Bunlardan birinin son iki yurtdışı gezisini takip ettik uzaktan. Mısır gezisinde de Almanya gezisinde de konu bazı belediyelere atanan kayyumlardı. İlkokul öğrencisinden hallice yaptığı İngilizce konuşmasının içerik metni Kayyum atamalarının keyfi ve demokrasi dışı olduğu yönünde “efendilere şikayet” niteliğindeydi.
İnsanın ülke yönetmeye talip birinin ülkesini ve kendisini düşürdüğü duruma bakınca nutku tutuluyor. Hani, ülkenin başına geçmeden kendinin de milletin de boynuna bir yular bağlayıp buyrun patron sizsiniz bize ayar verin demek gibi birşey!
Bakıyorsunuz bir kısım belediyenin kaynakları PKK’ nın kasası yada para çantası haline gelmişken, yüzlerce, binlerce işçi eften püften nedenlerle çıkartılıp yerine kent yozlaşısı kapsamında seçimde baston olarak kullandıkları PKKve onun sözde parti yapılanmasından alınılan listelere göre işçi yerleştirilmiş ve tüm bunlar yargı organlarınca teyit edilmişken, ortada hali hazırda terör örgütü ile bağlantısı tespit edilmiş kişilerce devam eden bir yargılama süreci varken bir kişinin kendini yargı mercii yerine koyup yargılananların suçsuzluğunu ilan edip, ülkeyi yönetenleri suçlaması neyle izah edilir başka bilemiyorum.
Yalnız kendi çapında araştıran, gözlemleyen ve yazan bir insan olarak benim görebildiğim PKK'nın belediyelerden sağladığı maddi ve ayni kaynak ne zaman akamete uğrasa, ne zaman bir belediye başkanlarının tapeleri, görüşmeleri yargı denetimine takılsa ses belediye başkanlarının sözde partisinden değil de onlardan önce onları baston olarak kullanan ve seçilmenin teminatı olarak gören, siyaseten acz içindeki beklenti sahiplerinden geliyor.
Bakıyorsunuz kayyum atanan belediyelerin sabık başkanlarına ilk ziyaret bu bastonsuz yürüme becerisini yitirmiş yetersizlerden geliyor. Onlar için devlet kaynaklarının PKK kaynağı, belediye imkanlarının PKK imkanı haline gelmesinde bir beis yok. Belediye araçlarının PKK tarafından kullanılması, belediyelerin PKK'ya finansal destek sağlanmasının bir sakıncası da yok.
Şaşırıyor muyuz , hayır esasen. Onlar değil miydi; öldürülen PKK’lı teröristlerin renkli kafataslarının altına isimleri yazılmak sureti ile anıtlaştırıldığı bir platformun önünce gururla gülümseyerek bu çalışmaya imza atanlarla birlikte poz veren? Onlar değil miydi seçim öncesi adaylığını ilan edebilme gayreti ile büyükelçilerle kapılar ardında, balık restoranlarında, otel resepsiyonlarında gizli aşikar flört eden … Belediye başkanlığını icra edemezken belediye yönetmek , yerel hizmetleri yemin etmek dışında ne iş varsa yapmadılar mı? Ülke ülke, şehir şehir gezip konuşmalar, pazarlıklar, mitingler düzenlemediler mi? Görev sürelerini tatil tatil, gezi gezi parsellemediler mi? Uluslararası finans kurumlarından amudu ile kredi çekip , önce bunu matah bir şeymiş gibi törene bağlayıp sonra hatırı sayılır bir kısmını temsil ve reklam gideri diye kendi seçim kampanyaları, pr’ları için kullanmadılar mı? Halkın parasını, su faturası diye ceplerinden alıp kent lokantası diye ortalığa saçmak gibi ilizyonlarla başkanlıklarını taçlandırmaya, iş yapıyor görünmeye kalkmadılar mı? Reklam bütçelerinden ödün vermemek için başlamış projeleri durdurup, üzerine temel atmama projesi deyip kendilerini halka değilse de yapraklara alkışlatmadılar mı? Marmara denizini , Haliç’i bu suretle show peşinde koşarken kirliliğe teslim etmediler mi?
Artık her ne kadar olan hiç bir şeye şaşırmasam da bu iki yurtdışı ziyaretinden sonraki üç beş gündür ne düşündüğümü söyleyeyim mi? “HER DEVRİN BİR MANDACISI VAR”
Bu nasıl bir şey biliyor musunuz bir aile üyesinin dışarıdan bir adamla gizli gizli anlaşıp onu evi himaye etmesi için eve sokması gibi bir şey. Ne ahlaki, ne vicdani, ne akli… Onur, haysiyet gibi kavramları barındırmayan bir şey…
Çünkü o konuşmaların hiç bir yerinde kolluk araştırması, yargı incelemesi yok… Çünkü o konuşmaların hiç bir yerinde PKK terör örgütüne ayni ve finansal yardım, terör örgütüne yardım , yataklık yok. Dinlemeye takılan görüşmeler, tapeler yok… Ne var; üstten bir anlatım ile haksız bir suçlama.
Hoş olsa ne olur. Hepsinin işinde mahir birer demoğog olduğu ortada ama soruyorum bu becerikli demegoglara: Siz hangi ülkenin vatandaşınız beyler? Hangi milletin değerlerini, kırmızı çizgilerini, hassasiyetlerini önceliyorsunuz? Kimi ne amaçla kime şikayet ediyorsunuz? Taabiyet hissettiklerinizin yada şahsınızın değil de yönetmeye , hizmet etmeye talip olduğunuz bu ülkenin yüksek çıkarları ne zaman umurunuzda olacak?
Nasıl ki bu ülkeye dışarıdan yöneltilen her eleştiriden , esasen bir ucu dışarıda her iç operasyondan (ekonomik/ sosyolojik) memnuniyet duyuyor, ellerinizi ovuşturarak olumsuz sonuçlarını bekliyor, ülkenizi mandacı zihniyetin tezahürü ile Avrupa’ya Amerika’ya şikayet ediyor, karşılaşılan her sıkıntıdan keyif alıyor iseniz, her bir yurtdışı diyaloğunuzda, şikayetinizde bu ülkenin başına gelebilecek ufacık bir şeyde bedel ödememek için milli mücadele devrinin mandacıları gibi her şeyin dışında kalacağınıza olan inancımız da pekişmiş oluyor.
Bizler durduğumuz noktadan milli şuurdan ne denli uzak milletimizden ve milletin değerlerinden ne denli kopuk ve daha yukarılardan bir koltuk edinebilmek için nasıl biz gözü dönmüşlük içinde olduğunuzu net olarak görüyoruz.
Ama TÜRKİYE’de siyasete ne algılar, ne yurt dışından verilecek sufleler, ne dış operasyonlar yön verir, kısa kesintiler yaşansa da ilânihâye her zaman Anadolu irfanı ve feraseti hakimdir. Onun için sırtınızdaki onca hesabı, kitabı, algıyı, iftirayı zahmet edip uzak uzak diyarlara taşımayın. Allah muhafaza altında kalırsınız!