İnsan denilen muhatabın yaratılış icabı donanım sahibi varlık olduğu şüphesizdir. Onun bu yeteneğidir ki, dünyanın emanet edildiği varlığın onu yönetebilecek seviyede halk edildiği kuşkusuzdur. Daha proje aşamasında diğer varlıklara sunulan bu yeteneğin öncelikle itiraza peşinden de kabule yönelik cevabı oluşturması, onun seçiminde merkeze alınan yeteneklerini göz önüne sermektedir. Yalnızca tarihsel birikimin değil, Modern Çağın dahi öne sürdüğü temel ilkeye göre; donanım sahibi olan muhatap varlığa önerilen siyasal tercihlerin onu yakından ilgilendirdiği konusunda ortak bir tasavvur bulunmaktadır.
Onun karakter türünden öne alınan yetenekleri sayesinde merkeze taşınan becerilerinin olacağını da yakından bilebilmekteyiz. Donanımlı halk edilen insanı hemen her yaratığın önüne alan bu vasıflar sayesinde Tanrısal güvene layık olduğunu da yakinen tespit edebileceğiz. Hatta onu merkeze çeken bu niteliklerdir ki; öncelikle Yüce Allah’ın güvenine, ardından günah işleme karakteri olmayan meleklerin takdirine, sonunda ise var edilen her şeyin menfaatine olan bir kazanıma layık olduğu hususu devre dışına alınmamalıdır.
Geleneksel dindarlığın birbirini besleyen yanlış kabule göre; erkeği tanımlayan insan, öncelikle Cennette yaratılmıştır. Onun yalnızlık ve sıkıntıyla devam eden hayatı kendisine yardım edebilecek kadını istemesiyle bir aşama öne geçmiştir. Peşinden de, karşılıklı olarak işledikleri günâh sayesinde Cennetten kovularak ceza yeri maksadıyla Dünyaya sürülmüşlerdir. Her ikisinin de yaşadıkları bu dünya ise, onların tekrar Cennete gidecekleri imtihan alanıdır.
Oysaki insanı haberdar kılan vahyin dediğine göre, insan, ilk olarak dünyada yaratılmıştır. Onun buradaki hayatıdır ki, dünyanın medeniyete kavuşmasındaki ana unsur insan ve onun iradesi olacaktır. Belki de, akıl ve zekâ gibi olası yeteneklerin devreye girip irade sayesinde iyi ya da kötüye dönüşmesi, ona güvenen Tanrı’nın en değerli seçimi gibi durmaktadır. Yaşanan hayatın hem donanım, hem de onları aktive eden akletme ya da diğer ismiyle irade beyanı sonrasında yaşama katkı sunabileceği hususu, Cenâb-ı Hakk’ın bize duyduğu güvenin akreditasyonudur diyebilmeliyiz.
Dünden haber veren vahye göre, dünya ölçeğinde yaratılan varlığın insan olması, onun kadın-erkek birlikte hak edildiğini de öne almaktadır. Bunun yanında, daha ilk aşamada kendilerinin yaratıldığı mekân olan dünyanın imarının da onlara bırakıldığı tezi, insanın olası yetenekleri sonrasında açıkça gözüken bir tercih kümesidir. Daha onların göreve gelme aşamasında Tanrı’nın güveninin hayata taşındığı da yakinen görülebilmektedir.
Hak Din özelinde yakından bilindiği veçhile, muhatap alınan donanımlı varlık olan insana katkı bazında sunulan din, sadece hatırlatmadır. Aynı zamanda, hemen her basamakta etkin varlık olan insana alternatifleri sunma tercihi olarak da görülmelidir. Her iki basamağın peşinden gidebilen yegâne varlığın insan olduğunu bilirsek, Yüce Allah’ın insanı devreye alan iradesinden de haberdar olabileceğiz.
Sosyal hayatın hem ilke hem de tedariki açısından merkeze taşınan etkin gücü olan insanın yaşanan hayatı aktive eden seçkin formu olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. O yüzden de, muhatap alınan varlığın insan olması, onun donanımlarının yanında görev alanındaki kalibresine de ışık tutabilecektir. Böylelikle; dünya özelinde gelinen her aşamada açıkça demek elzemdir ki; insanın merkeze aldığı siyaset, Tanrısal düzen değil, beşerin hak, hukuk ve adaleti temininde değerli ve dahi gerekli olan bir aşamadır. Onu hayata taşıyan ana ilke ve önerilerin Tanrı tavsiyesi olması ise, insana yapılan en değerli katkı hükmündedir.
