Üzerinde “İslam” yazan ve benim gibi hayli yıpranmış kimliğimi büyük bir üzüntüyle teslim ettim. Birbirimizden ayrılmamız çok zor oldu. O kimlik sıradan bir kağıt parçası değildi. Üzerinde “İslam” yazısı bulunan son resmî belgeydi. Yani bir mânâda “son kale” idi. O kale de düştü.
Nereden nereye gelmişti. TBMM açıldığında kanunlar yaptı. 1921’de Anayasa yaptı. Bakanlar Kurulunu teşkil etti. Kanuna göre şer’î hükümlerin uygulanmasını sağlamak TBMM’nin aslî görevlerindendi. Anayasada “Devletin dini İslâm’dır” deniliyordu. Bakanlar Kurulunda protokolde bir numaralı bakanlık “Şer’iye ve Evkaf Vekaleti” yani “Şeriat Bakanlığı” idi. Ayrıca bir de “Mezâhip Vekaleti” yani “Mezhepler Bakanlığı” vardı. O tarihlerde “Kurtuluş Mücâhedesi” verilmekte idi. Yurdun dört bir yanında düşmanla savaşılıyordu. Yediden yetmişe herkesin dilinde tekbir vardı. Devamlı Kur’an-ı Kerim okunuyordu. Bütün mahkemelerde Kur’an ve sünnete göre hükümler veriliyordu.
Sonunda zafer kazanıldı. Zaferden sonra tuhaf şeyler oldu. Şer’î hükümler, İslam hukuk sistemi kaldırıldı. İsviçre’den Medeni Hukuk, İtalya’dan Ceza Hukuku, Almanya’dan ve Fransa’dan İdare ve Ticaret Hukuku alındı. 1928’de 1924 Anayasasındaki “Devletin dini İslamdır” maddesi kaldırıldı. Sonraki yıllarda Avrupa Birliği’ne giriş macerası başladı. Buna göre de binlerce kanun çıkarıldı. Son yirmi yılda akıllara durgunluk verecek gelişmeler yaşandı: Erkeğin reis olması kanundan kaldırıldı. Kadınların beyanının esas olduğu hükmü getirildi. Zina serbest bırakıldı. Kadın kadına erkek erkeğe ilişkiler ve evlilik serbest hale getirildi. İslâm’ın yasakladığı ne varsa serbest yapıldı. Öte yandan resmiyetteki bütün İslam yazıları kaldırıldı. Mesela eskiden “Yüksek İslâm Enstitüleri” vardı. Bunlar kaldırıldı, yerlerine “İlahiyat Fakültesi” konuldu. Üzerinde İslam yazılı kimlikler değiştirildi. Yeni kimlikte kişinin dinini ve medeni durumunu belirten kısımlar kaldırıldı. Ben son ana kadar o İslamlı kimliğimi taşımaya karar verdim ve son güne kadar da taşıdım.
Sayın ilgililere gayet açık ve net ifade ediyorum ki, bu kararınız, bu tasarrufunuz YANLIŞTIR! Benim adım Burhan’sa ben bunu hazmedemem! Ben “İslam’lı kimliğimin” peşini bırakmam. Hukuk çerçevesinde hakkımı, hukukumu ararım. Sadece benim değil, bütün şehitlerimizin ve bütün gazilerimizin hukukunu…
Sayın ilgililer devamlı konuşup duruyor. Bir de biz konuşalım: Yahu elinizi vicdanınıza koyup söyleyin. Başınızı iki elinizin arasına alıp düşünün söyleyin: Biz uğruna binlerce kanun çıkardığımız o Batılılardan ne fayda gördük?! Fazla uzağa gitmeyin, Millî Gazete’yi açın bir önceki yazımı bulup okuyun. Daha dün onlar bizi işgal etmedi mi? Bugün, etrafımızı işgal gibi çepeçevre kuşatan onlar değil mi? Lütfen söyleyin, yüz senede bizim menfaatimize zırnık kadar bir katkıları oldu mu?
İyi yani, hem kucağımızda oturacaklar, hem sakalımızı yolacaklar. Hem ülkedeki üsleri kullanacaklar, hem de oraları kullanıp benim kardeşlerimi öldürecekler!.. Biz devamlı onların dediğini yapacağız, onlar her platformda aleyhimize çalışacaklar, başımızı çevirince arkamızdan kuyumuzu kazacaklar. Yahu yüz senedir yaptıkları yetmedi mi?
Onlar ki dün kolumuzu kanadımızı kopardılar. Suriye, Filistin (Kudüs ve Gazze), Irak (Musul ve Kerkük), Mısır, Libya, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, On İki Adalar, Kıbrıs bizimdi. Onlar ki bir gecede dört ülkeyi birden bizden kopardılar. Sonra da Sevr’e, “Bir daha bu ülkeler üzerinde hak talep etmeyeceksiniz” diye maddeler koydular. Daha sonra da Mondros’u gerekçe göstererek yurdumuzu işgal ettiler, çakallarını, köpeklerini üzerimize saldılar. Daha o defterler açılmadı.
Gayet açık söyleyeyim: Kimliğimden İslam maddesinin kaldırılmasını hazmedemedim, hazmetmeyeceğim. Kurtuluş Savaşı’nda o kahraman ecdâdım hangi gâye için mücadele etmişse o gâyenin de takipçisi olacağım.