İnsan hayatının üç aşaması vardır. Bunlar; geçmiş, an ve gelecektir. Eskilerin deyimiyle, mazi, hal ve istikbaldir. Geçmişimiz, tarihimizdir. İçinde yaşadığımız “an”ı iyi değerlendirmek, iyi, kaliteli ve mutlu bir yaşam sürdürmek için, geçmişimizden dersler çıkarmamız ve negatif yanlarımızı pozitife dönüştürmemiz gerekmektedir.
Geleceğin inşası
Geleceğimizi inşa ederken de geçmişimizden ve içinde yaşadığımız “an”dan yararlanmamız hayati derecede önemlidir. Bu da ufuk gerektirir. Ufuk sahibi olanlar, “an”a mahkûm değil, hâkim olanlardır. “An“a mahkûm olanlarda, ufuk yoktur. Zira “an”, hayatın bütünü içinde bir ayrıntıdır. “An”a mahkûm olanlar, ayrıntıda boğulanlardır.
Bu konuda bir düşünür şu tespiti yapar: “Mahkûm olduğu o an, hayatın bütünü içinde bir ayrıntıdır. Kendi hayatı, ait olduğu yapının hayatı yanında bir ayrıntıdır. Ait olduğu yapının hayatı, çağdaşı tüm insanların yanında bir ayrıntıdır. Çağdaşı olan tüm insanlar, İnsanlığın varoluş destanı yanında bir ayrıntıdır. İnsanlığın varoluş destanı, ömrü milyarlarca yıl olan kâinatın yanında bir ayrıntıdır. Kâinatın ömrü, El Hay olan Allah’ın ezeli ve ebedi hayatı karşısında bir ayrıntıdır.”
İnsan, aklın ufkuyla düşündüğünde, varlık dünyasındaki yerini ve konumunu daha iyi görebilir. Mesela ben Şemsettin Dursun olarak, bu uçsuz bucaksız evrendeki yerimi ve konumumu tasavvur ettiğimde, şöyle bir sonuca ulaştığımı düşünüyorum:
Ben kimim?
Ben, Batman’da bir noktayım. Batman, Türkiye’de bir noktadır. Türkiye, dünyada bir noktadır. Dünya, güneş sistemi içinde bir noktadır. Güneş sistemi, içinde bulunduğu galakside bir noktadır. İlgili galaksi, evren içinde bir noktadır. O halde ben neyim? Sorusu akla gelir.
Bu tasavvur, bireyin kendisini, sorumluluklarını, haddini, hududunu ve Rabbini bilmesini sağlar. Ufku olanlar, olaylara ve olgulara çok değişkenli fonksiyonlarla yaklaştıkları için, hakikatin bütününü görürler. Ufku olmayanlar, basit bir değişkenli fonksiyonlarla yaklaştıkları için, bütünü değil ancak parçayı görebilirler. İşin vahim yanı da parçayı bütün zannederler.
Ufuk sahibi olanlar, seçici bir akla sahip oldukları için, olayları ve olguları analiz ederler, tetkik ederler, tahkikl olmayanlar, sinekler gibi tüketirler. Ufku olanlar, yük alırlar. Ufku olmayanlar, yük olurlar. Ufku olanlar, iki dünyalıdırlar. Ufku olmayanlar, bir dünyalıdırlar. Onun da hakkını vermezler.