Ramazan’ın Ruhu: İsrafın Gölgesinde Kaybolan Anlam
Sevgili okuyucularım, sizlerle buluşmanın mutluluğunu bir kez daha yaşıyorum. Ramazan ayına sayılı günler kala, kalplerimizi ve ruhlarımızı bu mübarek aya hazırlamanın heyecanını hep birlikte hissediyoruz. Ramazan, manevi bir arınma, sabır, şükür ve paylaşma ayıdır. Ancak geçmiş Ramazanlarda, bu mübarek ayın ruhunu zedeleyen görüntülere şahit olduk. Özellikle, yakın zamanda yaşadığımız büyük acılar ve kayıpların ardından, bu tür manzaralar daha da derin bir üzüntüye sebep oluyor. Binlerce insanımız evsiz, yoksul ve açken, lüks otellerde, şatafatlı iftar sofralarında israfın kol gezdiğini görmek, Ramazan’ın özüyle ne kadar tezat oluşturuyor, değil mi?
Bu Ramazan, geçmişte yaşadığımız bu tür olumsuzlukları tekrarlamamak için hep birlikte uyanık olmalıyız. Kendimizi sadece bedenen değil, ruhen de Ramazan’a hazırlamalıyız. Geçmiş Ramazanlarda, israfın ve gösterişin gölgesinde kalan iftar sofralarına şahit olduk. Ancak bu Ramazan, bu tür davranışlardan uzak durmalı, Ramazan’ın ruhunu yaşatmalıyız. Paylaşmanın, şükrün ve kanaatin ön planda olduğu bir Ramazan geçirmek için hep birlikte çaba göstermeliyiz.
Oruç: Aç Kalmanın Ötesinde Bir Terbiye
Oruç, bedensel bir açlıktan çok daha fazlasıdır. O, ruhumuzu terbiye eden, bizi bencillikten uzaklaştıran ve başkalarının halini anlamamızı sağlayan bir ibadettir. Aç kalmak, sadece midemizin boş olduğunu hissetmek değil, açın halini anlamak, yoksulun çaresizliğini hissetmektir. Peki, bu hisleri, lüks restoranlarda, binlerce lira harcanarak hazırlanan iftar sofralarında bulabilir miyiz? Maalesef, bu tür davetler, Ramazan’ın ruhunu öldürüyor. İsrafın kol gezdiği, gösterişin ön planda olduğu bir iftar sofrası, orucun bize öğretmek istediği değerlerle ne kadar bağdaşıyor?
Ramazan: Paylaşma ve Şükür Ayı
Ramazan, paylaşmanın, şükrün ve kanaatin ayıdır. Bu ayda, ellerimizdeki nimetleri başkalarıyla paylaşmayı öğreniriz. Bir lokma ekmeğin kıymetini anlar, israftan kaçınırız. Ancak, günümüzde maalesef bu değerler unutulmuş gibi. 101 çeşit kahvaltılar, sınırsız yemekler, lüks otellerde verilen ziyafetler… Bu sofralarda harcanan paralarla kaç ihtiyaç sahibi ailenin ihtiyaçları karşılanabilir? Kaç evsiz insan başını sokacak bir çatı bulabilir? Bunları düşünmek, Ramazan’ın bize öğretmek istediği değerleri hatırlamak için bir fırsattır.
Suskunluk Değil, Harekete Geçme Zamanı
Sevgili dostlar, oruç tutup aç kalmak, eğer zulme karşı susuyorsak, bu bir açlık değildir. Bu, sadece bir suskunluktur. Ramazan, bize susmayı değil, haksızlığa karşı çıkmayı, yoksulun yanında olmayı öğretir. Bu ay, hayatımızı gözden geçirme, eksikliklerimizi fark etme ve kendimizi terbiye etme ayıdır. Savurganlığın ve israfın hakim olduğu bir iftar sofrası, Ramazan’ın ruhunu öldürür. Oysa gerçek zenginlik, tabakların doluluğunda değil, soframızın bereketindedir.
Ramazan’ın Ruhunu Yaşatmak İçin
Bu Ramazan, gözlerimizi israfa ve şatafata değil, yoksulun haline çevirelim. Bir lokma ekmeği paylaşmanın, bir ihtiyaç sahibinin yüzünü güldürmenin manevi hazzını yaşayalım. Ramazan, bize sabrı, şükrü ve paylaşmayı öğreten bir terbiye ayıdır. Bu değerleri unutmayalım ve hayatımıza yansıtalım.
Sevgili okuyucularım, bir sonraki yazımızda buluşmak üzere, Ramazan’ın ruhunu yaşadığınız, israftan uzak, paylaşmanın bereketini hissettiğiniz bir ay diliyorum. Kalbiniz huzur, sofralarınız bereket dolsun.