Eğer ki, insanı merkeze taşıyan bu adım atılacak olursa, ona emanet edilen dünyanın imarı konusunda şüpheye de düşülmeyecektir. Öyle ki, yalnızca insan için merkeze alınan bu adım, onun yeteneği sayesinde yapılabilecek olan işlemler için duyulan güvenle de ilgilidir diyebiliriz. Üstelik dünya hayatının medeniyet aksamındaki kalkınması için yalnızca insanın görevli kılınması, ona yüklenen bu vazifenin icrası için ‘güven duyulan varlık’ olmasını da siteme almaktadır. Onu merkeze alan bu vazife taksiminin aynı zamanda en değerli yaratılış pozisyonu olduğu da, asla ve kata unutulmaması gerekmektedir.
Ve dahi, ondan beklenen bazı adımların olması, yaşanılan her durumda yapılması gerekeni işlem dâhiline alan yani zaman içinde pratikleştirilen adaletsiz tutumlar sayesinde yaşatılan haksız durumları tedavi edip sistem dışına taşıma görevi olduğu da kuşkusuzdur. Hatta irade sahibi insan için var edilen dünyanın ondan beklenen adımlar sayesinde yaşanılır olacağından emin olunması da gerekmektedir.
Böylelikle, yaratılan varlıklar özelinde üretim ve gelişime hatta kalkınmaya layık olan yegâne varlığın yalnızca insan olduğu bilinirse, daha işin başında bu yeteneği aktive eden Yüce Allah’ın insan bazında oluşacak durumda yol alan riskleri sisteme aldığı da kuşkusuzdur. Ancak, O’nun sayesinde merkeze alınan insanın bu adımları atmasının yanında dünyayı medenileştiren ahlâkî bir edime yakın olacağı hatta onu sistematize edeceği de şüphesizdir demek durumundayız.
Beşer için ‘pozitif katkı’ ve de ‘gerekli ayrımcılık’ anlamına gelen bu adım, ‘farkındalık’ vasfı üzerinden yol alan iyi ve doğru işler için sisteme taşınan adımları da açık edecek gibidir. Teknik anlamda ödüllendirme denilen bu işlemin, netice itibariyle ayrımcılık noktasına ulaşacağı da açık edilmelidir. Üstelik insan için ‘gerekli karşılık’ yani ‘ödül’ ve ‘ceza’ işlemiyle hayata taşınan bu aşamanın, aynı zamanda istenilen ve de beklenilen adımları atanlar için ‘kıymet verme’ mahiyetinde sisteme alınan katkı olduğu da her daim açık edilmelidir.
Ayrıca, dünya hayatının en değerli aktörü olan insan bazında işleme alınacak durumdaki 'sağlıklı çözüm’ adına, hem varlık olarak, hem kazanım açısından, hem de meslek gereği hiçbir kesimin üstün ya da ezilen bir statüde devreye alınmaması da gerekmektedir. Aksi durumda ise, gücü elinde bulunduranların etkinliği sonrasında sürüklenilecek olan bu aşama, düşünen insan tarafından açıkça bilindiği veçhile adaletsiz ve dahi haksız bir pratik olacaktır.
O kadar ki, akleden beşer için zorunlu kalem durumunda olan bu aşamanın bir adım sonrasında yaşamın merkezinde yol alanlara ve dahi bize düşen asıl görev; sadece ve sadece düşünme, anımsama, hatırlatma, örneklik ve de uyarı mekanizması olduğunun yakinen bilinmesi adına Yüce Allah’ın işleme aldığı pozitif düşüncenin mahiyetinin bilinmesi de gerekmektedir. Daha işin başında ‘sözün özü’ kapsamında açıkça diyebiliriz ki, doğrudan muhatap alınan yegâne varlık, akıl, zekâ ve irade sahibi yeteneğe sahip olan insanın kendisidir.
