Güvenilir haber kaynağınız Medya90.com

  • BIST 100

    10076,99%-0,44
  • DOLAR

    35,78% 0,14
  • EURO

    37,31% 0,02
  • GRAM ALTIN

    3165,84% -0,30
  • Ç. ALTIN

    5068,03% 0,14

ZÜLEYHA ÇAĞLAYAN


ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR?

“Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” dedikleri bu olsa gerek. Aradan bunca zaman geçip gün bugün olmuşken ince ince toplanan tüm verilerin, delillerin işlendiğini ve olayların her açıdan çözümlendiğini görüyoruz.…..


 

Bu coğrafyada 1900’lü yılların başından beri karışıklıklar, ayaklanmalar, huzursuzluklar çıkaran üst akıl Türkiye  Recep Tayyip ERDOĞAN önderliğinde milli şahlanış hamlesine başladığından bu yana istikrarı bozmak ve ilerlemeyi durdurmak için her fırsatı değerlendirmiş, kullanabileceği tüm aparatları kullanmıştır.

Son günlerde ekonomik verileri bahane ederek iç ahengi bozmaya çalışan bu güruh takvimler 2013 yılını göstermekte iken 20 ağacı bahane edip en yıkıcı operasyonlarından birini gerçekleştirmiştir. Dolar 1,86, Faiz 4,61, enflasyon %6 bandındaydı ve Türkiye IMF’ye tüm borçlarını ödemiş küresel hegemonyadan kurtulmuştu… O gün “mesele ağaç değil” , “zulüm 1453 de başladı” “, faşizme hayır”, “ hükümet istifa” sloganları ile yol alıp yerleşkeler yıkan, kamu malına zarar veren, milli iradeye yönelen bir avuç sözde aydının, sanatçının, iş adamının finanse ettiği ve yönettiği entellektüel(?)  şiddetin o günlerdeki isteği seçilmiş ancak kendilerini temsil ettiğine inanmadıkları siyasal erkten kurtulmaktı. Kimisi de sadece verilen talimatların gereğini yerine getiriyordu.

O gün tüm o anarşist eylemlere imza atarken “sandığın demokrasi için yeterli olmadığını” söyleyip bunları kitapçıklara basanlar, hatta o kitapçıkları çocuklara dağıtanlar ; bu gün seçilmiş olmanın  kendilerine bir dokunulmazlık sağladığını ve seçimle gelenin seçimle gidebileceğini söyleyenlerle aynıydı! Gariptir ki bu günlerde kayyumlara direnen, seçmen iradesinin gaspı konusunda duyar kasıp, terörle iltisak kurmuş belediye başkanlarına yargıya rağmen sahip çıkanlar ; yüz yıldır tüm darbeleri, tüm kalkışmaları, istiklal mahkemelerini, “bir sağdan, bir soldan asanların” tüm kıyımlarını, ülkesine gönül vermiş devlet adamlarını yargılayıp , katleden zihniyetin yaptıklarını  onaylayanlarla aynıdır. Demokrasi onların kesintisiz muktedir olmalarını sağlamak için kullanılması gereken bir aparattır.   Başkaca bir alanda başkalarınca kullanılmasına da imkan yoktur. Bu nedenle direnişin nedeni bir gün 20 ağaç için Gezi olur, bir gün Boğaziçi’ne yapılan teamüle uygun bir atama olur, bir gün yersiz bir Laiklik endişesi olur, diğer bir gün Kazdağları olur, başka bir gün ekonomi olur, bir diğer gün terörle ilişkili bir siyasetçiye sahip çıkma gayreti olur, yolsuzlukların üzerini kapatma isteği  olur, olur da olur…

