Bu gün CHP’nin 21. Olağanüstü Kongresi gerçekleştirildi. SARAÇHANE olayları ve partinin A takımının yaptığı algı rüzgarı ile yeniden Genel Başkanlığa seçilen Özgür ÖZEL bir taşla iki kuş vurdu. Genel başkanlık koltuğundaki varlığını sağlamlaştırırken aynı anda koltuğunu her an altından çekebilme kabiliyetine sahip Ekrem İMAMOĞLU’ndan da kurtulmuş oldu.
Bunca ihbarcı CHP’liyi Başkan ERDOĞAN organize edemeyeceğine göre açık açık CHP ‘ nin iç hesaplaşması sırasında başlayan yargı sürecinin oyun kurucusu kim acaba? Bence faili ararken kazanana da bakmak gerek! Sonuç itibarıyla görünen o ki KILIÇTAROĞLU cephesinde bir hareketlenme olmadı.
Bu arada Özgür ÖZEL’in üzerine giydiği bu özgüven kalkanı ile üst perdeden yaptığı boyundan büyük konuşmayı başından sonuna dinledim. Her paragrafında hakaret, gaf, algı ve bilgi eksikliği bulunan konuşmasının en dikkat çeken kısımlarına konulması gereken şerhleri koyacağım yazımda.
Konuşmanın en dikkat çekici kısımlarından biri siyasi becerisi ve birikimini dünyanın taktir ettiği cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’a cuntacı ve darbeci yakıştırması idi. Türkiye Cumhuriyeti tarihi incelendiğinde tüm darbelerin arkasında aktif rolü bulunan CHP’nin herhangi bir üyesinin bir başkasına bu yönde yapılan tüm iddialarının pisikolojideki karşılığı “yansıtma”( Sigmund Freud ) olsa gerek! Bir kişinin kendisine yakıştıramadığı ancak engel de olamadığı kötü davranışları karşısındakine yakıştırıp suçlamak eylemi psikolojide “yansıtma” bir diğer ismi ile “projeksiyon” olarak adlandırılır. Sadece darbeler mi ; Başbakanları, Deniz Gezmişler’i asan kadroların da aynı zihniyetin paydaşları olduğunu biliyoruz. Söz darbeden açılmışken son darbe girişimini ; 15 Temmuz akşamı kimlerin salonundaki terliğinin içine kaçmış, önünde kahvesi ile ellerini ovuşturarak seyrettiğini Türkiye hep birlikte izledi!
İkinci bir hususa değinirken Özgür beyin tarih bilgisine de bir miktar fayda sağlayalım. Öğrenmenin yaşı yoktur nitekim, sığ bilgiler siyaset arenasında ancak gülünesi durumlara neden olur. Sn. Özer “ CHP bütün güç elindeyken kendi isteği ile çok partili döneme geçmiş” diyerek çok partili dönemin Türkiye’ye CHP’nin sunduğu bir lütuf gibi göstermeye çalışmış ise de Sn. ÖZEL’e hatırlatalım; dönemin Sovyet Rusya’sını tehdit olarak algılayan batının ve savaş sonrası ilk yardımı Sovyetler’den almışsa da sonrasında dünyadaki genel konjonktürden etkilenip Sovyet Rusyasını risk olarak algılayan genç Türkiyenin batıya yakınlaşması ve güvende olabilmek için müracaat ettiği NATO ya katılım şartı olarak önüne konulan çok partili rejime geçmiş olmak koşulunu sağlamak için ikinci bir partinin varlığına tahammül edilmiş ilk seçimde de CHP diktası ve zulmü sandığa gömülmüştür( daha önce de parti kurma ve çoğulcu demokrasiye geçilme çalışmaları yürütülmüşse de bütün girişimler o partilerin kapattırılması ile sonuçlanmıştır) işte demokrasi dediğimiz süreç bu tarihten sonra gerçek anlamda işlerlik kazanmıştır. Türkçeleştirilen ezanın aslına dönüşü, Anadolu insanı üzerinde kurulan ağır vergi tahakkümün kaldırılması, Camilerin özgürleştirilmesi gibi gerçek anlamda özgürlük ve demokrasinin yaşandığı bir dönem başlamıştır. CHP’nin İktidarda değilken muktedir olduğu dönemlerde yaptığı baş örtüsü ve ibadet zulümlerini ve demokrasinin kesintiye uğratıldığı darbe dönemlerini ayrık tutuyorum. Onların da bu görüşün eseri olduğunu hepimiz biliyoruz!
