Sevgili dostlar,
Bugün sizlerle, modern hayatın koşturmacası içinde kaybettiğimiz bir şeyi konuşmak istiyorum: İnsanlığımızı. Evet, belki biraz iddialı bir cümle oldu, ama eminim ki bu satırları okuyan her biriniz, içten içe bunu hissediyorsunuz. Zamanın hızına yetişmeye çalışırken, bir yandan da ruhumuzun geride kaldığını fark ediyoruz. Peki, bu durumda ne yapmalıyız?
Bir düşünün, en son ne zaman bir dostunuzla gerçekten göz göze geldiniz? Ya da bir çocuğun başını okşadınız, bir komşunuzla paylaştığınız bir kahvenin tadını çıkardınız? Modern hayat bize her şeyi sunarken, belki de en değerli şeyleri elimizden aldı: Samimiyetimizi, insanlığımızı, birbirimize dokunma cesaretimizi…
Teknoloji, bizi birbirimize bağladığını söylüyor. Ama gerçekten öyle mi? Cep telefonlarımız, sosyal medya hesaplarımız, mesajlaşma uygulamalarımız… Hepsi birer bağlantı aracı, evet. Ama bu bağlantıların kaç tanesi gerçekten kalpten kalbe? Kaç tanesi, bir dostun elini tutmanın verdiği o sıcaklığı hissedebiliyor?
Bir vakitler, insanlar birbirine dokunurdu. Bir tebessüm, bir selam, bir çocuğun gülüşüne ortak olmak… Bunlar, insanlığın en saf halleriydi. Şimdi ise, ekranlara sıkışmış duygularla yetiniyoruz. Bir “beğeni” butonuna basarak sevgimizi gösterdiğimizi sanıyoruz. Ama gerçek sevgi, bir beğeni butonunun ötesinde bir yerde saklı. O, gözlerin içine bakmakta, bir dostun omzuna dokunmakta, bir çocuğun gülüşüne ortak olmakta saklı.
Peki, ne oldu da bu kadar uzaklaştık birbirimizden? Belki de zamanın hızına kapıldık. Belki de teknolojinin bize sunduğu “kolaylıklar” yüzünden, asıl önemli olan şeyleri unuttuk. Ama unutmayalım ki, insan sadece sahip olduklarıyla değil, paylaştıklarıyla zengindir. Bir dostun elini tutmak, bir komşuya kapıyı aralamak, sevgiyle dinlemek ve susmak… İşte bunlar, ruhumuzu besleyen asıl kaynaklar.
Belki de bu çağda, durmayı öğrenmeliyiz. Bir nefeslik sükûnetle gönlümüzü dinlemeli, bir anlık tebessümle birbirimizi iyileştirmeliyiz. Çünkü zaman akar gider, ama kalpten kalbe uzanan köprüler daimidir. Bu köprüler, bizi birbirimize bağlayan en güçlü bağlardır. Onları korumak, beslemek ve yaşatmak, hepimizin elinde.
Sevgili dostlar, bu yazıyı kaleme alırken, aslında hepimizin içinde bir yerlere dokunmak istedim. Çünkü biliyorum ki, her biriniz bu satırları okurken, kendi hikâyenizi hatırladınız. Belki de içinizden, “Evet, ben de bunu hissediyorum,” dediniz. İşte tam da bu yüzden, bu yazıyı sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü biliyorum ki, kalpten kalbe uzanan köprüler, hepimizi birbirimize bağlıyor.
Bir sonraki yazıda buluşmak ümidiyle, sevgiyle kalın. Unutmayın, en güzel bağlar, paylaştıklarımızla kurulur. O yüzden, bir dostunuzun elini tutun, bir tebessümle selam verin ve kalbinizi açık tutun. Çünkü gerçek zenginlik, ruhun inceliğinde saklıdır.
Tekrar görüşmek dileğiyle, hoşça kalın.