• BIST 100

    10647,91%-0,31
  • DOLAR

    32,62% -0,25
  • EURO

    34,99% -0,54
  • GRAM ALTIN

    2450,26% -0,29
  • Ç. ALTIN

    3971,42% 0,45

ZÜLEYHA ÇAĞLAYAN


SİZİ KORKUNUN YÖNETMESİNE İZİN VERMEYİN

İsteseydi faiz lobisine teslim olabilirdi. Kolay olanı seçseydi IMF den amudu ile borç alıp sonra onların odacısının bile önünde düğme ilikletebilirdi


 Türkiyeye, Mavi Marmara’dan vazgeçseydi, Kıbrıs için söz dinleseydi, Suriye’de Kürdistan kurulmasına yol verseydi , Azarbeycanı yalnız bıraksaydı, silah ve sanayi konusunda el etek öpüp varlık göstermeseydi, dışa bağımlı kalsaydı, Egemenmiş, bağımsızmış gibi yapmaya devam etseydi ondan iyisi olmazdı… Şerde yek vücut olmuş muhalefet cephesi gibi terörist elebaşısı apo’yu ( bilerek küçük harf kullanılmıştır) onun meclis şubesi demirtaş’ı fetönün mayın gibi kullandığı terör maşalarını kutsayıp allayıp, pullasaydı/ ki batının beklentisi bu yöndedir/ kimsenin  onunla bir sıkıntısı da  olmazdı.

Çünkü o zaman Türkiye; temellerine dinamit döşenmiş patlatılması ve çökertilmesi için vakti beklenen möhkem bir yapı gibi  görünecekti…  

Zoru seçti tam bağımsızlık için lobilere, küresel çetelere sömürgeci vampirlere kafa tuttu! Adı , dokusu farklı, birbirine benzemez gibi görünen ama her birinin menbağı aynı terör örgütleri’ne savaş açtı.

Batı dik duranı, söz dinlemeyeni , eğilmeyeni sevmezdi, onu da sevmediler. Hatta Abdülhamit kadar tehlikeli buldular. Adnan MENDERES’e, Necmettin ERBAKAN’a  , Muhsin YAZICIOĞLU’na  hatta belki ÖZAL’a yaptıklarını yapmak istediler.

Gezi de ayaklandılar, 15 Temmuz’da darbe’ye kalkıştılar , kobani olaylarında iç savaş için uğraştılar, 17-25 Aralıkta diz çöktürmek istediler, dolar operasyonları ile dinamitlediler, proje siyasetçiler türetip ; algı ile Türkiye siyasetini dizayn etmeye çalıştılar, çok da doğal olmayan doğal afetlerden medet umdular…

Diş geçiremediler. Tek çareleri kaldı. Vatandaşı açlıkla, yoklukla, yoksullukla terbiye etmek. Yerel seçimler öncesi patates soğanla çevrilen dolaplara yeni yenilerini eklediler. Açık açık onu ekonomik operasyonla muhalefetle iş tutarak yeneceklerini söylediler….Şekeri yağı çektiler piyasadan, sebze meyve patates soğanı derelere döktürdüler, Müslümanlıkla  sıkıntısı olan iş adamları eli ile fiyat politikalarına ayar verdiler! Öyle gözleri döndü ki Türkiyeyi zor durumda bırakabilecek her şeyi sırası ile denediler… Bizlere her gün başka bir tiyatro izlettiler, vatandaşın aklına bir gün manipülasyon, bir gün dezenformasyon, bir diğer gün tekme tokat yumruk, bir sonraki gün küfür hakaret , piyasadan çekilen temel tüketim malzemeleri, perde ardındaki işbirlikçileri ile yapılan orantısız zamlar, fiyatı katlayabilmek için zincir marketler tarafından araya sokulan sözde aracı şirketler vs…vs…Ardı arkası kesilmeyen bu ekonomik operasyonlar  ile zehir enjekte ettiler!

Tek umutları yokluğun O’ndan geldiğine bizi inandırmaktı…Ama direndi o, tam bağımsızlık için direndi, şahlanış için, halkının küresel esaretten kurtulması için direndi, gecesi gündüzüne karıştı. Sıkıntıyı hissetmeyelim diye ne verebilecekse o kadarını, ama verebileceğinin en çoğunu verdi! Vatan millet kaygısı olmasa, tek derdi seçim olsa emekliye de verebilirdi istediğini. Risk almak zorunda kaldı. Türkiye için risk aldı. İstedi ki anlayalım onu, yükünü görelim, altından birlikte kalkmak için omuz verelim.