Başka bir hatırlatma yapacağım. Bu zihniyetin Son 6-7 yıldır diline doladığı “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” ve “ Herşey çok güzel olacak” sloganlarını 1908’de Ermeniler ve Rumlar Osmanlıyı yıkarken atıyorlardı. Ve bu günün CHP’si bir yandan o gün ingilizlerden manda ve himaye dilenenler gibi İngilizlerden destek dilenirken, gözümüzün içine baka baka 150 yıldır bizlerle mücadele ettiklerini söyledi. Tıpkı Gezide yollara duvarlara “zulüm 1453’ de başladı” yazılması gibi… Biz o gün de bu gün de bir kez daha anlıyoruz ki bu ideolojinin gerçek derdi Türklük, gerçek derdi müslümanlık!!!
Buraya kadar geçmişten günümüze bazı hatırlatmalar yaptık. Bu güne ve yakın tarihe gelelim. Bu gün hizmet ehli, barış, özgürlük ve demokrasi havarisi, dürüstlük abidesi, beyefendi gibi göstermeye çalışılan İBB başkanı ile ilgili bir kaç hatırlatma yapalım. Başkanın ilk ziyaretlerinden biriydi Fatih Sultan Mehmet Hanın türbesine yaptığı ziyaret. Ellerini ardında birleştirmiş, bir kabadayı edasıyla girdiği türbede sol ayağı ile türbe duvarını tekmelemiş kendisini oraya taşıyanlara vermesi gereken ilk mesajı vermişti. Tabiki ardından daha sonra her sıkıştığında yapacağı gibi mağdura ve mazluma yatarak! “Benim öyle bir niyetim yoook” Bir sonraki hamlelerden ilk aklıma geleni yazayım. Arkasında bulunan fonda PKK’nın leş olmuş terörislerinin isimlerinin bulunduğu sembolik kurukafaların önünde o günün HDP’lileri ile pişkin pişkin verdiği poza tanık olduk. Bu ayrıntılara vakıf olunca şehit Mehmetçiklerimizi düşündük; içimiz yandı, ciğerlerimiz sızladı… Sonraki mesajı Selahattin DEMİRTAŞ’a idi. Çizgisini beğendiğini ve taktir ettiğini söyledi. İBB kütüphanesinde kitaplarına yer açtı, tavsiye etti. Sonraki hamle Lgbt-i için geldi. İBB çalışanları bu konuda zorunlu eğitime tabi tutuldu, normalleştirme çalışmaları yapıldı. Öyleki kreş çocuklarının başına koordinatör olarak bu misyonu ile bilinen bir yönetici bile getirildi. Dünyaya verilen Türklük yada Müslümanlık ile bağdaşmayan mesajlara doymak ne mümkündü. Periyodik aralıklarla benzer mesajların tekrarlanması gerekiyordu. Bu doğrultuda Ermeni soykırımını sıkça Avrupa gündemine getirmeye çalışan , Almanya’da soykırımın tanınmasının öncülüğünü yapmış, Talat ve Enver Paşaları katillikle suçlayan , pkk propagandası yapan, Asala argümanları ile konuşan Türk düşmanı, Türkiye asıllı Alman siyasetçi Cem Özdemir ile bir araya geldi. Bu buluşmanın amacı diğer diplomatlarla sağda solda yapılan flörtler gibi kamuoyuna sır olarak bırakıldı.
