Yeryüzü…
İnsan…
Hayvan…
Bitki…
Bunların ne olduğunu bilmeden büyüyen çocuklarla aynı havayı solumak da varmış kaderde ya da onların hücrelerine verilen havalandırma; bizim ise ormanların arasından geçerken aldığımız hava…
Kuş görmeden büyüyen çocuk bilir midir masallar âlemini ya da o işkence ve zulmün merkezini mi zanneder masal diyarını.
Burnumuzun dibinde siyonist akıl bile şaşırıp kalmışken, şeytanın dudağı uçuklamışken, sahi zihin nasıl bu kadar karanlığı tasarlar diye kafayı yercesine düşünürken; Rabbim elbet hesap soracak düşüncesi su serpiyor gönüllere.
Çocukken Sosyal Bilgiler Dersinde bol bol komşu ülkelerin adını dinlerdim ama hiçbiri o zaman mülteci değil, hiçbir yerde savaş yoktu.
Ekranlardan hatırladığım tek şey Hizbullah adı altında belli bir kesimi göstererek İslam fobiyi zihinlere işlemekti; hem de Müslüman halkın yoğun yaşadığı Türkiye’de.
O zaman ekonomik kriz vardı, ülke fakirdi. Sonra birden kalkındık borçlarımızı sildik. Dinimizi rahat yaşadık oh be diyecekken hop komşuların evine bombalar atılmaya başlandı. Önce Irak, sonra Arap Baharı ile Ortadoğu ve nihayetinde Suriye.
Şimdi dönüp bakıyorum da fakir ama komşusu evinde uyuyan ülkem mi; yoksa zengin ama komşusu yeraltına ve yeryüzüne sığamayan mülteci diye diyar diyar gezen ülkem mi?
Bazen insan hep çocuk kalsam der ya… Bugünlerde istediğim şey tam da bu. Hep çocuk kalsak da şu zalimlerin zulmünü görmesek, çocuk dünyamızda hayaller kursak, rüyalarda uçup yorulsak…
Yerin yedi kat altını merak eden akıl orada yaşamaya mahkûm olur inşallah. İnsanları pres makineleriyle ezen akıl kendi eliyle kendini ezer inşallah. Öleceğini bile bile hapishane duvarlarına resim çizen, ayet yazan, yalvaran ve yakaran o nefesler cennetle müjdelenir inşallah. Kuran’ı kalbine nakşedip her zulümde ona sığınan tüm nefesler huzurla ahirete gitmiştir inşallah.
İnsan bazen sadece bakıyor ve bakınca kör gibi yaşamış olduğunu anlıyor. Çığlığı duyuyor ama cevap veremediği için sağır olduğunu kabul ediyor. Başını eğiyor ve gel düşman ben zaten bitmişim diyor.
Ümmet olarak konfora o kadar çok alıştık ki bu ateş bize dokunmayacak diye huzurla uyuyoruz.
Dokunacak dostlar bu ateş bizi de yakacak. Belki bir söz belki bir harf bize, davamıza, sevdamıza şahitlik eder diye ümit ediyor; kalemi kâğıdı bırakmıyoruz.
Siyonizm güçten anlar sözünü ikrar ediyor, tükenecekleri anı can-ı gönülden görmeyi temenni ediyoruz. Artık gözleri kulakları açmanın ve başını dik tutmanın zamanı gelmedi mi? Kudüs davasını okumanın ve yazmanın zamanı gelmedi mi?
“Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum! Tek isteğim benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır. Şeyh Ahmet Yasin
Son nefesime kadar yazmayı nasip etsin Rabbim.
Özgür Filistin’de buluşmak duasıyla…
Selam ve dua ile…