Mi’rac, İslamî ıstılahta, Hz. Peygamber’in (sav) Mescid-i Harâm’dan (Mekke’deki) Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’teki), oradan da semaya yaptığı yolculuğu ifade eden bir terimdir. Aslında hadise, ‘İsrâ’ (gece yolculuğu ile Mescid-i Harâm’dan Mescid-i Aksâ’ya gidiş) ve Mi’rac (Allah katına yükselme) şeklinde iki safhada gerçekleşmiştir. Hadisenin ilk safhası (İsrâ) ayetle, ikinci safhası ise hadislerle sabittir (1,2). Ayetten ve hadislerden anlaşılacağı üzere hadise; Miladî 621 yılında (Nübüvvetin 11. Yılı) Recep ayının 27. gecesi başlamıştır. Hadisenin oluş seyrini Hz. Resulullah şöyle anlatmaktadır:
"Ben Kâbe’nin Hatim kısmında yatıyordum. Uyku ile uyanıklık arasında bana biri geldi (Gelenin Vahiy meleği Cebrâil olduğu). Boğaz çukurumdan göğsüme kadar yardı. Kalbimi çıkardı. Sonra bana içerisi iman ve hikmetle dolu altından bir kap getirildi. Kalbim çıkarılıp zemzem ile yıkandı. Sonra içerisi iman ve hikmetle doldurulup tekrar yerine kondu. Yanıma merkepten büyük, katırdan küçük beyaz bir hayvan getirildi. Bu Burak’tı (özel bir vasıta). Ön ayağını gözünün gördüğü en son noktaya koyarak yol alıyordu. Ben onun üzerine bindirilmiştim. Böylece Cibril as. Beni götürdü. Dünya semasına kadar geldik. Cibril kapının açılmasını istedi."
Gelen kim? Denildi. "Cibril," dedi. "Beraberindeki kim?" denildi. "Muhammed aleyhissalâtü vesselâm," dedi. "O’na Mi’rac daveti gönderildi mi?" denildi. "Evet," dedi Cibril. "Hoş gelmişler, bu geliş ne iyi geliştir," denildi ve kapı açıldı. Kapıdan geçince orada Hz. Âdem aleyhisselâm’ı (as) gördüm. "Bu babanız Âdem’dir. O’na selâm ver," denildi. Ben de selâm verdim. O da selâmıma mukabele etti. Sonra bana; "Sâlih evlat hoş geldin. Sâlih peygamber hoş geldin," dedi.
Sonra Hz. Cebrâil beni yükseltti ve ikinci semaya geldik. Burada Hz. Yahya ve Hz. İsâ (as) ile karşılaştım. Onlar teyze oğullarıydı. Sonra Hz. Cebrâil beni üçüncü semaya çıkardı. Orada Hz. Yusuf (as) ile karşılaştık. Dördüncü kat semada Hz. İdris (as) ile, beşinci kat semada Hz. Harun (as) ile, 6. kat semada ise Hz. Musa (as) ile karşılaştık. "Sâlih kardeş hoş geldin. Sâlih peygamber hoş geldin," dedi. Ben, O’nu geçince ağladı. O’na niye ağlıyorsun? denildi. "Çünkü benden sonra gelen ahir zaman peygamberi oldu. O’nun ümmetinden Cennet’e girecek olanlar, benim ümmetimden Cennet’e girecek olanlardan daha çok," dedi. Sonra Hz. Cebrâil beni yedinci semaya çıkardı. Burada Hz. İbrahim (as) ile karşılaştık. Cebrâil as "Bu Baban İbrahim’dir. O’na selâm ver," dedi. Ben de selâm verdim. O da selâmıma mukabele ederek, "Sâlih oğlum hoş geldin. Sâlih peygamber hoş geldin," dedi.
Daha sonra bana, "Ya Muhammed, ümmetine benden selâm söyle ve onlara Cennet’in toprağının çok güzel, suyunun çok tatlı, arazisinin geniş ve dümdüz olduğunu bildir. Söyle de Cennet’e çok ağaç diksinler. Cennet’in ağaçları ‘Sübhanallahi ve’l hamdülillahi ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber’ demekten ibarettir," dedi. Sonra Sidretü’l Müntehâ’ya çıkarıldım. Bunun meyveleri Yemen’in Hecer testileri gibi iri, yaprakları da fil kulakları gibiydi. Cebrâil as bana "İşte bu Sidretü’l Müntehâ’dır," dedi.
Sidretü’l Müntehâ’da Cebrâil as, "Ey Allah’ın Resulü! Buradan öteye yalnız gideceksin," dedi. Hz. Resulullah, "Niçin ey Cibril?" diye sordu. O da cevaben, "Cenab-ı Hakk, bana buraya kadar çıkma izni vermiştir. Eğer buradan ileriye bir adım atarsam yanar, kül olurum," dedi. (2).
Hz. Resulullah Sidretü’l Müntehâ’dan sonra "Kâbe Kavseyn’e" kadar Refref (Özel bir vasıta) ile yalnız yolculuk yapıyordu.
Mi’rac hadisesi, imanî bir meseledir ve Hz. Resulullah’a Allah tarafından verilen bir mucizedir. Yalnız bu mucize bilinen klasik bir mucize olmayıp, Hz. Peygamber’in mânevî hayatında gerçekleşen ve O’nun aklını ve ruhunu tatmin edip, itminan ve güç veren olağanüstü bir hadisedir. Akıl ile bu meseleye bakmak insanı inkâra götürüp, dalalete atabilir. Yalnız hadise bütün bütün de akıldan uzak değildir. Gelecek yazılarda Kalp ve akıl, nakil ve ilim birlikteliği ile meseleye bakılacaktır.
Devam edecek…
Yaratılmışlar âleminin son hududu cennetü’l-me’vâ’dan sonraki âlem
İlâhî âlem, gayb âlemi
Kaynakça
1- ‘’Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah, kulunu (Hz. Muhammed sav) geceleyin Mescid-i Haram’dan alıp, kendisine bir takım ayetler (alametler) gösterelim diye etrafını mubarak kıldığımız Mescid-i Aksa’ya götürdü. Çünkü işiten, gören O’dur (Peygamberinin ne durumda olduğunu Allah bilir.)’’ İsrâ-1.
2- Buhâri, Bed’ül Halk-6, Enbiya-22,43. Müslim, İman-264. Tirmizi, Tefsir-94, Deavat-58. Razi, xxvııı-251.
3- S. Sabri Yavuz, Mi’rac. TDV İslâm Ansiklopedisi 2020, Ankara 30. cild, 132-135.
4- Süleyman Uludağ, Sidretü’l Müntehâ. TDV İslâm Ansiklopedisi 2009 İstanbul 37. Cild, 151-152.
5- Y. Şevki Yavuz, Zeki Ünal, Cebrâil. TDV İslâm Ansiklopedisi 1993 İstanbul 7. cild, 202-204.