Kâinatın muhteşem ahenginde aynı uyumla yaşamak için yola revan olan anlam bulma yolcusunun adı, insan..
İnsan, ruhlar âleminden anne rahmine, anne rahminden dünya hayatına uzanan bir yolculuğa çıkan eşrefi mahlukat.
Yol bu ya. Daha en başından ölümle nişanlandığı, fıtrî kodlarının zihin belleğine ilmek ilmek işlendiği, ötekilerle temaslarının yaşamın olağan akışında kendisine sunduğu insanı, her adımda yeniliklerle karşılayacaktır yol.
Cüzi iradenle yürümek istediğin yolun yapı taşlarını döşerken kaderi planın sana sunduklarını, önüne çıkardıklarını, uygun gördüklerini ıskalamamalı.. Şikâyet etmeden, serzenişte bulunmadan ah-ı eninlere kapılmadan yürüyeceksin.
….
Zamanında, 'Aşkın Yolculuğu Yunus Emre' filminde Taptuk Emre’nin muhteşem bakış açıları ile tanışmıştım. Yolu, yolcuyu, yolu var edeni, hakikati, hakikat arayışını, aklı, bilme'yi ve adaleti ne kadar naif ifadeler ile anlatmıştı.
İşte tarihe kazınan o enfes yaklaşımlar..
Yol bu
Yola çıkıp varmayan
Yoldan çıkıp varan yoktur.
Yürümek için sebep lazım değildir. Hayat bir yol yürümedir. Sana düşen sadece ve sadece çıktığın yolu yürümektir.
Yol dahi bilmez üzerinde kim yürür. Vasıtayla mı yaya mı yürür bilmez.
Gün gelir yürüdüğün hayat yolunda, farklı farklı yerlere gider her bir yol.
Manen ayrılsa da yollar, esasen tektir yol, hepsi hakikatin içinde seyeran eder.
Eğer yolu sorarsan yol tektir. O da; Hakka doğrudur. İşte o sebepten tek bir yaratılmış yoktur ki Hak yolunda olmasın.
Yolda bileceğin şey; gözden gören O (cc.), kulaktan işiten O (cc.), ayaktan yürüyen O (cc.), Kalbine hükmeden, kalbini kuşatan O (cc.).
Bir düşün bakalım; Ne kaldı senden geriye.. Ne kalacak. Sen var mıydın ki O (cc.) kalsın. Zaten O (cc.) vardı, sen yoktun.
Cümle varlık O’nu anarken sana bu âlemde bir ihtiyaç mı var sanırsın?
Niye kendine atfettiğin bu böbürlenme?
Neden böbürlenirsin?
Her attığın adım birilerinin kıyameti iken, sen hangi sözünle hakkı konuşursun?
Bir kandil bulmuş isen, as evini aydınlatsın. Yahut yola tut, yolunu aydınlatsın. Neden başkasının yolu ile uğraşırsın?
Ne der şair: “Ey Senâi, gel bu âlemde kalenderler gibi yaşamaya bak. O temizlikten dem vuran kuru davacının gözlerine toprak saç. Marifet hakikatte. Hakikatsiz dava, kuru davadır. Dilden dile eskimiş, pörsümüş bir dava. O ister ise taşa da kendini zikrettirir.”
…
Rey şehrinde yaşayan İbrahim Ethem hazretleri, tahtında oturup gece gündüz düşünürdü. Ya Rabbi şu gönlümü kalbimin gözünü aç diye yakarır dururdu. Ama çaresizce görmezdi. Bir gün yine tahtında uykuya dalar. Gözü uykuda; ama içi uyanıktı. Tavandan gelen ayak sesleri duydu. Sonra onlarca kişinin ayaklarından çıkan sesler doldurdu sarayın has odasını.
İbrahim Ethem şaşırdı kaldı. Muhafızlarına seslenmeye dahi takat bulamadı kendinde. Bu seslerde neyin nesi. Kim bu sarayımın çatısında koşturanlar? Derken pencereden aşağıya sarkan bir adam gördü.
“Kimsin sen” dedi.
Adam da: “Biz falanca köyün ahalisiyiz” der.
“İyi de sarayımın çatısında ne arasınız” diye sorar.
Adam da “Kaybolan ineklerimizi ararız” der.
İbrahim Ethem şaşkın bir şekilde: “Divane misiniz siz tavanda inek mi aranır” der.
“Sensin divane” diyerek cevap verdi adam. “Sen altın tahtında Hakkı ararsın, akil olursun da biz senin çatında kaybolan ineklerimizi arayınca mı deli divane oluruz” der.
Talip olana pek güzel bir hikâye, talip olana pek hikmetli bir söz.
…
Bilgi neden edinilir. Kullanılmayan bilgi eşek yüküdür. Bilmek, tatbik iledir. Tatbiksiz bilgi insanı cahil, kör, sağır eder. Nasıl ki bedenimizle yaptığımız işleri öğrenmek, bilmek onu tatbik iledir. Akıl için de doğrusu bu olsa gerek. Bilgiyi tatbik etmezsen o akıl çalışır mı? Ha atıl bir akıl ha merkebin heybesi.. Ne fark var. Kitapları hangisine dolsursan ne fark eder!
En iyi demir dövmeyi bilen bu işi yapmadıkça, o bilgisi demiri bir nesneye dönüştürmez. Adalette tıpkı bunun gibidir. Adalette bir bilme meselesidir. Hakkı bilme, varlığı bilme, kendini bilmedir. Bu bilgiyi tatbik etmezsen adalet olmaz.
Hani bu din nerede derler ya işte buradadır. Hayatın en ortasındadır bizim inandığımız din.
Akledin der kitap, çaba gösterin der. Neden der ki acaba. Kitabı kılıfa koyup öpe koklaya duvara asmak için demez elbet.
Herşeyin zekâtı olur da aklın zekâtı olmaz mı? Hayra yormaktır aklın zekâtı. Zekâsız akla zekâ derler. Ona kıymet vermemeli. Zekânın en çoğu şeytanda olur. Akıldan yoksundur o da.
…
Söz adaletin değilse; eşkıyanındır, hırsızındır, katilindir.
Hakikatten yana olmalı..
Bizim vazifemiz adaleti bulmaktır, haksız olanın vazifesi ise hakikatten uzaklaşmak.
Konakladığı handa Kadı’nın hokkasını, divitini, tayin fermanını çalan hırsızın bu yaptığına Taptuk Emre’nin enfes yorumu:
“Bak işte, Hak yolunda olmayan hırsız, hokkayı diviti neylesin.”
….
Kul nereden bilir ki kim masum kim zalim.
Keşke dememek için elimizi, dilimizi, belimizi doğruya yöneltmek yetse gerek. Çoğu sanır ki el ayak çekip hayatın dışında, uzlette yaşamak gerek. Olmaz, yanlış bir fikir bu. Keşke demeyeceğin şeyler yapmalı.
Gerisi ne yaparsan yap.