Bilhassa dinî neşriyat alanındaki bu iyileşme, dikkatle bakılınca hemen fark edilebiliyor. Bu vadide kaleme alınan ve yayımlanan değerli eserlerin bereketi, gözleri ve gönülleri kamaştırıyor, geleceğe dair ümidimizi de ziyadeleştiriyor.
Nurettin Taşkesen, son senelerde yakın tarihimizle, İslam tarihi ve bilhassa Kudüs, Endülüs gibi Müslüman diyarlara dair kaleme aldığı belge romanlarla adını duyuruyor. Mihrabad Yayınları’ndan çıkan kitapları, meraklı okuyucuların geniş ve sürekli ilgisini çekiyor. Yazarımızın bugünlerde Zamanın Müceddidleri isimli farklı bir eseri vitrinlere çıktı. “Yaşadıkları zamanı aydınlatan zirve şahsiyetler” olarak kabul edilen Ömer Bin Abdülaziz, İmam-ı Gazzali, Abdülkadir-i Geylani, Mevlânâ Celaleddin Rumî, Şah-ı Nakşibend, İmam-ı Rabbani, Mevlânâ Halid Bağdadi ve Bediüzzaman Said Nursi, özlü hayatlarıyla, özgün fikirleriyle, seçkin eserleriyle, yaşadıkları devirde toplumun üstündeki güçlü tesirleriyle anlatılıyor. Bir edebiyatçı ve tarihçi olarak kitaplarında tarihî dönemleri ve şahsiyetleri en doğru hâlleriyle aydınlatan yazar, bu eserinde de dinî kimlikleriyle yaşadıkları devirlere mühürlerini vurmuş ve “müceddid” olarak tanımlanmış olan âlimleri ve mutasavvıfları, okuyucuların önüne derinlemesine, ihatalı biçimiyle getiriyor.
Ön söz’de, kitabın fikrî oluşumdan yayın safhasına çıkmasına vesile olan yarım asırlık kadim dostu Haluk İmamoğlu’na teşekkür eden Taşkesen, ‘müceddid’lerin asıl vazifelerini şu ifadelerle izah ediyor: “Hadisi Şerif’te her asırda geleceği bildirilen müceddidlerin; bulundukları çağın maddi ve manevi hastalıklarına tecdit, ıslah, irşad yoluyla çare bulmaları, ümmeti içine düştükleri bunalımlardan kurtarmaları en belirgin özellikleridir. Müceddidler, dinde olmayan şeyleri ortaya atarak yenilik yaptıklarını iddia eden günümüz reformcularıyla karıştırılmamalıdır. Çünkü onlar bid’a denilen Kur’an’a ve sünnete aykırı unsurları dine sokmaya uğraşırken, müceddidler, bid’aları temizleyip, İslâm’ı Asr-ı Saadet’teki saf hâline döndürmeye çalışmışlardır.”
Sekiz öncü şahsiyetin tespitinde “ümmetin sıkıntılı dönemlerini ve getirilen çözümleri göz önüne alarak” seçim yaptıklarını belirten yazar, İslâm âleminin iki büyük tarikatı olan Kadiriye ve Nakşibendiye’nin kurucuları olan Gavs-ı Azam Abdülkadir-i Geylani ve Şah-ı Nakşibend’i anlattığı bölümlerde, menkıbelere de yer veriyor. İmam-ı Gazzali’nin felsefe ve Bâtıni fitne hareketine karşı mücadelesi, Mevlânâ Celâleddin Rumi’nin Moğol istilası ile sarsılan Müslümanların manevi hastalıklarına çare bulması ve İmam-ı Rabbani’nin Hindistan’daki sapık fikirleri çürüterek Nakşiliği yeniden canlandırması, hep bu bakış açısıyla değerlendiriliyor. Son iki asır incelenirken de Mevlânâ Halid Bağdadi ile Bediüzzaman Said Nursi’nin 19. ve 20. yüzyıllardaki bunalımlara nasıl çözüm ürettikleri ortaya konuluyor. ‘Takdim’ini okuduğumuz Haluk İmamoğlu, kitapta her asrın, nifak, küfür ve dalalet fırtınalarına karşı muazzam biçimde direnen inançlı ve cesur önderlerimizin anlatıldığını belirtiyor.
‘Büyük fırtınanın usta kaptanı’ Ömer Bin Abdülaziz ile başlıyoruz. “Beşinci Halife” ve “İkinci Ömer” unvanlarıyla meşhur olan bu zatın Devlet gemisini kayalıklara oturtmadan nasıl selametle yüzdürdüğünün efsanevi hikâyesini okuyoruz. Emevi Saltanatının sancılı yılları anlatılırken Ömer Bin Abdülaziz’in İslam’a uygun hakkaniyetli, adaletli ve ölçülü davranışları önem arz ediyor. Bilhassa idarecilerin bu örnek hayattan alacakları mühim dersler vardır. İslâm’ın üzerindeki Bâtıni gölgesini ve felsefe şüphesini kaldıran ve ‘Hüccetü’l İslâm’ olarak kabul edilen İmam-ı Gazzali ise inanç semamızdaki bir başka parlak yıldız. Moğollar’ın ve Haçlıların hücumlarına maruz kalan Müslümanların yaşadıkları acılar. Ve bir mutasavvıf âlimin eserleriyle bir toplumu ayakta tutuşu! “Dünyaya ihtiyacın kadar bağlan, kalpten sevme. Nasibin ne ise gelir, üzülme.” diyen Gavs-ı Âzam Abdülkadir-i Geylani de İslam âleminin güneşi…
Abide şahsiyetler anlatılırken yaşadıkları dönemin diğer uleması, fakihleri ve sultanları da dile getiriliyor. Bu mukayeseli ve ufuklu anlatım, neredeyse İslam tarihini muhtasar hâliyle önümüze seriyor. “Mum olmak kolay değildir. Işık saçmak için önce yanmak gerekir.” diyen Gönüller Sultanı Mevlânâ Celâleddin Rumi’yi bugün herkes tanıyor. Şah-ı Nakşibend, Muhammed Bahâeddin Buhari ve Müceddid-i Elfisani İmam-ı Rabbani, diğer bölümler. Halidiyye’nin kurucusu Mevlânâ Halid Bağdadi ile Risale-i Nur’un müellifi Said Nursi son iki kısmı teşkil ediyor. Yazar, “İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi: Hâlık-ı kâinatı tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir.” diyen Bediüzzaman’ı, destansı hayatı, vatanperverliği, yaşadığı çileler, yazdığı risaleler ve iman hizmetindeki mücadeleci ruhunu yansıtıyor. İstifade ederek okuduğum eser, önemli bir boşluğu dolduruyor, tavsiye ediyorum. (Folıant Yay.)