Milletçe belki son dönemeçte yolda kaldık. Hiç kimse refahından ödün vermek istemedi; yıllarca “seni Abdülhamidin yalnızlığına terketmeyeceğiz” sloganı atanlar milli şahsiyetini üç kilo patatesin, soğanın, sıvı yağın, şekerin ederine teslim etti. Bu fiyatlar elbet düşer ama vatan düşerse her şey biter diyemedi….

Şimdilerde bakıyorum üç gün önce Sn. ERDOĞAN’ın koruma ordusundan dem vuran kafalar bir yere giderken 20-25 araçlık koruma konvoyu ile gidiyor. Tasarruf edebiyatı ile oy devşirenler, ülkenin Cumhurbaşkanının uçağına aldığı gazetecileri konuşanlar refakatine 40 gazeteci alıp Roma gezisine gidiyor, masrafların tamamını da belediye bütçesinden karşılıyor, maaile özel jetle  futbol müsabakası izlemeye gidiyor. Üç gün sonra da dönüp metroya binip yeni bir “ halk adamı” perdesi  sahneliyor. PR’ı için büyük harcamalar yapıyor. Sn. ERDOĞAN’ı bu hususta eleştirenler bir belediye başkanını göreviyle çokta orantılı olmayan bu tür harcama kalemleri için eleştirmiyor, eleştiremiyor. Şaka gibi ama Sn. ERDOĞAN’ın yediği manda yoğurdu ve hurmanın geyiğini çevirenler  kulis yapmak için büyükelçilere verilen rakı balık ziyafetinden bahsedilmesin istiyor.

Bütün bunların nedenini sorguluyorum bazen. Sanırım savunma sanayiinden ve teknolojiden önce insanın millisini üretmeliydik. Milli menfaatlerini herşeyin önünde yutmayı başarabilen bir nesil yetiştirmeyi amaçlamalıydık. Bunca gürültünün arasında olup bitenleri kenara çekilip gözlemlediğimizde toplumsal olarak bir milli, manevi, ahlaki zaafiyet içerisinde olduğumuzu, yaşadığımız pek çok olumsuzluğun da bu zaafiyetten kaynaklanmış olduğunu görebiliyoruz. Sadece Erdoğanı devirme gayretindeki bu özsüz kuru gazel yapraklarının çevirdiği dümenlerin değil, şu enflasyonist ortamdan yararlanıp üç kuruş fazla kazanma gayesiyle birbirinin boğazına çöken helal haram bilmeyen bunca hak yiyicinin müsebbibi de insanlardaki maneviyat eksikliği. Bu nedenle bir şeyleri düzeltme gayretinin ilk adımının değerler eğitimi olduğunu bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum.

Şimdi; son söze geleceğim; Doların yükselişinden,  ekonominin bozulmasından, Türkiye’nin zora girmesinden,  vatandaşın geçim sıkıntısı çekmesinden keyif alan,  ellerini ovuşturup acıdan sıkıntıdan güç devşirmeye çalışan kifayetsizler, haram helal bilmezler, aidiyetsizler ordusu, kişiliksizler, milliyetsizler, benliğini yitirmişler , maneviyatlarını ve kimlikleriyle birlikte  öz saygılarını da o kadar çok yitirdiler ki farklı medeniyetler onların sahip çıkması gereken değerlere sahip çıkarken onlar  sahip çıkmaları gereken manevi kimliğin, değerlerin üzerinden dozer gibi geçiyorlar. Benzerine zor rastlanır bir kibirle insanları yokluk ile terbiye etmek için türlü oyunlar sergiliyor  ; bir yandan da yokluğun verdiği sıkıntının üzerinde tepinip ondan yağ çıkartmaya çalışıyorlar! Ancak bilmiyorlar ki onurlu hiç bir Müslüman  acından ölse yolundan dönmez. Tıpkı Kurtuluş savaşında bir dilim kuru ekmekle vatan savunan ecdadım gibi. Bize göre; Allah rızka kefildir, ŞEYTAN  ise kulu yoksulluk ile korkutur!

Diyeceğim o ki;

Sizi yokluğa mahkum etmek ve yine o yoklukla terbiye etmek gayretinde olanlar bu gün sizi yönetenler değil onları devirmeye ardındanda bu ülkeyi tarumar etmeye azmi olan küresel çete ve onların içimizdeki onursuz iş birlikçileridir.

Biz birbirimize ve öz değerlerimize sahip çıkar korkuya teslim olmazsak hiç bir “şeytan” bizi korku ile yönetemez!

 

Yazarın Diğer Yazıları


28.8° / 21.8°

YAZARLAR