Her insan, özünde tertemiz bir fıtrat üzere doğar. Kalbi berrak, vicdanı saf, ruhu yaratılış gayesine uygun bir şekilde var edilir. Ne var ki, zaman içinde insan bu safiyeti unutur, üzerine dünya yükleri eklenir, nefsin istekleriyle yoğrulur ve asıl varlığını hatırlamaz hale gelir. Peygamber Efendimiz’in şu hadisi, bu gerçeği bizlere hatırlatır:
"Her doğan fıtrat üzere doğar. Sonra anne-babası onu Yahudi, Hristiyan veya Mecusi yapar." (Buhari)
Fıtrat, yaratılışın özüdür. Erik ağacı meyve vermek, eşek tepmek, akrep sokmak üzere yaratılmıştır. Her varlık, yaratılış gayesi neyse ona uygun bir şekilde hareket eder. İnsan da fıtraten ahlak sahibi olarak yaratılmıştır. Ancak burada bahsedilen ahlak, bireysel veya toplumsal değişkenlere bağlı olan bir ahlak değildir. Çünkü yalan her toplumda kötü, doğruluk ise her toplumda iyidir. İnsan, yaratılışında hakikate ayarlı bir kalp ile doğar. Fakat asıl mesele şudur: Bu ahlakın kaynağı nedir?
Ahlak, sadece insanların ürettiği bir değerler bütünü müdür, yoksa aşkın bir kaynağa mı dayanır? İşte burada önemli bir hakikat devreye girer: İnsan, Allah’ın ahlakı ile ahlaklanmak üzere yaratılmıştır. Çünkü fıtratı yaratan Allah, insanın kalbine kendi ahlakından bir pay koymuştur. O halde bizler, yaratılışımız gereği zaten bir ahlak üzere doğuyoruz ama zamanla bu özümüzü unutuyoruz. İşte fabrika ayarlarına dönmek dediğimiz şey, asıl özümüzü, fıtratımızı yeniden hatırlamak demektir.
Allah’ın Ahlakı ve Peygamber Efendimiz
Peki, Allah’ın ahlakı nedir? Bu sorunun cevabı, en güzel şekilde Peygamber Efendimiz’in şahsında vücut bulmuştur. Çünkü O, Allah’ın ahlakını yaşayan, onu dünyaya taşıyan bir rehberdir. Kur’an-ı Kerim’de onun hakkında şöyle buyrulmuştur:
"O, kendi hevasından konuşmaz. Onun sözleri, kendisine vahyedilen vahiyden başkası değildir." (Necm, 53/3-4)
Bir başka ayette ise şöyle denir:
"Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin." (Kalem, 68/4)
Ve yine Kur’an, onun misyonunu şöyle açıklar:
"Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik." (Enbiya, 21/107)
O halde fabrika ayarlarımız, Peygamber Efendimiz’in ahlakına dönmek demektir. Çünkü onun ahlakı, bizim yaratılışımıza en uygun olan ahlaktır. O ahlaka döndüğümüzde huzur bulur, aslımıza rücu ederiz.
Peygamber Efendimiz’in Ahlakı
Peygamber Efendimiz’in ahlakı, sadece teorik bir öğreti değil, bizzat yaşanmış bir hakikattir. Onun örnekliği, fıtratın somut halidir. İşte onun ahlakından bazı örnekler:
Merhamet ve Şefkat
Çocuklara karşı sevgi doluydu, onları kucaklar, öper ve oyunlar oynardı.
Hayvanlara eziyet edilmesine asla müsaade etmez, onları korurdu.
Kendisine zulmedenleri bile affederdi. Mekke’nin fethinde, yıllarca eziyet edenleri bağışlamıştı.
Adalet
Irk, renk, dil ayrımı yapmaz, herkesi eşit görürdü. "İnsanlar tarağın dişleri gibi eşittir" buyurmuştur.
Hak konusunda en yakınlarına bile ayrıcalık tanımazdı.
Affedicilik
Kendisine kötülük yapanları affeder, kötülüğe iyilikle karşılık verirdi.
En zor anlarda bile intikam almaktan kaçınırdı.
Sabır
Hayatın her türlü zorluğuna karşı sabırla direnmişti.
İnsanlardan gördüğü eziyetlere rağmen onların hidayeti için dua etmişti.
Davasından asla vazgeçmemişti.
Cömertlik ve Vefa
Sahip olduğu her şeyi paylaşır, kimseyi eli boş göndermezdi.
Sevdiklerine vefa gösterir, dostluklarını asla unutmazdı.
Güvenilirlik ve Doğruluk
En büyük düşmanları bile ona "Muhammedü'l-Emin" demişti.
Her zaman doğru söyler, asla yalan konuşmazdı.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Ancak önemli olan, şu soruyu kendimize sormaktır: Biz fıtratımıza uygun yaşıyor muyuz?
Fıtrata Uygun Yaşamak ve Mutluluk
Hayatımızdaki huzursuzlukların, mutsuzlukların temel sebebi, fıtratımıza uygun yaşamamaktan kaynaklanıyor. Çünkü insan, yaratılışına uygun yaşamadığında iç huzuru bulamaz. Adaletle yaşamak yerine haksızlığa bulaştığında, merhamet göstermek yerine kalbini taşlaştırdığında, doğruluk yerine yalana yöneldiğinde, içinde bir boşluk oluşur. Çünkü bu, fabrika ayarlarına aykırıdır.
Fabrika ayarlarına dönmek demek, aslında Peygamber Efendimiz’in ahlakına dönmek demektir. O halde biz de bu yola çıkmalı, varlığımızın gerçek anlamına yeniden kavuşmalıyız. Çünkü huzur, fıtrata uygun yaşamakta; saadet, Peygamber Efendimiz’in ahlakını kendimize rehber edinmekte gizlidir.
Muhammedi Nur ve İçimizdeki Cevher
Ancak bilinmelidir ki, O'nun ahlakı yalnızca tarih sayfalarında kalmış bir örneklik değildir. O'nun ahlakı, hem Kur'an'da yazılıdır hem de insanın özüne yerleştirilmiştir. Ona "Muhammedi Nur" derler. O nur, her insanın içinde bir çekirdek gibi saklanmıştir. Gizli, derin ama varlığını hep hissettiren bir hakikat olarak... İnsan, Peygamber Efendimiz gibi yaşadıkça, o çekirdek yeşerir, büyür ve dışarıya yansır. İşte o zaman, insan gerçek kimliğine kavuşur, varlığının anlamına erişir.
Bizler, dünyaya savrulmuş, özümüzü unutan ruhlar olarak, içimizde saklı duran bu nuru keşfetmeliyiz. Onu toprağın altına gömülü bırakmamalı, fıtratımızın derinliklerinden yüzeye çıkarmalıyız. Çünkü insan, bu nurla tamamlanır ve bu nurla gerçek insan olur.
O halde, yaratılış gayemize, fıtratımıza, fabrika ayarlarımıza dönelim. Bizi biz yapan hakikati hatırlayalım. İçimizdeki Muhammedi nuru ortaya çıkaralım ki, hem kendimizi bulalım hem de dünyaya O’nun ahlakının ışığını taşıyalım.