• BIST 100

    14144,23%-0,40
  • DOLAR

    42,72% 0,07
  • EURO

    50,24% 0,08
  • GRAM ALTIN

    5948,96% 0,68
  • Ç. ALTIN

    9603,36% 0,88

ÖNDER GÜZELARSLAN


Geleceğin Öğretmeni Olmak: Eğitimde İz Bırakan Vizyon

Öğretmenlik yalnızca bilgi aktarmak değil, hâl ve tavırla iz bırakmaktır. Geleceğin öğretmeni, sorgulatan, düşündüren ve ilham veren kişidir.


Cumhuriyetin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk, “Eserinin üzerinde imzası olmayan yegâne sanatkâr öğretmendir.” sözüyle öğretmenliği bir sanat olarak değerlendirir. Gerçekten de sanatkârlara baktığımızda ortaya koydukları bütün eserlerinde kendi imzaları vardır; ancak hiçbir öğretmenin topluma sunduğu eser üzerinde kendi adı genellikle bulunmaz. Dolayısıyla öğretmenler adeta sessiz kahraman gibidirler.

Bir meslekten ziyade bir sanat olarak değerlendirdiğimiz öğretmenlik, sanatların en kıymetlisi, hatta en kutsalıdır. “Geleceğin öğretmeni olabilmek için de kalıcı dokunuşlar yapabilmek gerekir.” Bu söz, İstanbul İl Millî Eğitim Müdürü Murat Mücahit Yentür’e aittir. 42. kez kapılarını açan TÜYAP Kitap Fuarı’nın ilk gününde katılımcılara ve öğretmenlere “Geleceğin Öğretmeni Olmak” konulu verdiği seminer de unutulmaz ve vazgeçilmez öğretmen olabilmenin ipuçlarını ortaya koymuştur. İnsanı, ailesinden sonra ilk işleyen; bir kilim dokur gibi ilmek ilmek dokuyan öğretmenlerdir.

Türk Dil Kurumu öğretmeni, “Mesleği bilgi öğretmek olan kimse” olarak tanımlasa da öğretmen sadece bilgi öğreten kişi değildir aslında. Bir toplumu inşa eden ve her fert üzerinde iz bırakan büyük bir ustadır o.

Geleceğin öğretmeni olabilmek için bir öğretmenin “Ne yaparsan yap, aşkla yap.” felsefesiyle mesleğini, işini, aşkla ve heyecanla yapması gerekir. Aslında bir bakıma öğretmenin yakıtı heyecandır, aşktır; mesleğine olan aşkıdır. Bu noktada devreye giren durum, eğitimcinin yani öğretmenin bilgi aktarmasından çok, bizzat yaşayarak örneklik teşkil etmesidir. Öğretmenin ne dediğinden ziyade, nasıl yaptığı önemlidir. Öğretmen girdiği yeri gülistana çeviren olmalıdır ki geleceğin öğretmeni olabilsin.

Öğretmen, ebeveynden sonra insan hayatına dokunan ikinci önemli varlıktır. Hatta ebeveynden de daha fazla dokunan kişi desek yanlış olmaz. Herhangi bir kimseye “İlk öğretmenin kimdir?” diye sorsak, yani ilkokula başladığında ilk öğretmenin kimdi desek, çoğu kimseden bunun cevabını alırız. Çoğunluğumuz ilkokul öğretmenini hatırlar; aradan yıllar geçmiş olsa da… Çünkü kişiyi işleyen, hayata hazırlayan o ilk öğretmenidir; ustasıdır adeta. Hayatımız boyunca unutmadığımız bu kişiler de aslında bir öğrencidir. Zira öğretmenlik mesleği de hayat boyu, ömür boyu süren bir öğrencilik hâlidir. Öğretmek için öğrenmek gerekir. Ama bunun ötesinde öğretmenin gönlünde bir sevda olmalıdır; öğretmenlik sevdası… O sevda öyle bir sevdaya dönüşmelidir ki dokunduğu kişiyi yakmalı, eritmeli, olgunlaştırmalıdır. Bunun içindir ki öğretmen girdiği yeri gülistana çevirmelidir, çevirebilmelidir. Bunun yolu da hâl ehli olabilmekten geçer. Sözle değil; tavır ve davranışlarla örnek olmakla mümkündür. Öğretenin eylemleri ne kadar içten ve samimi olursa, sözüyle değil de davranışlarıyla ön plana çıkarsa, işte o zaman geleceğin öğretmeni olma yolunda önemli bir adım atmış olur. Erich Fromm da “Önemli olan sözler değil, davranışlardır.” diyerek bunun altını çizer.