Yine daha da açıkça bilindiği gibi, akıl ve zekâ sahipliği, düşünen ve de sorgulayan varlık durumunda halk edilen insan için ‘olası donanım’ anlamına gelen kazanıma denk gelmektedir. Ancak, insanı merkeze alan irade yeteneği ise, kendi tercihlerini sisteme taşıyan adımın başlangıcı durumundaki seçim işlemine denk gelmektedir demek durumundayız. Nitekim işler durumda yol alan sistemin âdeta direksiyonu mesabesinde olan bu kazanım, muhatap alınan yetenek sahibi insana gerekli donanımı sağlayan elde edişlerin yönünü belirleyen tercihleri de haber vermektedir.
Üstelik beşer konumundaki muhatap için, daha ilk adımda; ‘dünya hayatının etkin mimarı’, hemen ardından ise; ‘beklenen adımları atabilecek yetenekte var edilen insan’ unsurunun kendisidir diyebileceğiz. O sebepledir ki, insana verilen değeri anlama adına, kendisinden istenen durumları gerçekleştirebilecek yetenekte halk edilen muhatabın ‘yaratılmışların en şereflisi’ sıfatıyla bilinen insan olduğunun unutulmaması da gerekmektedir. Üstelik insan denilen varlığın bahsedilen işlemi her daim kotaracak donanımda olması, aynı zamanda ondan beklenen adımları atacağı anlamına da gelecektir.
Nitekim yaşadığı ortam gereği kendisine verilen görevi her daim icra edebilecek kapasite üzerinden insanı yaratan Cenâb-ı Hakk, onun için takdir ettiği sorumluluk bilincini ‘istenileni yapabilecek durumda yol alan insana tahsis edilen olası yetenek’ şeklinde işleme aldığı da muhakkaktır. Yine insanı muhatap alan vahiy özelinde açıkça bilindiği kadarıyla, Kâinattaki hemen her şeyden haberdar olan Yüce Allah, dünya üzerinde önerilen olası durumda yol alan kulları hakkında ayırım yapmayacağını da açıkça deklere etmektedir.
Buna göre, insan için öne alınan yegâne basamak, kendisinden beklenen adımları atması anlamına gelen seviyeye yani ‘takva’ bilincine ulaşabilmesidir diyebiliriz. Ancak, işin merkezinde olan Yüce Allah’ın sarih bir şekilde beyan ettiği duruma göre, dünya üzerinde muhatap alınan insana açıkça önerilen husus, yaşarken ‘iyi iş yapma’ tavsiyesi olduğu kadar, bunun yanında, ‘dünden kalan haksızlıkların giderilmesi’ beklentisi olduğu da muhakkaktır. O sebepledir ki, insanın muhatap alınması şıkkı, dünya özelinde doğrudan iş gören yetenek sahibi insana yüklenen etkin bir görev mahiyetindedir demek durumundayız.
Nitekim yalnızca insanı merkeze alan bu adım yüzündedir ki, adına ‘normal işlem’ denilen hususun ‘her daim geçerli olan şartları sağlayacak beklenti’ olduğu da şüphesizdir. Üstelik irade sahibi insana layık görülen bu adım atılacak olursa, tercih edilen âdil tutum üzerinden kolaylıkla gelinen bu aşamada insan ve toplumun yenilen hakları olmadığı da açıkça tespit edilecektir. Ve dahi, yaşanan haksızlıkları çözme adına işleme alınan öneriler için ekstre adımlara başvurmak da mümkün olmayacaktır. Eğer ki, bahsedilen bu durum yaşanılır halde değilse, merkeze alınan insandan istenen en gerekli adım, ‘zaman içinde işler kılınan sağlıksız tutumun onarılması’ yani ‘piyasaya sürülen haksız eğilimleri atılacak gerekli adım kapsamında düzeltme önerisi’ anlamına gelen ‘evrensel istek’ olduğu da şüphesizdir.
