulaklarini sagir, gözlerini kör etmis; göremiyorsun duymuyorsun. Yoksa bu kadar ilgisiz kalamazsin.
Ben bugün öyle yaptim! Her zamanki gibi is yerinden ayrilip halkin içine karisip üç büyük dükkân dolastim. Ilk ikisinde tozseker yok, üçüncüsünde ise çok az kalmis, fiyati yüksek ama biraz sonda orada da kalmaz. Vakit öglen ile ikindi arasi; yani daha aksama çok var. Üstelik bu ay ramazan ayi. Ayçiçek yaginda yedi günde üç kere zamli etiket degistigini gördüm üstelik devletin satis dükkâninda.
Anladim ki bu ülkede zenginin tuzu kuru ne oluyorsa dar gelirliye oluyor. Zengin kendini korumaya almis, ne olsa yag ekmek mecburi tüketilecek; insan ya yiyecek ya da acindan geberecek!..
Bu aziz mübarek ramazan günü ikindi vakti senin de ayni yerlerde dolasmaya çikmani tavsiye ederim. Bir saatini bizim burada bir firin var oraya ayir. Firin kapisinin sag tarafina bir plastik sandalye duruyor, bossa kimseye sormadan otur. Burada gelip gidenleri seyret. Ben sürekli ekmegimi ayni yerden aliyorum; orada yaklasik iki-üç dakika zamanim geçiyor. Her üç günde bir farkli birilerine rastliyorum. Siz orada bir saat oturursaniz çok kisiye rastlayacaksiniz. Bunlar dilenci degil, ezik-sikilgan tavirlarindan belli!
O insanlarin kisik sesini duyacaksin:
-Askida ekmek var mi?
-Bayat ekmek var mi?
-Elli kurusum eksik, iki ekmek verir misiniz, yoksa bir ekmek ver?
-Pide alayim dedim, anamin cani çekmis ama çok pahali!
Ne acimasiz bir dönemde yasiyoruz degil mi? Çocuklar, yasli kadinlar-erkekler utana sikila, tereddütlü, gözleri yere bakarak sessizce söylüyorlar. Ben bunlara sik sik rastliyorum eminim siz de karsilasacaksiniz. Onlarin kisik sesini duymak istemiyorsaniz, duymazsiniz, birçogu gibi!
Gördüklerim sunlar: Çocuklarin boynu bükük, yaslilar utanarak, tereddütlü... Bir insan için ne zor bir durum, düsünüyor musunuz?..
Ayni firindan ekmek alan ensesi kalin zengin adamin, yüksek topuklu kadinin, pahali araba binenin onlari gördügü-duydugu yok. Onu duyan firinci ve birkaç duyarli insan, yetmiyor!
Yasli kadin, hayirsever birinin ikram ettigi pideye üç-bes defa tesekkür etti. “Helal olsun abla, hata sende degil bizde!” dedim alçak sesle. Neden ögle dedigimi belki anlamadi bile.
Hafiz, durum bu!
Uzun zamandir sana yazmayi düsünüyordum, içimde dert olmustu, seninle paylastim. Ne düsünürsen düsün….
Saygilarimla.