Hastane koridorlarında yankılanan ayak sesleri, soğuk duvarlara çarpar. Bir endişe vardır orada bekleyenlerde. Görünmeyen ama hissedilen… Gözler tahlil sonucuna kilitlenmişken, kalpler fısıldar içeriden:
“Mucize olsun, sevindir Ya Rabbi… ”
Söz mecaz değildir. Bu, kalbin sahibine yönelişidir. Her ihtimalin ötesinde, her teşhisin üstünde bir kapı aranır ve işte o kapı, kimsenin duymadığı bir zarafetle aralanır.
Sonuç temiz.
Birden, tüm vücut bir hafifliğe bürünür. Bazı gözlerde biriken yaşlar ne hüzün ne korkudur artık. O yaşlar, Rabbini incelikle tanıyan bir gönlün secde edişidir.
Secdede şöyle fısıldar:
“Teşekkür ederim… Bin kere teşekkür ederim…”
O an ne doktor ne hastane ne rapor kalır düşüncelerde… Sadece Latîf olanın latif lütfu ve Şekûr olanın hediyesiyle aydınlanan bir kalp… Çünkü Latîf olan öyle inceliklidir ki, kimseye fark ettirmeden kalbe dokunur. Öyle zarif sevindirir ki, sevinç gözyaşı olur da secdeye akar.
O, bir tecelli, el-Latîf'in gizli dokunuşudur. Duyulmaz ama derininde hissedilir. Kalbin içindeki “Sevindir Ya Rabbi” niyazına, Rabbinin "Sevindirdim" cevabıdır.
Ve bunu, öyle ince, öyle zarif yapar ki…
İşte bu gerçek zerafetin tezahürüdür.