Ölüm... Neydi sahi, neydi? Ansızın gelen ve bir gün mutlaka gelecek olan o kaçınılmaz gerçek değil miydi?
Biz ise hep bir telaş, hep bir şeylere yetişme derdiyle sürekli bir hazırlık içindeyiz. Bir bebeğe anne karnında dokuz ay biçilmiş; dokuzuncu ayında doğacak diye bekleriz. Oysaki bebek vaktinden önce de sonra da gelebilmektedir. Ölüm de böyledir; ne yaşlıyı bekler ne genci es geçer, mutlaka bir gün gelir.
Çocukluğa, gençliğe, anneliğe... Birçok şeye telaşla hazırlanırken biz neyi kaybediyoruz? Gerçekten hazırlanmamız gereken şey neydi?
Gözü açmak ile bir gün kapamak arasında ne kadar süre geçti? Geriye dönüp aklın erdiğinde bile kendi simamızı unuttuğumuz o yıllar, bizim telaşla koşuşturduğumuz bir zaman dilimi değil miydi? Geçmişin elinden geçerken, geleceğin de bir gün geçmişin olacak.
Bir girdabın içinde telaşla, sürekli bir şeylere yetişme hırsı bize neler yaptı: Her şeyin en iyisi benim olmalı! Eşin en iyisi, evladın en iyisi, evin en iyisi... Kendimiz dışındaki her şeyin "en iyisi benim olmalı" ideolojisi insan bilincine yerleştirildi. Toplum, bilgiyi aramak yerine, okumayı unuttu. Ama doğru ya, sosyal medya var; bilgi zaten orada "hazır" olarak var.
“Hayatın koşturmacası içinde kaybolan insan, gerçek hazırlığın ne olduğunu çoğu kez en sona bırakıyor.”
Bir kitaba dokunmayan bir birey, bir insana dokunamaz. O kitabın inceliğini, bilgiyi arama heyecanını duymamış, emeksiz bilgi sahibi olmuş bireyler olduk. Biz düşünmeyi bırakıp, düşünmeyi servis tabağı gibi sunan sosyal medyanın kölesi olmuşuz. Birileri zaten bizim adımıza düşünüyor, okuyor, yayıyor... Ne gerek var ki aramaya, bulmaya?
Giderek şiddetin arttığı, insanların birbirine sabrının bittiği bir dünyaya geldik. Emeksiz bilgi, helalsiz kazanç, hırs; insan olma erdemini ve hoşgörüyü yok etti. Oysaki ne güzel derdi eskilerimiz: "Kuru soğanım bir de kuru ekmeğim olsun yeter!" Değil miydi azıcık aşımız, kaygısız başımız?
Neden her şeyin ve her şeyin çoğunu istiyoruz? Herkes gibi olmak, herkesin kalıbına girmeye çalışmak bizi, biz değil; bizi başkalarının kopyası yapar. Fotokopi makinesinden çıkmış çıktılar gibi her yerde aynı giyim, aynı saç, aynı yüzler...
Dolaplarımızı giymediğimiz kıyafetlerle doldururken, beynimizi çöpe çeviren medyayı sürekli takip etmek ve gelecek diye ettiğimiz telaş aslında ne kadar boş bir uğraş! Senin geleceğin cüzdanın değil, evin, araban değil. Bir anda yok olacak maddiyata verdik anlık olan ömrümüzü.
Oysaki en büyük zenginlik ilimdir, kendini bilmektir
“Bu konu hakkında sizin düşünceniz nedir? Hayatın telaşı sizde neleri erteledi? Yorumlarda görüşlerinizi bekliyoruz.”
Kategori: Aile / Toplum / Dinî Bilinç