Yaşamsal izlerin takibi sonrasında gelinen bu noktada açıkça demek evladır ki, seçkin varlık olan insanı yaşamın merkezine alan tercih ve uygulama hatta pratiklerin başında gelen kazanım siyasettir. Daha başından itibaren bilindiği veçhile, yönetim şekli babında devreye girebildiği sorumlu varlık aşamasında önerilen ana ilkelerin siyasetle yaşamsal kılındığı da unutulmamalıdır. Ev yaşamından mahalleye, oradan da toplum ve milletlere uzanan bu temaşadır ki, bireysel ve de sosyal yaşamın aktörü durumunda halk edilen insana önerilen siyasetin hak-hukuk dengesine mâtuf olması işten bile değildir.
O yüzden de, adaleti merkeze alan düstur ve ahlâkı yaşamsal kılabilen özne hükmündeki şeylerin büsbütün onu aktif kılabilen insan önergesi olabileceği seçeneği de hiçbir dönem devre dışına alınmamalıdır. Ve dahi, adalet ve ahlâkı merkeze alan siyasetin yaşamsal kılındığı her ortamda şüphesiz ki, yaşanabilir dünyayı imar etme seçeneği de önünde durmakta gibidir. Böylelikle, Yaratıcının esaslı programı gereği daha işin başında merkeze alınan varlık olan insanın kendi yeteneklerine olan güveni, yaşanabilir dünya ölçeğinde aktifleşebileceği kesin görünmektedir. Dünya ölçeğinde devreye girebilen bu yaklaşımdır ki, Tanrısal katkının ileri aldığı öneriler bağlamında meydana gelen aktarımı da insan kazanımı olarak bizlere sunabilecektir.
Yetenek ve irade sayesinde kolaylıkla gelinen bu aşamadır ki; hem yaratılış aşısından, hem de eylem ve söylem tarzında halk edilen en değerli varlığın insan olduğunu da akıldan çıkarmamalıyız. Onun zaman içinde aktifleşebilen kendi hata ve eksiklerini dahi düzeltebilecek olan varlığın insan olması, böylesi varlığa Yüce Tanrı’nın güvendiği kadar, inanın güvenmesini de beklemek durumundayız.
Tanrısal kabul ve öneriler bağlamında sunulan yaşamın seçeneğinin aktifleşebilmesine dokunan varlığın insan olması, dünya yaşamında ona duyulması elzem olan güveni de merkeze taşımaktadır. Onun bu vasfıdır ki, her dem hayata taşınabilen katkılarını da yakından izleyebilmemize fırsat sunabilecektir. Belki de; insan tarafından yapılan hata, kusur ve yanlışlara rağmen, gerekli durumlarda özür dileyip tövbe eden ve dahi hatasından dönebilen varlığın kendisi olduğunu bilmemiz, yaratılış konseptinde öne alınan işin mahiyetini de açıkça önümüze sermekte gibidir.
Birey ve toplumun yaşamsal kapasitesine yakın duran dünya hayatının hemen her varlığı koruyan bir edim olacağından da kuşku duyulmamalıdır. Bu yüzdendir ki, zaman zaman yanlışı doğru kabul eden insanların hemen eleştiriye tabi tutulması, ardından da yanlışlarından vaz geçilmesinin öneri kapsamına alınması da insanın yeteneği sayesinde iş görebilmektedir. Gelinen bu aşamada insanı tanıma açısından her daim demek lazımdır ki, insanın merkezinde rol aldığı dünya hayatına eklemede bulunabilme seçeneği, yalnızca beşer donanımıdır. Tıpkı bunun gibi, irade yeteneği sayesinde insanı merkeze alan doğrunun devamı yanlışın ise değiştirilmesi seçeneği de yaşamsal zorunluluktur demenin gerekliliği de açıkça izlenebilmektedir.
