Son zamanlarda insan iletişiminde dikkat ettiğim konulardan bir tanesi de duygudaşlık yokluğudur. İnsanlar, birbirlerini dinlerken muhatabının sevincine, hüznüne ortak olmuyor; bilhassa birbirini geçiştiren ve birbirinden nefret eder hale geldi.
Karşımızdaki insan bizimle derdini paylaşınca veya paylaşmak istediğinde dikkate almıyoruz. Bu kardeş benimle bir şey konuşmak istiyor veya bir derdi var, derdi ile hemhal olacak birini arıyor, gidip kendisiyle dertdaş olayım, derdi ile hemhal olalım söyleyemiyoruz.
Bilakis haset, kibir gibi nefsin tuzaklarına esir olduk, birinin başına iyi bir şey geldiğinde haset edip kin güdüyoruz, birinin başına kötü bir şey geldiğinde de mutlu oluyoruz. İnsanlarla kardeş olduğumuzu unutup düşmanca tavırlar besliyoruz. Bu yanlış tutumun topluma yansıyan çok kötü yanları da kaçınılmaz olmaktadır. İyi ve güzel tavırlar ortaya koymak şöyle dursun, toplumsal açıdan birbirini görmeye tahammülü olmayan, birbirinin kuyusunu kazan, birbirini küçük düşürmek için fırsat bekleyen garip varlıklara dönüştük.
Bir sıkıntımız olduğunda derdimizin peşinde koşacak, bize yalnız olmadığımızı hissettirecek birinin olmasını çok arzularız değil mi? Problemimizi çözecek birinin olması problemi çözmüş gibi bizi rahatlatmaz mı? Asıl problem bu güzel bakış açısını sıkıntıya düşünce hatırlıyor olmamız ve sıkıntımız geçince tekrardan duyarsız moduna girmemiz, insanların sıkıntısına karşı kendimizi sessize almamız....
Bu kötü gidişattan herkes rahatsız, ilginç olanı ise bu durumdan rahatsız olanların çözüm çabasına girmemesi ve problemin büyümesine destek vermesidir. Buradan anladığım kadarıyla kötü gidişatın oku bize dönünce şikayete ve evhama başlıyoruz, ok başkasına dönünce de sıkıntı yokmuş gibi davranıyoruz.
Peki bu ahlâkî tavır İslam'a uygun mudur? Kendimizi merkeze alıp bize yanlış yapılınca ortalığı yangın yerine çevirenler, söz konusu başkası olduğunda üç maymunu oynamak doğru bir tavır mıdır? Müslüman din kardeşinin derdiyle dertlenen değil miydi? Müslüman bir vücudun organları gibi değil miydi, birinin sıkıntısı bütün müslümanların sıkıntısıymış gibi çözüm çabasına girilmesi gerekmiyor muydu? İnsanların sıkıntısına karşı tavrımız üç maymunu oynamak mı olmalıydı? Yoksa o sıkıntı çözüme kavuşana karar kardeşimizin problemini kendi problemimiz gibi mi bakmamız gerekiyordu?
Bu problemin çözümü insanın kendisinde saklıdır. Bize hangi güzel davranışla yaklaşılmasını istiyorsak bunu kendimizde uygulamamız gerekiyor. Dertdaş, duygudaş bir insan mı arıyoruz, problemimizi çözecek kaliteli ve güvenilir birisinin olmasını mı istiyoruz? O zaman önce kendimizden başlamalıyız, biz böyle kaliteli ve güvenilir bir insan olmalıyız, insanların sıkıntısına dertdaş, duygudaş olmalıyız.
Birinin problemini gördüğümüzde, hissettiğimizde hemen yanına gidip senin için yapabileceğim bir şey var mı diye sormalıyız. Bu problemin çözümü için herkes kendinden başlayarak bir mücadeleye başladığında her tarafta duygudaş olmuş insanların sayısı artmaya başlayacaktır, aranılan güzel ve kaliteli insanlar ortaya çıkmış olacaktır.
Güzel insanlarla güzel bir hayat yaşamak istiyorsak bulunduğumuz yeri güzel kılmak için mücadele etmeye, en güzelini ortaya çıkarmaya mecburuz. Bunu yapmazsak eğer bulunduğumuz yerin ve kişilerin kötülüklerine mahkum kalırız. Karar bizim, ya iyi insanlar olup iyi insanlar yetiştireceğiz ya da kötü insanların yanlışlarına mahkum olup kötülüğü geleceğe aktaracağız.