Bundan önce On Birinci Sözde bir temsil ile bir hakikat ortaya koyularak alemin şifresini çözme konusu ele alınmıştı. Risale-i Nur, Sörler eserine müracaat edilebilir. Konuyu incelemeye devam ediyoruz:
Sonra aktar-ı memleketindeki (memleketin dört bir yanındaki) ahali (halk) ve raiyetini (vatandaşlarını),
seyre ve
tenezzühe (gezintiye) ve
ziyafete davet etti.
Sonra bir yaver-i ekremine (çok değerli, yüksek rütbeli memuruna)
sarayın hikmetlerini (herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olmasını) ve
müştemilâtının manalarını (içindekilerin anlamlarını) bildirerek
onu üstad ve tarif edici tayin etti (öğretmen ve tanıtıcı olarak belirledi).
Tâ ki, sarayın Sâni’ini (sanatkârını),
sarayın müştemilâtıyla (içindekileriyle) ahaliye tarif etsin ve
sarayın nakışlarının rumuzlarını (sembollerini) bildirip,
içindeki san’atlarının işaretlerini öğretip,
derûnundaki (iç yapısındaki) manzum (düzenli) murassa’lar (değerli mücevherller, süslenmeler) ve
mevzun nukuş (ölçülü işlemeler) nedir?
Ve ne vecihle (yönüyle) saray sahibinin kemalâtına (üstünlüklerine) ve
hünerlerine (maharet ve inceliklerine) delalet (işaret) ettiklerini,
o saraya girenlere tarif etsin (tanıtsın) ve
girmenin âdâbını (edep ve görgü kurallarını) ve
seyrin merasimini (törenini) bildirip,
o görünmeyen sultana karşı marziyatı (hoşa giden, razı olunan şeyler) dairesinde
teşrifat merasimini (kabul, protokol törenini) tarif etsin.
İşte o muarrif üstadın (tarif edici, tanıtıcı hocanın, öğretmenin)
herbir dairede birer avenesi (yardımcısı) bulunuyor.
Kendisi en büyük dairede şakirdleri (öğrencileri) içinde durmuş,
bütün seyircilere şöyle bir tebligatta (bildirimde) bulunuyor. Diyor ki:
“Ey ahali (halk)!
Şu kasrın (köşkün, sarayın, büyük ve süslü konağın) meliki olan seyyidimiz (sahibi olan efendimiz),
bu şeylerin izharıyla (ortaya çıkarmayla) ve
bu sarayı yapmasıyla,
kendini size tanıttırmak istiyor.
Siz dahi onu tanıyınız ve güzelce tanımağa çalışınız.
Hem şu tezyinatla (süslemelerle) kendini size sevdirmek istiyor.
Siz dahi onun san’atını takdir ve işlerini istihsan (beğenme) ile kendinizi ona sevdiriniz.
Hem bu gördüğünüz ihsanat ile (iyilikler, bağışlar ile),
size muhabbetini (sevgisini) gösteriyor.
Siz dahi itaat ile (emirlerine uymakla) ona muhabbet ediniz (seviniz).
Hem şu görünen in’am (nimetler) ve ikramlar ile,
size şefkatini (karşılıksız sevgisini) ve merhametini gösteriyor.
Siz dahi şükür ile ona hürmet ediniz (saygı gösteriniz).
Hem şu kemalâtının âsârıyla (mükemmel ve kusursuz eserleriyle),
manevî cemalini (Maddeden münezzeh olan Allah'ın zâtının güzelliği gibi, sıfatlarının, isimlerinin güzelliklerini) size göstermek istiyor.
Siz dahi onu görmeğe ve
teveccühünü (ilgisini) kazanmağa iştiyakınızı (şiddetli arzunuzu) gösteriniz.
Hem bütün şu gördüğünüz masnuat (sanat eserleri varlıklar) ve
müzeyyenat (süslemeler) üstünde birer mahsus sikke (özel mühür),
birer hususî hâtem (özel damga),
birer taklid edilmez turra (benzeri yapılamaz nişan) koymakla,
herşey kendisine has olduğunu ve
kendi eser-i desti (el yapımı) olduğunu ve
kendisi tek ve yekta (benzersiz),
istiklal (bağımsızlık) ve infirad sahibi olduğunu (tek başına olduğunu)
size göstermek istiyor.
Siz dahi onu tek ve yekta (benzersiz) ve
misilsiz (eşsiz),
nazirsiz (benzeri olmayan)
bîhemta (benzersiz, eşsiz)
tanıyınız ve kabul ediniz.”
Daha bunun gibi,
ona ve o makama münasip (uygun)
sözleri seyircilere söyledi. (devam edecek)