Dünden itibaren önerilen siyasal tercihlerin şekilsel modelinden çok, içeriksel kazanımlarına yakından bakmak elzem gözükmektedir. Yaşanan dünya özelinde örnekliğe sunulabilecek en değerli kazanımın ise birey ve kamu hakkını koruyan seçenekler olduğu şüphesizdir. Bazı kesimlerde azınlığın, bazı yörelerde ise çoğunluğun kabulü hükmünde olan yönetim şekillerinin, dünden kalan birikimleri tartıp, ardından da en iyisini yaşama aktarma süreci olduğu da yakinen bilinmektedir. O yüzden de, çağın ve de yüzyılın en değerli kabullerinden olan demokrasi için bile kendi zamanının olası tercihi hükmünde ele alınması, yaşayan insanın aktive edebildiği gereklilikler konusunda etkinliğini de öne almaktadır.
İnsan ve toplumu ilgilendiren siyasal tercihlerin tahakkuku konusunda gelişen ve değişen zamanın olası yüklemelerinden de haberdar olunmalıdır. O açıdandır ki, dünün dünyasında geçerli olan Emirlik, Krallık ve Padişahlığın bugünün dünyasında pek de karşılığı olamayacağının bilinmesi zorunlu gözükmektedir. Bazı toplum ve bölgelerde dünü kutsal gören geleneği olması dahi, yaşayan insan ve devri merkeze alması gereken bu işlerin yalnızca dünkü kabullerden hareketle yaşanan çağa aktarılamayacağını devreye alabilecektir.
Yaşanan çağı takip eden beşer tarafından önerilen en değerli basamak sayesinde denildiği veçhile; insan ve toplumu ilgilendiren tercihler, siyasal erkin yaşamsal pozisyonu gereği oluşan yaklaşımlardan yola çıkabilmektedir. Kısa zaman içinde onun aktifleşmesine vesile olan kabuller de, zamanın önerisi hükmünde işler olan modern yaklaşım gereği günü kucaklayan gereklilikleri içermesine de kapı aralamalıdır. Kolaylıkla tutunulan siyasal tercihin ise; yalnızca dünden kalan gelenek değil, günden kalan tercihler hatta zorunluluklar olması devreye alınmalıdır.
Zaman zaman dünden örnek alıp etkin form gereği sadece günü yaşayan kişi ve toplumların olması, Modern Çağ ve onu aktifleştiren insanın kendi dönemiyle uyumlu olan kabullerden yana durması anlamına da gelecektir. Yaşayan insanı etkin form gereği her dem devreye alan bu seçimlerin, sağlıklı ve dahi önemli olan aktivitenin yaşama tutunması adına elzem bir husustan ibaret olduğu da inkâr edilmemelidir.
Üstelik de, dünya özelinde genelin değil, azınlığı oluşturan kesimlerin seçimi olan bazı kabulle ilgili söylenen söze de kulak vermek evla gözükmektedir: “Başkanlık sisteminin olmazsa olmazı ‘dar bölge’ ve ‘önseçim’ yoluyla gelen milletvekilleridir. Ancak, o zaman bağımsız bir meclis olabilir.” Kanaatimizce, modern dünyanın geldiği hatta gidebileceği adalet tasavvurunda merkeze alınan kişinin değil, milletin söylediğini öne alan yönetim şekillerinin tercih edilebilmesi, gelişen ve değişen insan bazında daha önemli bir arzu gibi gözükmektedir.
Günü ilgilendiren siyasal eğilimlerin modern dünyayı kapsaması demek, dünün siyaset dünyasında etkin form durumunda olan seçeneklerin kutsanması olmamalıdır. Bu açıdandır ki, demokrasiden yana duran modern toplumların bir kısmında özel şartlar kapsamında aktive edilen başkanlık sisteminin olası kabuller aşamasında bugüne taşınması da yeniden ele alınmalıdır.
Bu açıdandır ki, siyasal eğilimlerin dönemsel tahakkuku durumunda olan her basamağın mutlak manada dünü değil, günü ve dahi geleceği merkeze alması, sağlıklı yönetimin teşrifi babında doğru bir seçenek gibi durmaktadır. O nedenle de; dünü değil günü değerli kılacak olan yönetim şekillerinin hemen herkesi ilgilendirdiği ve dahi zorunlu bir tercih kümesi olduğu kabulü, modern toplumlarda adalet üzere işler olan yönetim şeklinin pratikliğinde şüphesiz görünmektedir.