Anadolu irfan ve hikmetinin 20. Yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri kabul edilen Âşık Veysel’in dünyaya geliş hikayesi de ilginçtir. Annesi Gülizar Ana, Sivrialan dolaylarındaki Ayıpınar merasında koyun sağhttps://www.medya90.com/haber/balikci-kenan-ekrem-imamoglu-esnafi-ezip-geciyor-13057.htmlmaya giderken sancısı tutmuş, oracıkta dünyaya getirmiş Veysel’i. Göbeğini de kendisi kesmiş, bir çaputa sarıp yürüye yürüye köye dönmüştür. Bu olay o dönemlerde birçok çocuğun kaderiyle aynıdır neredeyse. Yörede Veysellere “Şatıroğulları” derlermiş. Babası “Karaca” lakaplı, Ahmet adında bir çiftçidir. Âşık Veysel’in dünyaya geldiği dönemlerde, Anadolu’da birçok yerde görülen çiçek hastalığı Sivas yöresini kasıp kavurmaktaymış bu hastalık sebebiyle kendinden önce dünyaya gelen iki kız kardeşi yaşamlarını yitirmiştir.
Yedi yaşına geldiğinde 1901’de Sivas’ta çiçek salgını yeniden yaygınlaşır; o da bu hastalığın pençesine düşer. Çiçek hastalığı nedeniyle sol gözünde çiçek beyi çıkar, sağ gözüne de perde inmiş ve o gün artık dünya başına zindan olur. Babası oğlunu tedavi ettirmek istese de mümkün olmamıştır. Aksilik bu ya yine bir gün köyde inek sağarken babası yanına gelmiş. Âşık Veysel ansızın dönüverince; babasının elinde bulunan bir değneğin ucu öteki gözüne saplanmış ve diğer gözü de akıp gitmiş işte o günden sonra hiç göremez olmuş.
Babası tekkeyle içli-dışlı ve şiire meraklı olunca oğlu Veysel’in dertlerini birazcık da olsa unutması düşüncesiyle ona bir saz alır verir eline. Halk ozanlarından da şiirler okuyup, ezberleterek avutmağa çalışmaya başlamış oğlunu. Babasının arkadaşı olan Divriği’nin köylerinden Çamışıhlı Ali Ağa’dan ilk saz dersleri almaya başlayan Âşık Veysel böylece karanlık dünyasını aydınlatmaya da başlamış. Sazı elinde hem kendini avutup hem de dile getirdiği şiirlerini sazıyla seslendirmeye başlamış.
Âşık Veysel, 1930 yılında Sivas Maarif Müdürü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer ile kendisi tarafından düzenlenen şairler gecesinde tanışır. 1933’ten sonra, eski gezginci âşıklar gibi, elinde sazı ile hemen hemen bütün yurdu dolaşan Âşık Veysel bir ara Köy Enstitülerinde saz öğretmeni olarak da görev yapmıştır. İlk şiiri, Cumhuriyet’in 10. yıl dönümünde Atatürk için söylediği destandır. İlk şiir kitabı olan Deyişler 1944’te Ankara’da Halkevleri Genel Merkezi’nce yayımlanmış, şiirlerini daha sonra Sazımdan Sesler isimli kitabında toplamıştır. Bütün şiirlerini bir araya getirdiği Dostlar Beni Hatırlasın kitabı son kitabıdır.
1952 yılında İstanbul’da adına büyük bir jübile düzenlenen Âşık Veysel’e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “ana dilimize ve millî birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı” özel bir kanunla vatanî hizmet tertibinden aylık bağlanmıştır. Sağlığında, şiirlerini çalıp söylediği plakların yanı sıra “Karanlık Dünya” isimli kendisinin ve köyünün görüntülendiği bir de film yapılmıştır.
Sazında, sözünde usta olduğu gibi nükteli sözleri ve hazır cevaplılığıyla da usta olan Âşık Veysel halkın sesi olmayı başarmış milletin gönlünde kendisine yer bulmuştur. Âşık Veysel, Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli ve Hz. Mevlana’dan tevarüs eden tasavvufi birikimi Anadolu’da devam ettiren bu kültürel bağı sürdüren bir kimliğe sahip olmuş, eserleriyle sadece Anadolu halkının değil bütün ülkenin sevgisini kazanmıştır. Kendisine olan bu sevgi bugün bile hala artarak devam etmektedir. Eline saz alan mutlaka onun eserlerine yer verir.
21 Mart 1973 yılında doğduğu köy olan Sivrialan’da vefat eden ve aynı yerde toprağa verilen Âşık Veysel’i dünyaya tanıtma adına 2023 yılında Unesco tarafından Âşık Veysel Anma ve Kutlama Yılı ilan edilmiştir. Bu vesile ile Âşık Veysel’in coğrafi sınırlarımızı aşarak bütün dünya tarafından tanınması ve bilinmesi sağlanılmıştır. Vefatından sonra evi, içindeki bütün eşyaları ile korunarak müze haline getirilmiş ve ölüm yıl dönümlerinde köyünde yapılan törenlerle anılmaya başlanmıştır. Bu yıl 51. ölüm yıldönümü kutlanacak olan ülkemizin birlik çimentolarından biri olan Âşık Veysel’i rahmet ve minnetle anıyorum.
Âşık Veysel içinden çıktığı halkın sesi olmayı başarmış, eserlerinde yaşama sevinciyle hüznü, iyimserlikle umutsuzluğu iç içe geçirmekle milletimizin sevgisine mazhar olmuştur. Kimseye fikren teslim olmamış, duygu ve düşüncelerini pervasızca ve cesaretle her daim seslendirmiştir. Bir felsefe alimi değildi ancak halk feylesofuydu. Gösterişten uzak, irfan sahibi birisiydi. Yazımı ömrü boyunca birlik ve beraberlik ruhunu, kardeşlik hissini türkülerinde seslendiren Âşık Veysel “Ben Giderim” şiirindeki bir dörtlük ile tamamlamak istiyorum.
“Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın.
Dostları ve sevenleri onu hiçbir zaman unutmayacak. Adı hep dillerde dolaşacak, şiirleri gönüllerde yer tutacak. Nesillerden nesile.