Nedense Arapca hutbeden bahseden yok.
Halbuki dünyada her yerde hatta Çin de bile hutbe Arapça okunur.
Bunu ben emretmiyorum.
İslâm şeriatı bu şekildedir.
Vaazlar ise Türkçe yapılabilir.
Bu durum Türkiye de nasıl bir din bozgunculuğu yapıldığının göstergesidir.
Türkiye de 1932 yılından beri hutbe Türkçe okunuyor.
Bu rezaleti anlatmak için kitap dahi yazdım.
yayıncılıktan satın alabilirsiniz.
Pizza siparişi kadar kolay alınıyor.
Fakat hocalar magazin basını gibi hutbede âmin denilir veya denilmez diyerek çocukça meselelerle uğraşıyorlar.
Bu umursamazlık ve lakaytlığa dünyada rastlanmamıştır.
İşte CHP Genel Baskanlarinin büyüklüğü burada gizlidir.
Kimse icraatlarına karşı çıkamıyor.
Bediüzzaman hariç.
Bu diktatörler kimsenin yapamadığını yaptı.
İslam in emirlerini tağyir etti. Dünyada kimse buna cüret edemedi.
İste Türkiye de Hutbe Arapça yerine Türkçe okunuyor.
İşin kötüsü dinimizin emirlerine karşı gelen ahmak hocalar dahi var. Türkçe hutbeyi savunuyorlar. CHP’nin icraatlarını alkışlıyorlar.
Bir Allah’ın kulu çıkıp buna itiraz edemiyor.
Fakat şaklabanlık son hızla devam edip gidiyor.
İlahiyatçı geçinip koltuk kavgasına girişenlere seslenmek gerekiyor.
İmamı Azam Ebu Hanife'nin farklı bir fetvası olduğunu söyleyenler sık sık karşımıza çıkmaktadır.
Bu konuda Bediüzzaman bakın neler söylemiş:
Ehl-i ilhada kapılan ulemaü’s-sû, milleti aldatmak için diyorlar ki:
İmam-ı A’zam, sair imamlara muhalif olarak demiş ki: “İhtiyaç olsa diyar-ı baîdede, Arabî hiç bilmeyenlere, ihtiyaç derecesine göre; Fatiha yerine Farisî tercümesi cevazı var.” Öyle ise biz de muhtacız, Türkçe okuyabiliriz?
Elcevap: İmam-ı A’zam’ın bu fetvasına karşı, başta a’zamî imamların en mühimleri ve sair on iki eimme-i müçtehidîn, o fetvanın aksine fetva veriyorlar. Âlem-i İslâm’ın cadde-i kübrası, o umum eimmenin caddesidir. Mu’zam-ı ümmet, cadde-i kübrada gidebilir. Başka hususi ve dar caddeye sevk edenler, idlâl ediyorlar. İmam-ı A’zam’ın fetvası, beş cihette hususidir:
Birincisi: Merkez-i İslâmiyet’ten uzak diyar-ı âherde bulunanlara aittir.
İkincisi: İhtiyac-ı hakikiye binaendir.
Üçüncüsü: Bir rivayette lisan-ı ehl-i cennetten sayılan Farisî lisanıyla tercümeye mahsustur.
Dördüncüsü: Fatiha’ya mahsus olarak cevaz verilmiş, tâ Fatiha’yı bilmeyen namazı terk etmesin.
Beşincisi: Kuvvet-i imandan gelen bir hamiyet-i İslâmiye ile maânî-i mukaddesenin, avamın tefehhümüne medar olmak için cevaz gösterilmiş. Halbuki zaaf-ı imandan gelen ve menfî fikr-i milliyetten çıkan ve lisan-ı Arabîye karşı nefret ve zaaf-ı imandan tevellüd eden meyl-i tahrip sâikasıyla tercüme edip Arabî aslını terk etmek, dini terk ettirmektir!
(Mektubat, 29. Mektup, 7. Kısım, 1. İşaret)
Vesselam.