Evlilik ehliyeti önemli bir gelişme olmakla beraber içerik ve dayanak noktası sürece yön verecektir.
Eskiden Anadolu’da evlilikler daha çok görücü usulüyle gerçekleşirdi. Aile büyükleri bir araya gelir, gençlerin de rızası alınarak istişare ile karar verilirdi. “Şura edin kuvvet bulun” hadis-i şerifinin hayata geçirildiği bu evliliklerin büyük çoğunluğu boşanmasız bir şekilde sürerdi. Çünkü işin temelinde akıl, istişare, saygı ve değerler ve kültür birikimi vardı.
Bugün ise tablo farklı. Sosyal medya, hız kültürü ve bireyselleşmenin öne çıktığı bu çağda evlilikler ciddi oranda boşanmayla sonuçlanıyor. Dahası, ikinci evliliklerde de durum çok farklı değil. Kısacası, aile kurumu zayıflıyor; toplumun en sağlam kalesi çatırdıyor.
İşte bu noktada “evlilik ehliyeti” meselesi gündeme geliyor. Eğer bu uygulama kadim medeniyetimizin köklü değerleriyle doldurulursa büyük bir imkân doğar. Aksi halde, Batı merkezli feminist ve seküler anlayışa yaslanırsa evlilikleri kolaylaştırmak yerine daha da zorlaştırır. Sonuçta hem nüfusumuz hem de medeniyetimizin geleceği yara alır.
Doğru Çerçeve Nasıl Olmalı?
Evlilik ehliyeti, gençlerin yalnızca psikolojik testlerden geçtiği bir prosedür olmamalı. Birden fazla evlilik uyum ölçeği, alanında uzmanlarla mülakatlar ve devlet–STK iş birliğiyle yürütülen bir süreç olmalı. Karar ise bağlayıcı değil, tavsiye niteliğinde kalmalı. Böylece hem yönlendirici hem de destekleyici olur.
Bu noktada Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı ve gerekirse Milli Eğitim Bakanlığı ortak çalışmalıdır. “Önce evlilik okuluna, sonra nikâh masasına” anlayışıyla yürütülecek bu eğitim süreci, “Nesli İhyâ – Medeniyeti İnşâ” mefkûresine hizmet edebilir.
Tehlike Nerede?
Tehlike, bu sürecin Batı merkezli anlayışlarla doldurulmasında yatıyor. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa örneklerinde gördüğümüz gibi, kadim medeniyetimizi yok sayan bir bakış açısı aileyi güçlendirmez, tam tersine zayıflatır. İçerik eğer seküler ve feminist bir temele oturursa bu, nesli imha anlamına gelir. Ama içerik, tarihimizin ve inanç değerlerimizin süzgecinden geçirilirse işte o zaman evlilikler daha sağlam, aileler daha huzurlu, toplum daha güçlü olur. Yani, içerik Batı seküler ve feminist anlayıştan alınırsa nesli imha eder, içerik kadim medeniyet değerlerimizden alınırsa nesli ihyâ eder.
Zorunluluk mu, Gönüllülük mü?
Evlilik ehliyeti süreci bağlayıcı olursa, özel hayata müdahale algısı doğurabilir. “Uygunluk raporu” uygulamaları gençleri damgalayabilir. Evlilikleri azaltabilir. Eğitimlerin gönüllülük esasına dayanması, sonuç raporlarının ise esnek ve yönlendirici olması çok daha faydalı olacaktır. Milli Eğitim’de zorunlu eğitimin nasıl sorunlu eğitim haline geldiği gerçeği evlilik ehliyeti zorunlu tutulmasına ışık tutmalıdır. Aynı delikten ikinci kez ısırılmamalıdır.
Süreci Yönetecek Uzmanlar Yetkin Olmalı
Üniversitelerimizin eğitim kalitesi ortadayken sadece bir bölümden mezun olanların yetkin görülüp evlilik ehliyeti sürecinde görevlendirilmesi bu süreci ciddi anlamda baltalamak da Yetinmez aynı zamanda evlilik ve aile kurumuna ciddi zarar verecektir.Bu sebeple özellikle bu alanda görev alacak uzmanların mezuniyetleriyle birlikte süreçte yaptığı projeler ve çalışmalar sivil toplum kuruluşları ile birlikte süreç yönetme becerisi milli ve manevi değerlerimizi bünyesinde barındırması büyük önem arz edecektir.
Türkiye artık taklitçi bakış açılarından kurtulmalı. Evlilik eğitimleri, bir yandan evrensel değerleri kuşatmalı; öte yandan da kendi inanç ve medeniyet değerlerimizle uyumlu olmalıdır. Çünkü mesele sadece iki insanın nikâh masasına oturması değil…
Mesele, nesli ihyâ mı edeceğiz, yoksa nesli imhâ mı?
Sizce evlilik ehliyeti gönüllü mü olmalı, yoksa zorunlu mu? Görüşlerinizi yorumlarda paylaşın.