Yeni dönemde Maarif Modeli de bunu önceliyor. Çocuklara bilgi yüklemek yerine, hâl ve tavırlarıyla rehberlik eden öğretmenler isteniyor; ayrıca onların düşünmeye sevk edilmesi amaçlanıyor. Zaten iyi bir öğretmen, düşünmeyi, üretmeyi, sorgulamayı, doğru soruyu doğru zamanda sormayı öğreten kişidir. Bugün de en çok ihtiyaç duyduğumuz şey düşünmedir. Hiç şüphesiz bütün sistemler düşünce üzerine kurulmuştur. Düşünme insanın ufkunu açar. Bununla birlikte en kıymetli şey soru sormaktır. Çocuklar kendilerini soru sorarak daha iyi ifade edebilirler. Onları soru sormaya teşvik etmek gerekir. Soru sormak suretiyle çocuk, kendisini ifade etmeyi öğrenir. Bugünün eğitim sisteminde en büyük problemlerden biri de çocukların kendilerini ifade edememeleridir. Çocuklar için ne kadar çok kendilerini ifade edebilecekleri alan açılabilirse, bir öğretmen geleceği de o kadar doğru bir sisteme oturtmuş olur.

“Geleceğin öğretmeni, bilgiyi aktaran değil; düşündüren, sorgulatan ve ilham veren kişidir.”

Öğretmenin asla unutmaması gereken bir şey de her çocuğun ayrı bir cevher olduğudur. Her çocuğu ayrı ayrı okumak gerekir ki cevher doğru işlenebilsin. Her çocuğa ayrı ayrı vakit ayırmak gerekir ki doğru şekilde okunabilsin. İşte tam bu noktada öğretmenliğin bir gönül işi olduğu ortaya çıkar. Gönlünü ne kadar çok açarsa bir öğretmen, ne kadar kalbini genişletip bütün çocuklara ayrı ayrı yer ayırabilirse, işte o zaman geleceğin öğretmeni olmayı başarır diyebiliriz.

“Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, üstün öğretmen sergiler ve muhteşem öğretmen esinlendirir.” sözüyle William A. Ward, geleceğin öğretmenine bir rol biçer. Eğer geleceğin öğretmeni olabilmek istiyorsa, bir öğretmen ilk önce alan bilgisine çok iyi hâkim olmalıdır. Daha sonra da her öğretmenin aynı zamanda uzman bir rehber, bir psikolojik danışman olduğunu unutmamalıdır. Öğretmenin ustalık kısmı da burasıdır. Şunu hiçbir öğretmen aklından çıkarmamalıdır: Asıl olan bir şeyler öğretebilmek değil, sorgulatmak ve merak uyandırmaktır. Albert Einstein da bu minvalde şunu söyler: “Eğitim, gerçeklerin öğretilmesi değildir; düşünmek için aklın eğitilmesidir.” Carl Hilty de “Eğitim sadece okumak değildir; okudukları üzerinde düşünebilme yeteneğidir.” der. İşte bu yeteneği çocuklara, geleceğin öğretmenleri vizyonlarıyla aşılayacaklardır.

Düşünmeyi öğrenen bireylerden oluşan toplumlar, kendi haklarını ve sorumluluklarını daha iyi bilirler. Düşünen bireyler, toplumun karşılaştığı sorunlara daha kalıcı çözümler üretebilirler. Düşünmeyi öğrenen bireyler, potansiyellerini en iyi şekilde kullanmayı bilirler.

Bilgi ışığıyla cehaleti ortadan kaldıran öğretmenlerin, bir toplumun geleceğini şekillendiren gizli kahramanlar olduklarını asla unutmamalıyız. Öğretmenler sadece bilgiyi aktaran değil; bilgiyi sevdirmeyi başaran ve en önemlisi de hayatlara dokunarak insana ilham verebilen kişiler olmalıdır.

Son söz Şeyh Galip’ten:

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”

“Ey insan evladı! Kendine saygıyla, hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü, göz bebeği olan insansın.”

 

Yazarın Diğer Yazıları


Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.