Sevgili okurlarım,
Bugün içimden sizlerle hayatın en temel gerçeklerinden biri üzerine konuşmak geldi. Bazen karanlıklar içimizi sarar, umutsuzluk kapımızı çalar, haksızlıklar canımızı yakar. Ancak tüm bunlara rağmen ışığı içinde taşıyanlar için her zaman bir umut vardır. İşte bu yazımda, karanlık ne kadar büyük olursa olsun aydınlığın her zaman kazanacağını anlatmak istiyorum. Umarım bu satırlarda kendinizden bir şeyler bulur, yazımı beğenirsiniz.
Hayat bazen ansızın karanlığa bürünür. Bir haksızlık, bir umutsuzluk, bir yalnızlık… Tıpkı gökyüzüne çöken bir gece gibi, farkına bile varmadan çevremizi sarar. Kimi zaman bir sözle kırılır yürekler, kimi zaman bir suskunluk daha derin yaralar açar. Ama karanlık ne kadar büyük görünürse görünsün, içinde bir ışık taşıyanlar için her zaman bir umut vardır. Çünkü bir mum alevi bile olsa, o karanlığı boğmaya yeter.
İyilik ve umut, en zorlu zamanlarda bile insanın en büyük dayanağıdır. Adaletsizlik ve vicdansızlık dev duvarlar gibi yükselirken, dürüstlükle dimdik duran bir insan, o duvarlara ilk çatlakları açar. Çünkü iyilik bulaşıcıdır; bir tebessüm bir başka tebessümü doğurur, bir iyilik bir başka iyiliğin başlangıcı olur. Kimi zaman en büyük cesaret, yalnızca insan kalabilmektir. Kötülüğün karşısında boyun eğmemek, bir başkasının yükünü hafifletmek için el uzatmak… İşte asıl aydınlık budur.
Dürüstlük ve vicdan, rüzgârda savrulan bir yaprak değil, fırtınalara direnen bir çınardır. Ne kadar güçlü eserse essin rüzgâr, kökleri sağlam olan bir çınar yıkılmaz. İnsan da öyledir; ne olursa olsun, kimseye zarar vermemeli, haksızlık yapmamalı, adaletin yanında durmalıdır. Çünkü her söz unutulsa bile vicdan, insanın içinde sonsuza dek yankılanır.
Öyleyse, ne kadar karanlık olursa olsun, bir mum alevi gibi yanmaya devam etmeliyiz. Çünkü aydınlık varsa, umut da vardır. Ve unutma, umut her zaman kazanır.
Bir dahaki yazımda yine faydalı, güncel ve ilham veren konularla buluşmak dileğiyle… Sevgiyle kalın!