Hemen size kendilerinin ne kadar önemli, ne kadar zengin, ne kadar makam sahibi, ne kadar okumuş, ne kadar kültürlü, ne kadar dindar, ne kadar vatansever, ne kadar yardımsever, ne kadar geniş çevresi olan birisi olduklarını anlatmaya, kendilerini size kanıtlarken bir yandan da sizin halinize çeki düzen verip öyle sıradan biriyle konuşmadığınızı ya da tanışmadığınızı ispatlamaya kalkanlar var ya işte onlardan bahsedeceğim. Onlar ki, abarttıkları her bir şey, aslında ruhlarındaki bir eksiklikten ya da kemalâtlarında (olgunlaşmalarında) tamamlanmadan kalmış gediklerin varlığından haberdar eder bizleri.
Oysaki sonsuz denilen uzay boşluğunda bir iğne ucu kadar bile yer kaplamayan Samanyolu Galaksisi’nin içerisinde bir iğne ucu kadar hükmü olmayan güneş sisteminde yine bir iğne ucu kadar belki yer kaplayan dünya gezegeninin üzerinde 7 milyar insandan, yüz milyarlarca canlıdan sadece bir tanesiyiz. Hem de öyle bir tanesi ki doğumdan sonra yaklaşık bir yıl ayakta dahi duramayan, bir kaç yılda ancak anlaşılabilir düzeyde konuşur hale gelebilen, birkaç yıl geçmeden kendi kendine beslenemeyen, hayatının önemli bir kısmında başkalarına bir şekilde bağımlı yaşayan, biraz yaşlanınca da ne başındaki bir saç teline ne de ağzındaki dişe sahip çıkamayan bir tür. Ve ne yazık ki en kendini beğenmiş, en az kendinin farkında olan, en kibirli tür.
Aslı böyle olan, zaaflarla, acziyetlerle doğuştan çevrili bu tür, nasıl olur da hemcinslerine üstünlük taslar, nasıl olur da kendine, nefsine, hırs ve heveslerine bu kadar tapar, anlamak, anlayabilmek gerçekten mümkün değil. Elbette yaratılış icabı fıtratında mündemiç olan his, hareket, gazap ve şehvetin esiri olunur ve bu nefsanî unsurlar Yaratıcı’nın belirlediği kaideler ve sınırlar dairesinde tutulmaz ise bu şekilde hayat yaşayanların hangi derekelere yuvarlandığı hem tarihi vesikalarda hem de kutsal kaynaklarda beyan edilmektedir.
Bu hâllerden kurtulmanın çaresi; asi, azgın, inatçı, zalim nefsi, Kitabullah, Sünnet-i Resulullah ahkâm-ı celilesi ile zapt ve kontrol altına alarak insanın; dünyada Halık’ının Arifi, Mabud’unun Abidi, Nefsinin Hâkimi ve Vaktinin Nazımı haline gelmesini sağlamak suretiyle hem dünya hayatını en şerefli biçimde yaşamasını hem de ahiret hayatını en kâmil manada iktisap ve temin etmesini mümkün hale getirmektir. Yoksa daha çok karşılaşırız hâlinden habersiz, haddinden habersiz, güç/gösteriş budalası, gayr-ı kâmil kifayetsiz muhterislerle ve daha çok abartılarını dinleriz eksikliklerinden bihaberlerin…