Bu memleket sadece Gezi ile sarsılmadı, yönetenlerinin aynı olduğu 6-7 Ekim Kobani hendek çukur olayları , 15 Temmuz darbe girişimi, 17-25 Aralık kumpası, ekonomik saltolar gibi pek çok müdahaleye maruz kaldı. Her birinin komuta merkezi dışarıda yönettikleri içeride idi!  Zayıflayıp parçalanmamız için gereken her şeyi yaptılar. Ama Türk milletinin  demokrasi hafızası ve feraseti amaçlarını gerçekleştirmelerine engel oldu. Hatırlayın koca koca adamlar, ülke yönetmeye talip acz içindeki siyasiler Avrupa müdahalesine bel bağlamışlar, Avrupa’ya müdahale için yalvarıyorlardı. Her birinin ayrı ayrı tek merkezden aldıkları komutlarla paylaştıkları bir örnek tivitler bu gün gibi gözümün önünde. Ne diyorlardı: “Direnişe devam 24 saat daha devam edersek Avrupa birliği kararı ile Hümümet düşecek”  Bunun gibi gayri milli ucube paylaşımlar yapıyor ve bunlara inanıyorlar, gençleri bu yalanlarla zehirliyorlardı. Komuta merkezlerinin aynılığı; bir cemaat, bir terör örgütünün siyasi uzantısı, sol merkezli bir siyasi parti , milliyetçi olduğu iddiasındaki bir başka parti, iktidar partisinden  ayrılan küskünlerin varlık bile gösteremediği bir kaç diğer parti  gibi  5-6 benzemezi bir araya getirdi. Yenilgileri nedeniyle bir arada kalmayı da  başaramayan tüm unsurların tek dinamosu vardı. Erdoğan’ı devirmek. Bu uğurda birbirlerinin ideolojik sınırlarını da kendilerinin ideolojik varlıklarını da iğfal ettiler . Bu uğurda egolarına hezimet yaşatıp yeniden parça parça oldular. Partilerinin kuruluş esaslarını harcadılar. Tek çimentoları Erdoğan düşmanlığı olan sefil birliktelikleri çok uzun sürmedi. Geride kalan ortaklar zihinsel olarak benzeşerek ve hatta aynılaşarak “şehir uzlaşısı” gibi bir şemsiye altında  yozlaşarak yollarına  devam ettiler. 

LGBT’ nin legal partilerin desteği, yabancı vakıfların finansmanı , televizyon kanallarının beyin yıkayan program ve filmleri, sanat camiasından bazı isimlerin reklamı ile gençlerimizin gözlerinin içine sokulduğuna , tüm ahlaki normlardan âri bir Türkiye dizayn ettirilmeye çalışılmasına şahit olduk.

Salgın hastalıklar, depremler , seller, yangınlar kısacası tüm acılar, ülke olarak hep birlikte yaşadığımız tüm felaketler ve sınavlar  algı malzemesi ve birer savaş aparatı olarak kullanıldı. Sırtını halka ve onların değerlerine yaslayan, elinden geleni milletten esirgemeyen  hükümet ise  örselense de her saldırıdan zaferle çıktı. Bir çoğumuz her saldırının, her algının; yapanın yanına kaldığını gördükçe homurdandık çoğu zaman. Çadırın önünde çadır olmadığını, helikopterin altında helikopter olmadığını söyleyenleri gördükçe küplere bindik. Çocuklarımız ailelerine asker ocağından deprem bölgerine sevk edildiğini haber verirken bas bas asker sahada değil diye bağırdılar. Deprem bölgesine üç beş saatliğine turistik tur atıp haftalarca aylarca oralarda yatıp kalkanları eleştirdiler. Bir çok ili, ilçeyi aynı anda silip süpüren selde baraj patladı, yardım gelmiyor yalanlarını  attılar. Velhasıl nihayet şimdilerde ÇANLAR ; tüm bu anti demokratik aparatları sözde demokrasi için kullanan sandık bezginleri  için ÇALMAYA  başladı.

“Devlet yarına bırakır ama yanına bırakmaz” dedikleri bu olsa gerek. Aradan bunca zaman geçip gün  bugün olmuşken ince ince toplanan tüm verilerin, delillerin işlendiğini ve olayların her açıdan çözümlendiğini görüyoruz.

Ülkemiz ve içinde bulunduğu coğrafyanın girdiği hassas süreç sınırlarımız dahilinde dışarıdan talimat alarak iç huzursuzluk çıkartabilecek yapıların serbest olarak dolaşmasını imkansız kılıyor. Yani anlaşılan o ki  bu güne kadar devlet aleyhine faaliyetlerde bulunduğu ve faaliyetlerinin devam ettiği tespit edilen hainler için temizlik zamanıdır. Bu hali ile ülkenin iç ahenginin  yeniden tesis edilmeye çalışıldığı anlaşılıyor.

Bu bir hazırlık süreci midir , neye hazırlanıyoruz yoksa sadece ulaşılan sonuçlar mıdır ilerleyen süreçte hep birlikte göreceğiz. Bir takım tahminlerimiz olsa da bunu net olarak tespit edip tanımlamak çok zor.

Tüm bu gelişmeler çerçevesinde olup biteni sükunetle ve devlete olan sarsılmaz bağlılığımızla izliyoruz. Ne diyordu Dede Korkut: “Kahpe içerden olunca kapı kilit tutmaz oğul”  Hazırlığımız her ne için olursa olsun kendimize, aslımıza rücu etmek ve tüm “kirlerden”   “Arınmak zorundayız”

Yazarın Diğer Yazıları


YAZARLAR

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.