Sonraları bu düşüncemi erteletecek pek çok düşünce karşıma çıkıverdi. Milli Gazete’de 1993 Nisan’ında yazmaya başlamıştım. Yani yaklaşık 30 sene önce. Bu müddet zarfında değerli okuyucularımızla aramızda ciddi bir kardeşlik ve muhabbet bağı oluştu. Pek çok okuyucumuzla telefon görüşmelerimiz olmakta. Milli Gazete’nin merhume anacığımın yanında da ayrı bir değeri var. Gazetedeki yazılarımız sohbet gurubunda okunmaktaymış. Ayrıca kendisi de torunlarına benim yazılarımı ve diğer yazıları okutmaktaydı. Her yazımda anacığımın bu hatırası gözümün önüne gelmekteydi. Bunlardan ayrı 2024 yılının çok mühim hadiselere gebe olduğunun farkındaydım. Yani bu sene de söyleyecek çok sözümüz var.
Bizim durumumuz serhat gazilerinin nöbet beklemesine benziyor. Onlar kılıçla cihad etmişlerdi, bizse kalemle… Son yüz senede bütün İslam dünyasında, bilhassa ülkemizde müthiş oyunlar oynandı. Ülkemizde oynanan oyunun özü şuydu: Bu ülkede yaşayan Müslümanların imanını çalmak, inancını tağyir etmek, neticede onları cehennem yoluna sevk etmek, en nihayet ruhsuz, gayesiz, idealsiz, hedefsiz insanların elinden vatanlarını da alıvermek… Kendimi bildim bileli bu oyunu bozmak için çalışmaktayım. Yaklaşık 40 küsur yıldır köşe yazısı yazmaktayım. Yazı hayatım elli yıla yaklaştı. Bu müddet zarfında 120’den fazla kitabımız neşroldu. Henüz hiç neşrolmamış çalışmalarımızla birlikte bütün kitaplarımız 150 civarında. Peki derdimiz ne? Saçımız sakalımız ağardı. Tatil nedir bilmedik. Doğru dürüst uyku uyumadık. Niçin? Âlem-i İslâm’ın her tarafına elimiz yetişmez, ancak hiç olmazsa adına Anadolu denilen ve bin yıl İslâm’ın bayraktarlığını yapan bu vatanda yaşayanları uyarmak… Kendi nefsim dahil olmak üzere imanla kabre girmek… Cenab-ı Hakk’ın huzuruna yüz aklığıyla çıkmak… Bu vatanı küffara teslim etmemek… Bu vatandaki bütün küfür pisliklerini silmek, temizlemek... Yüz binlerce, milyonlarca şehit ve gâzi ecdadımızın emanetine sahip çıkmak… O mübarek insanların ruhlarını şâd etmek… Çektiğimiz onca eziyet ve sıkıntı bu gayeler uğruna çalışmaya değmez mi? Elbette değer…
Şimdiye kadar defalarca yazdık, yine yazacağız; Kardeşler! Bacılar! Küffar en başta imanımızı, inancımızı, ahlakımızı elimizden almak istiyor. Yüz yıldır bunun için çalışıyor. Allah-u Azimüşşan ise, gönderdiği dinden zerre kadar taviz verilmesini istemiyor. Şeytan ve şeytanın uşakları olan o zındıka komitesi ise hiç olmazsa Allah’ın bir hükmünün değiştirilmesi için uğraşıyor. Bir kimse, İslâm’ın yüzde 99 hükmünü uygulasa, bir tekini kabul etmese, ya da değiştirmeye çalışsa, o kimse, tıpkı, Hıristiyanlar, Yahudiler ve münafıklar gibi ebedî cehennemdedir. Ne gibi, tesettür-ü şer’iyi değiştirmek, cihad hükmünü inkar etmek, faizi haram görmemek, haremlik-selamlık olmasını inkar etmek, mirasın Kur’an’da emredildiği şekilde bölüştürülmesine karşı çıkmak, zekat verilmesini inkar etmek gibi. Daha yüzlerce madde sayılabilir. İşlenen günahları günah olarak bilmek ve bunun ezikliğini duymak imanı kurtarır. Ancak, “Ne var bunda” demek, ya da adına bid’at denilen fiili işleyerek Allah’ın hükmünü değiştirmeye çalışmak, imanı kökten götürür ve o kişi o inançla ölürse, ebedî cehennemlik olur. İslâm’ın hükmü, hırsızın elinin kesilmesidir. “Bu zamanda bu da olur mu?” demek, insanın imanını götürür. Bu hükme inandığı halde uygulamasa veya değişik hükümler uygulasa günahkâr olur. Peygamber Efendimizin (A.S.M.) hadis-i şerifinde var. Eski ümmetlerde zengin ve itibarlı kimseler hırsızlık yapsa veya diğer had gerektiren suçları işleseler onlara uygulanmadığını, fakir kimse o suçu işlese fakire uygulandığını belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Kızım Fatıma da hırsızlık yapsa, onun elini keserim.”
Kur’an-ı Kerim’de Hz. Nuh Aleyhisselam’ın kıssası anlatılır. Neticede tufan hadisesi başlayınca imanlı insanlar yapılan gemiye binerek tufandan kurtulurlar. Kur’an-ı Kerim’deki bütün kıssalar bir kanunun ucudur. Günümüzdeki tufan çok daha dehşetlidir. Peki, gemi nerede? İşte kıyamete kadar binilecek ve insanı tufan gibi helâketlerden kurtaracak gemi: Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerdir. Ancak bir şart var, hiç taviz vermeden, tebdil ve tağyir etmeden uymak. Tıpkı sahabeler gibi. Tıpkı tabiin ve tebei tabiin gibi… 40 sahabe 40 senede 40 devleti işte bu sırla mağlup etti. Bu sırrı elde eden inşallah hem bu dünyada, hem âhirette mes’ud olacaktır. Bu abd-i aciz, bu gaye uğruna kalemini kullanacaktır. Rabbim ömür verirse, 2024 sonuna kadar kararımız bu. Ondan sonra Allah kerim…