Seçmenin bir önceki İç işleri Bakanı Ak Parti İstanbul milletvekili Süleyman SOYLU ‘ya duyduğu özlem ve sevgi her sıkça dillendirilmeye başlandığında foncularda paniklemiş bir üslupla saldırı ve itibarsızlaştırma gayreti başlıyor.
Malum gazetelerden birinde yine bir vasıfsıza itibar kazandırıp, gelmiş geçmiş en başarılı içişleri bakanlarından birini itibarsızlaştırma çalışması vardı.
Önce fondAŞ gillerin cevabını bildikleri sorularına bir cevap daha vermek gerek sanırım … Gerçi kendi kanlarından bir gazeteci arkadaşımız İbb ‘nde işten atımlar başladığında muhatabına terörle ilintileri yok ise işten atımların neden yapıldığını sormuş muhatabı da kendisini mahkeme yerine koyup işten atılanların terörle iltisaklı olmadığı yönünde karar veremeyeceğini söylemişti ama neyse. Yani “cevap” o günlerde yapılan işten atımlarda gizli idi esasen. Yani İBB’de teröristler vardı ve bir kısmı, bu husus resmiyete bağlandığı için işten çıkartılmıştı. Sonrasında ise soruşturmalar devam etmişti. Dolayısı ile neymiş, Sn. Soylu görevi sırasında yapması gerekeni yapmıştı, değil mi?
Gelelim konunun iki yıl sonra ortada makul bir neden yokken tekrar “kent yozlaşısı” ortağı vekiller ve medya ayağındaki “ortileri” ile neden gündeme taşındığını irdelemeye… Görünmeyen elleri görmezden gelir, sadece görünmeyen sebeplere odaklanırsak ve bu olanların halihazırda kayyum atamalarından sonra olduğunu düşünürsek paniğin kayyum atamalarının başka yerlere sıçrayıp genişlemesinden duyulan korku ile başladığı varsayılabilir. Yani beklenti büyük;)) Diğer neden; uzun süredir dillendirip yazdığımız bir gerçek zaten… Sn. Süleyman SOYLU’nun bu yönde hiç bir girişimi ve beyanı olmasa da en önemli neden siyasi bir ön alma ve korku linçi… Bu arada Sn Soylu’yu kendisine yöneltilen saldırı içerikli soruya usulen değil SUHULEN (suhuletle) verdiği nazik cevap için de kutlamak gerek. Bunca haksız ve orantısız saldırıya bu kadar haklı iken bu kadar derli toplu nazik bir cevap vermek herkesin harcı değildir çünkü. Ve bence asıl vurucu cümle son cümledir ki mesnetsiz tüm iddiaları gereğince karşılayan, kötülüklerini yalanla örtenleri de görebilen “Allah ; herşeyi görüyor!” Ne mutlu inananlara ki bu cümleyi ancak O’nun adaletinin kusursuzluğunu bilen insanlar kurabilir.
Bir de işin “görünmeyen eller” kısmı var… Ayna gibi ortada olanlar malum… Sözde sözcüler ve sözde yazarlar… Ama onların önüne ot atan elleri görmek gerek pazılı tamamlamak için. Hiç bir şey nedensiz değildir çünkü. Seçim başarısızlığının ardından Kılıçtaroğlu’nu destekleyen CHP'li Tolgahan Erdoğan ne demişti hatırlayalım: “Sosyal Medyada troll orduları kurarak, medya, youtuber, sosyal medya haber siteleri ve gazeteciler ile iltisaklı çalışan bunların üzerinden dezenformasyon yapan, insanlara itibar suikasti gerçekleştiren , toplum üzerinde algı, siyasilere yönelik itibar suikastliğine varana kadar operasyon çeken, İstanbul Planlama Ajansı (IPA) ve Ankara'da Mekik Plazadan yönetilen bu ekipler derhal çökertilmelidir.” Bunların İmamoğlu lehine çalıştığı da o dönem bu ciddi iddialar arasındaydı. Yani mega kentlerin “başganları” “itibar” yapmak için sadece konserleri kullanmıyor bittabi… Asrın gücü medyayı ve tüm zamanların kılıcı; kalemi de kullanıyorlar. Ancak ne kadar etik kullandıkları tartışılır.
Bir de bunların küresel karar vericileri vardı hatırlıyor musunuz? Adaylıklar konuşulurken “bizim adayımızı uluslarası karar vericiler belirleyecek “ demişti CHP Hatay Belediye başkanı o dönemde . Cidden dedi bunu … Savaşın daha doğrusu bu sistematik saldırıların içinde dışarıdan olan unsurlar belki içerideki cepheden daha baskın yani.
Bunlar stratejik güç savaşları bunu kabul etmek gerek, ancak her savaşın da onurlu kuralları olması gerek. Hele savaş tek yönden tek yöne süreğen saldırılardan ibaretse!!!! Sadece savunma halinde olan bir tarafa orantısız ve devamlı saldırmak savaş değil tacizdir.
Kaldı ki İBB de çalıştığı idari adli makamlarca tespit edilmiş teröristlerin büyük bir kısmının işten atıldığını, bu kişilerin kent uzlaşısı kapsamında verilen sözler nedeniyle mevcut belediye başkanı tarafından işe alındığını bile bile, göre göre böyle de bir konuşma yapılır mı ne bileyim? PES DOĞRUSU….
Bizim oralarda böylelerine “hem kel hem fodul" derler!!!