Bu günlerde bu birlikteliği yarım ağız reddetse bile tüm büyükşehirleri HDP’ye dolayısı ile o dönem için PKK’ya destek karşılığı , HDP oyları ile “kent uzlaşısı” oluşumu sayesinde aldıklarını inkar edemiyorlar malum. Bu doğrultuda İBB ye pek çok terör iltisaklı kişi alındığı daha önce resmi ağızlarca açıklandı. Hatta bunlardan en bariz olanları yıllar önce yapılan tespit ve başlatılan soruşturma nedeni ile iş akitleri sonlandırılıp çıkarıldı . İbb fonlarının bir kısmı kent uzlaşı kapsamında adrese teslim kişi yada oluşumlara aktarıldı. Yardımların bir kısmı bir dernek aracı kılınarak pkk iltisaklı kişilere yada ölmüş pkklı militanlatın ailelerine aktarıldığı tespit edildi.
İşin hizmet kısmına girelim ; 28 milyar TL İBB Borcuna ilaveten Deuthe banktan alınan 110 milyon Euro, Fransız Kalkınma Bankadından alınan 93 milyon Euro , Tahvil olarak borçlanılan 885 milyon Dolar borcu başlatılmış metro hatlarının tamamlanması, 17 adet kent lokantası ve 100-150 kreş ile izah edilemezdi… Bu nedenle sorulan sorulara engelleniyoruz diye cevap verildi yoksa paraların aktığı karanlık dehlizlerin ucundakiler millete ayan olmasın diye bu gün yaptıkları gibi bağırıp çağırıp gürültü çıkartmaları gerekecekti. Zira bunca borç yükünün karşılığı ortaya çıkan yada belki çıkamayan demeliyim çalışmalar önceki dönemlerde fazlasıyla bu ölçüde borçlanılmadan yürütülmekteydi. Hastanenin 9-10 metre yolunu yapamamıştı ilgili belediyeler ve iktidar kaynakları şehir hastanesine yol olmuştu! . Temel atmama törenini yaptıkları silahtaroğlu ileri arıtma tesisi yüzünden Marmara denizini müsilaj basmış , onu da hükümete temizlettirmişlerdi. Karda, selde yağmurda yoklardı. Tatillerinden, keyiflerinden, rakı/balık ziyafetlerinden ödün veremezlerdi. Ütülü pantolonlarının ütüsü hiç bozulmazdı, paçalarına , ayakkabılarına hiç çamur değmezdi… Vaat edilen depreme hazırlık kapsamındaki kentsel dönüşüme harcanması gereken paralar pr ve reklama, medyaya, konserlere harcandı. İstanbulluya trafik kabusu yaşatıldı. Sulardan kanalizasyon suyu akmaya bile başladı. İstanbul’un ciddi sorunları arka plana itilip kaynaklar göz boyayacak icraatler, algı çalışmaları ile çar çur edildi. Tabir caizse gençler ellerine tutuşturulan üç kuruş para, gönüllerini hoş eden konser ve sosyal etkinliklerle kafalandı.
Bu gün siz de söylediniz Özgür bey; gençleri direnişe ve eyleme hazır hale getirdik dediniz! Bu bir itiraftır! Bu sandıktan umudunu kesen cuntacı dedelerinizin babalarınızın fikrisabit çaresizliğidir. Yeni kalkışmalardan , sivil darbelerden medet ummaktır! Şimdi birilerine cuntacı diyorsunuz öyle mi? Bu millet 1950 sonrası size bir daha asla tek başına iktidar yüzü göstermemişken, sandık bezgini umutsuz üst mevkidaşlarınız her darbenin içerisindeyken hemde!!! Onun için geçin bu ayakları Özgür bey! Sizi iktidara Saraçhane değil yıllarca zulmettiğiniz , değerleri ile mücadele ettiğiniz, kimliği ile, dini ile barışamadığınız bu millet taşıyabilir! Ağzınızı her açtığınızda tehditler savurduğunuz insanlar benim irademin vücuda gelmiş hali… Ben milletim, o parmak salladığınız da millet! Ben o milletin bir ferdi olarak diyorum ki bu üsttenci bu elitist diliniz bizden değil, bu milletle helalleşmeden gelip gelebileceğiniz son nokta bir belediyenin başıdır! Millet size kendine zulmetme yetkisini bir kez daha vermez!