Her defasında geçmişe olan özlem bu ayda daha da belirginleşir. Ağız alışkanlığı hâline gelen "Nerede o eski Ramazanlar?" cümlesi, bu sene de en çok söylenenlerden biri oldu. Sorular aynıydı, geçen yıl geçti ama cevaplar değişmedi:
"Sakız orucu bozar mı?"
"Diş fırçalamak orucu bozar mı?"
Her yıl bu soruları soranlar değişse de dediğim gibi, cevaplar hep aynıydı.
Mesela; iyilik yapmak orucu bozmaz, gülümsemek orucu bozmaz, insan olmak orucu bozmaz, kul hakkı yememek hiç bozmaz, Allah için birini sevmek orucu hiç bozmaz. Domuz eti yemekten o kadar çok korkarız ama kul hakkı yiyince umurumuzda olmaz. Zina etmekten korkmayanlar, kirli gezmekten o kadar çok korkarlar ki hemen abdest alırlar. Bir müşteriyi kandırmayı ticari zekâ sayarlar ama bir fakiri doyurmayı akıllarına bile getirmezler. Binlerce lira verip bir kadını soyundururlar ama üç kuruş verip bir yetim çocuğu giyindirmezler. Sonra da "Nerede o eski Ramazanlar?" derler.
Eskiyen zaman değil, dünya aynı dünya, insan aynı insan… Eskiyen ahlak, eskiyen edep ve haya.
İftardan önce evlerde hazırlıklar başlar, yemek kokuları her yana dağılır. Canımızın çektiği ne varsa hazırlatır, sofraya koydururuz. Peki, hiç sofrası olmayan, orucunu açamayacak kadar evinde gıdası olmayanları düşünür müyüz? Bir kap yemeği kimsesizlere, bekar öğrencilere göndermeyi akıl edebilir miyiz?
"Ramazan ayı gelince, cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulurlar."
Bu hadis-i şerif gösteriyor ki Ramazan ayında iyi işler yapıp kötülüklerden sakınan mümine cennetin kapıları açılır, cehennemin kapıları kapanır. Oruç sayesinde nefsine hâkim olup şeytana uymadığı için de şeytanın eli kolu bağlanmış ve etkisiz hâle gelmiş olur. Mecazi olarak zincire vurulur, yoksa şeytan zincirdeyken işlenen bunca kötülüğün ve günahın mümessili yine insandır, şeytan değil.
Mümin, niyetli bir Ramazan yaşamaya kararlı olmalıdır. Burada oruç tutmak için gerekli olan niyetten söz etmiyorum. Merkezi Allah rızası olan bir niyeti kastediyorum. İnsanlığa yapılacak iyilikten bahsediyorum. İnsan bildiklerini değil, inandıklarını yaşar.
Diğer bir ifadeyle; kafasındakini değil, kalbindekini yapar. Bizler kafamızdaki dini bilgileri kalbimize indirebilirsek, ancak o zaman onları yaşayabiliriz. İşte, bilginin imanlaşması bu demektir. Bugün salt bilgiden ziyade kuvvetli imana ihtiyacımız var. Şeytanların zincire vurulduğu Ramazan ayında, her mümin sahip olduğu İslami ve doğru bilgileri kalbine indirip hayata geçirmelidir.
Ramazanlar, bunun için önemli fırsatlardır. Sabahtan akşama kadar aç kalmak Allah’a bir fayda sağlamaz. Açlık ve yokluk hissederek kendinden kötü durumdakileri hatırlamak ve onlara yardım etmek gerekir. Ramazan'da yaşanan açlık süresi, irade dışında beden sağlığı için de çok önemli bir olgudur.
Japon bilim insanı Yoshinori Ohsumi, hücrelerin kendilerini arındırmaları ve yenilemeleri üzerine yaptığı araştırmalarla Nobel Tıp Ödülü kazandı. Otofaji adı verilen bu mekanizma, vücudun geri dönüştürme sistemini çalıştırarak bozulan hücreleri temizler ve bunlardan enerji elde edilmesini sağlar. Bu süreç, vücudu kanser ve diyabet gibi hastalıklardan korur.
Bu keşfi yapan Yoshinori Ohsumi, Müslümanların tuttuğu orucu araştırarak bu sonuca ulaştı. Oruç tutan bir kişide sağlık açısından büyük değişimler meydana gelir, adeta vücuda reset atılır. Oruç, hem manevi hem de bedensel olarak sayısız faydaya sahiptir. Buna rağmen hâlâ insanlar, "Sakız çiğnemek orucu bozar mı?" sorusunun cevabını arayarak zamanlarını boşa harcıyorlar.
Kıymetli okurlarım, aç karnımızı değil, aç olanların karnını doyurarak iftar edelim. Paylaşarak ekmeklerimiz çoğalır. Önce gözleri, sonra karınları doyurmak lazım.
Allah ibadetlerimizi kabul etsin. Hoşça kalın.