Dünya üzerindeki bütün terör yapılarının fikir babaları, organizatörleri, finansörleri ABD, İsrail ve İngiltere üçlüsüdür. Zihnini tutsak edip, kutsiyet atfedilen değerleri kullanarak mankurtlaştırdıkları cahil yada satın aldıkları doyumsuz ve tamahkâr insanlar ise en büyük sermayeleridir. Onun için terör yapıları Ortadoğu menşeli gibi görünse de zarar gören hep Ortadoğu coğrafyası ve bu coğrafyanın insanıdır. Sadece bu bile şer kapılarını işaret etmektedir.
Amerika Taliban’ın kurucusudur, Afganistan’a girmek için sözde bu yapıya yaptırdığı ikiz kule saldırılarını bahane etmiş işi bittikten sonra Afganistan’ı yine bu yapının kucağına terk etmiştir.
Hamas’ın bir yıl önce 7 Ekim 2023 tarihinde yaptığı saldırının altında İsrail’in Hamas içerisinden satın aldığı unsurlar vardı. İsrail bu saldırı ile başlatmayı düşündüğü askeri operasyonlar zinciri için babalar gibi bir bahane edindi. Kamuoyu gözünde bir ön kabul sahibi oldu. “Ama’lar” kazandı. Ön çalışma yaptı. 11 Eylül ikiz kule saldırıları gibi. Ve şimdi… İran ile sahne arkasındaki kirli ittifaklarının sonuçları yaşanıyor bir bir… Biri Haniye’nin ölümü… Hizbullah’ın İsrail’e saldırmasının da ardındaki bu komplike sözleşmeler de Hizbullah lideri Nasrallah’ın ölümü ile sonuçlandı. Ancak planlandığı üzere tek sonuç bu değildi. Hizbullah, İran, İsrail üçgenindeki sözde itişmeden de Lübnan’a askeri operasyon bahanesi çıktı.
Binlerce sivil öldü, binlercesi evlerinden oldu, bu gün Lübnan’da yollara düşmüş binlercesi ise kendine gidecek, sığınacak bir yer arıyor… Beyrut’un göbeğine yapılan füze saldırılarını hangi terör yapılanması ile mücadele bahanesi açıklayabilir? İnsanlık, evrensel değerler, yaşama hakkı, insan hakları, uluslarası hukuk, savaş hukuku ve ahlakı bu yamyamlıkla, barbarlıkla, vahşilikle açıklanabilecek saldırganlığın neresinde acaba?
Türkiye’ye yapılacak operasyonun bahanesi hangi terör örgütünün hangi sözde saldırısı olur tahmin etmek zor ama görünen o ki bu saldırı çok uzak değil. Lübnan’dan sonraki hedef Türkiyedir ve bu yetkin ağızlardan açık açık dillendirilmektedir.
Anlaşılması asıl zor olan ise Müslüman ülkelerin yönetimlerinin Müslümanı böcek gibi gören, kendi dinine mensup olmayan dünya insanına hizmetkar muamelesi yapan ve nihayetinde bir şekilde kendisine de yönelecek açık bir tehdit olan bu kibirli ve lanetli kavme gösterdikleri sabır ve dahi sempatidir. Batı dünyasında girdikleri her devletin milletin bağrından sökülerek kovulmuş kovalanmış bu kavim bir tek Müslümanların coğrafyasında kabul görmüş ve kucaklanmıştır. Hali hazırda da hiç bir Müslüman ülkesinin yada liderinin bu olup bitenden kurtulma çabası yoktur. Bilakis Müslüman ülkeler kimi zaman sessizliği, kimi zaman bizatihi desteği ile İsrail’in yüzlerce yıllık Arz-ı Mevud hezeyanına hizmet etmektedir.
“Bizi müslümandan sayma Allahım” yazımda da dediğim gibi dünya üzerindeki iki milyar müslümanın beceremediğini kim becerir de dünyayı bu zulümden kurtarır, İsrail’in Kuranda müjdelenen sonu ne zaman gelir bilmiyorum ama kendi namıma Allah’a bir can borcum var bende emanet , Allah şâhittir bu can Müslüman kanının durmasına, zalim ve bozguncuların dünyadan kovulmasına, evlatlarımızın gözünü huzurlu bir İslam coğrafyasına açmasına feda olsun.
Şu an yapabildiğim tek şey yüreğimden aklımdan geçen gerçekleri eğip bükmeden haykırmak ve yazmak… Kalemimi kötülüğün şerin efendilerinden yana değil Haktan hakikatten, Hak ehlinden yana oynatmak.
Bu nedenle bir kez daha haykırıyorum bütün kinimle bütün öfkemle; KATİLSİN İSRAİL…
Umutsuzluk müslümana yakışmaz. Zalimin zulmü çoğalmış ise sonu yakındır. La Galibe İllallah!!!!