Her yıl 5 Haziran'da kutlanan Dünya Çevre Günü, aslında bir kutlama günü olmaktan çok insanlık olarak çevremize karşı sorumluluklarımızı yeniden hatırlamamız gereken bir farkındalık günüdür. Çünkü çevre sorunları; renk, dil, din ve coğrafya ayrımı gözetmeden tüm insanlığı doğrudan ilgilendiren küresel bir tehdit hâline gelmiştir. Artık hiçbir birey, hiçbir toplum ve hiçbir devlet “çevre sorunları beni ilgilendirmez” deme lüksüne sahip değildir.

Günümüzde çevre krizleri sadece hukuki düzenlemelerle, teknolojik önlemlerle ya da sokak protestolarıyla çözülebilecek bir boyutu çoktan aşmıştır. Bu sorunların merkezinde insanın ahlaki duruşu, yaşam tarzı ve bireysel tutumu yer almaktadır. Yani çözüm; daha çok bireyin, daha yüksek ahlaki sorumlulukla hareket etmesinden geçmektedir.
“Çevre ahlakı, dünya çapında ortaya çıkan büyük çevre sorunlarının çözüm ümidi olarak görülmektedir” diyen Prof. Dr. İbrahim Özdemir çevre ahlakını; “çevre- ahlak ilişkisi bağlamında ele alınan yeni bir disiplin olup ahlak felsefesinin alt dalıdır” şeklinde tanımlamaktadır. Çevre ahlakı, felsefi bir disiplin olarak son zamanlarda düşünce hayatında yerini almıştır. Felsefi anlamda ahlak disiplininin alt dalı olarak ortaya çıkan bu anlayış, insanın sadece kendi menfaatini değil, içinde yaşadığı ekosistemi de gözetmesini hedefler. Bu noktada İslam’ın çevre anlayışı, batı dünyasındaki insan-merkezli (anthropocentric) yaklaşımlardan ayrılır; daha çok çevre-merkezli (ecocentric) bir perspektifi benimser.
Kur’an-ı Kerim’de tekrar tekrar vurgulanan şu gerçek bize yön vermelidir: Yeryüzü ve üzerindeki tüm nimetler bir emanet, bir lütuftur. Ve bu emanetin sorumluluğu, en başta insanın omuzlarındadır. Bizler, sadece doğadan faydalanan değil aynı zamanda onu korumakla mükellef varlıklarız. Bu anlayış, kapitalist sistemin dayattığı “Benim malım, istediğim gibi kullanırım” düşüncesini asla kabul etmez.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) sadece sözleriyle değil, uygulamalarıyla da çevre ahlakına dair örnekler sunmuştur. Meşhur hadisinde “Nehir kenarında abdest alsan dahi israf etme” buyurarak bize sadece suyu değil, tüm kaynakları ölçülü kullanma bilincini öğretmiştir. Aynı zamanda Kur’an’da da “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz” ayetiyle bu ilahi denge tekrar tekrar vurgulanmıştır.
Ecdadımız da bu bilinci yaşam tarzına dönüştürmüş, kuş evlerinden vakıfla korunan ormanlara kadar birçok örnekle çevre ahlakını kurumsallaştırmıştır.
Bugün Dünya Çevre Günü vesilesiyle şunu bir kez daha hatırlamalıyız: İnsan odaklı değil, dünya odaklı yaşamayı öğrenmeliyiz. Her tüketim kararımız, doğadan bir parçanın eksilmesi anlamına gelmektedir. Günlük hayatımızda kullandığımız bir ürünün arkasında hangi canlıların, hangi doğal kaynakların ve ne kadar emek ve enerji kaynağının olduğunu düşünmek; sorumluluğumuzun ilk adımıdır.
Bu noktada, hepimizin şiar edinmesi gereken üç temel ilke şunlardır:
AZ TÜKETİM — YENİDEN KULLANIM — GERİ DÖNÜŞÜM
Unutmayalım: Çevreyi korumak sadece bir günün meselesi değil, her günün ahlaki sorumluluğudur. Her bireyin yapacağı küçük değişiklikler, hep birlikte büyük farklara dönüşebilir.