Esasında, ‘pozitif ayrımcılık’ denilen yaklaşım, muhatap alınan kesim nezdinde kabul gören genel unsurlarla değil, yalnızca dezavantajlı konumda yaşam sürdüren şahıs, grup ve de kesimlerle ilgili durumdaki gerekli adımın kendisidir diyebiliriz. Bu sebepledir ki, adına ‘ayrımcılık’ denilen bu işlem, zaman içinde açıkça temaşa edilen ‘yanlışın düzeltilmesi’ bağlamında fiiliyata dökülen beklenti hatta basamak durumundaki eylemin de adı olmaktadır. Ve dahi, zaman içinde öne alınan bu davranış biçimi, ‘zorunlu adım’ konumunda öne çıkan yaptırım durumundaki tavsiyenin kendisi olduğu da muhakkaktır.
Üstelik dünyanın emanet edildiği insan ve toplumu muhatap alan bu öneri kümesi, ‘dünden kalan haksız tutumun normalleştirilmesi’ anlamına gelen ‘Tanrısal istek’ hükmündeki gerekliliğe de kapı aralamaktadır. Ayrıca, hem ‘olumlu adım’ anlamındaki gereklilikten bahseden ‘pozitif’ ifadesi, hem de normal alanın dışına çıkan ‘ekstra’ durumdan bahseden ‘ayrımcılık’ lafzı, insan ve toplumun olası hedeflerini ortaya koyan istendik davranış biçimlerini tanımlamaktadır demek de mümkündür.
O sebepledir ki, vahiy denilen ‘hatırlatma’ kümesi, insan ve toplumun uzun süredir tecrübe ettiği yanlış tutumları iyileştiren uyarı ve de istek mekanizmasıdır diyebiliriz. Buna göre, işin merkezinde yol alan insan için ‘gerekli adım’ bağlamında öne alınan bu aşama, etkin varlık konumunda halk edilen insan ve toplumun muhatap alındığı yaşamsal sürecin zorunlu basamağı hükmündedir dememize de her dem imkân sağlanmaktadır.
Ve dahi, yaşanılası formda yaratılan dünyanın emanet edildiği etkin varlık konumunda yol alan bizler için ‘gerekli adım’ bağlamında işleme giren ‘ayrımcılık’ ilkesinin zaman içinde ‘pozitif ayrımcılık’ denilen adımla beraber yol aldığı da kuşkusuzdur. Eğer ki, insan ve toplum için ‘zorunlu basamak’ durumunda olan bu adım atılmayacak olursa, gücü elinde bulunduranların zaman içinde kendilerini haklı çıkaracak tutumu ‘evrensel doğru’ ve de ‘külliyen haklılık’ mabedinde sisteme taşıyacakları ve de taşıdıkları da açıkça görülmektedir.
Bu yüzden ki, Yüce Allah’ın doğrudan muhatabı olan insan için merkeze taşınan adımlardan birisinin, ‘dünden miras alınan haksız tutumları aşama aşama düzeltme isteği olduğu şüphesizdir’ demek zorunluluğu da bulunmaktadır. Adına ister ‘ayrımcılık’ denilsin, isterse de ‘gerekli adımın işleme alınması’ ismi verilsin, ‘uzun süredir aktif durumda olan yanlışı düzeltme’ anlamına gelen istek ve de uyarı sistemine ‘pozitif ayrımcılık’ denilmektedir diyebiliriz.
Neticede ise, yaşanan zamanın eksik ve de yanlış kabullerini normale taşıyan haksız duruma dikkat çeken bu isteğin; hem dünden haber veren yönüne, hem de yaşanan hayatın gerekli adımlarından olan normalliğe kapı araladığı da şüphesizdir demek durumundayız. Eğer ki, insan ve toplumu yeniden inşa eden bu adım atılacak olursa, din denilen öneri kümesinin zaman içinde insana pozitif katkı sunan ‘Tanrısal beyan’ olduğu da kolaylıkla anlaşılabilecektir.