Güneş, sokak aralarına gölgeler düşürüyordu. Gençlerin kahkahaları, topun sertçe yere vurması, heyecanlı bağrışmalar… Sokakta oynanan futbol maçı, tam da en heyecanlı anına gelmişti.
Ali, nefes nefese kalmıştı ama bırakmaya niyeti yoktu. Son dakikalar oynanıyordu, skoru eşitlemeleri gerekiyordu. Karşı takım topu kaptı, hızla kaleye yöneldi. Ali son bir hamleyle müdahale etti, topu çeldi ve hızla sürmeye başladı.
Ama birdenbire her şey değişti.
Top yola doğru yuvarlandı. Ali, düşünmeden peşine koştu. Kulağında hâlâ maçın sesleri vardı. Başka hiçbir şey duymadı. Hiçbir şey düşünmedi.
Ve sonra—bir çarpma!
Vücudu havalandı, sonra yere sertçe düştü.
Dünya döndü. Sesler bulanıklaştı. Acı, dalga dalga yayıldı. İnsanlar başına toplandı ama Ali’nin gözleri kararmıştı. Ali manen dolu bir gençti ama gaflet onu gerçekleri görmekten uzaklaştırmıştı.
Ve işte o an, içindeki sesler konuşmaya başladı.
---
Korku ve Vehmin Temsilcisi
"Ali! Bu sonun olabilir! Bir daha yürüyemeyecek misin? Ya bacakların kırıldıysa? Ya hiç iyileşemezsen? Hayallerin… Hepsi bitti mi?"
Ali’nin içi korkuyla doldu. Gerçekten de öyle miydi? Ya futbol oynayamazsa? Ya hayatı artık eskisi gibi olmazsa?
---
Benliğin Temsilcisi
"Hadi kalk! Sen güçlüsün! Hep ayakta kalmayı başardın! Kimseye ihtiyacın olmadan bunu da atlatırsın!"
Ama Ali kalkamıyordu. Bedenine söz geçiremiyordu. Kendi gücüne hep güvenmişti ama şimdi hiçbir şey yapamıyordu.
Ve tam o anda, en derin ses konuştu.
---
Hakk’ın Temsilcisi
"Ali… Şimdi anladın mı?"
Bu ses diğerlerinden farklıydı. İçinde korku yoktu, kibir yoktu. Sakin ama sarsıcıydı.
"Sen mi yürüyordun az önce? Sen mi nefes alıyordun? Şimdi neden kalkamıyorsun?"
Ali’nin zihni berraklaşmaya başladı. El-Kahhâr devredeydi. O, her şeye mutlak surette galip gelendi. İnsan ne kadar güçlü olduğunu sanırsa sansın, bir anda yere serilebilirdi.
"Sana durmanı söyleyen kimdi? El-Cebbâr seni zorla durdurdu. Çünkü sen durmayı bilmiyordun. Kendine çok güveniyordun ama şimdi gerçek gücün kimde olduğunu anlıyorsun."
Ali, gözleri kapalı, içinden geçen bu sözlerin ağırlığını hissetti. Ve sonra, siren sesi yankılandı.
"Seni buraya kim koydu? El-Müheymin seni gözetiyor. O olmasaydı, belki işler böyle ilerlemeyecekti. Ama O, her an seni izler. Sen unutsan bile…"
Ali, ambulansın içinde gözlerini açtı. Hastane koridorları, doktorların koşuşturması, makinelerin sesi… Her şey ona yabancı geliyordu.
Ve sonra, doktorlar geldi. Müdahale başladı.
---
Şifa Kapısı Açılıyor
Ali’nin vücudu hareketsizdi ama iç dünyasında fırtınalar kopuyordu. Doktorların titiz hareketlerini izlerken içinden bir ses yükseldi:
"Onlar kim sanıyorsun? El-Hakîm’in ilmini taşıyanlar… İnsanlara şifa için O’nun verdiği bilgiyi kullananlar. Onlar birer sebep ama asıl şifayı veren kim?"
Ali, acının içinde kaybolurken, bir şey fark etti.
"İlacı bulan kim? Tedaviyi kim öğretti? İnsanlara bu bilgiyi kim verdi? El-Alîm olmasaydı, insan bu kadar şeyi nasıl bilebilirdi?"
Damardan verilen ilaç, acısını hafifletirken, derinlerde bir huzur yayıldı.
"Ve şimdi, El-Latif devreye giriyor. Çünkü O, sana en ince dokunuşlarla merhamet edendir. Ağrını dindirirken, ruhuna da bir şeyler fısıldıyor."
---
İyileşme Dönemi: Sabır ve Hikmet
Günler geçti. Ali artık hastaneden çıkmıştı ama iyileşmesi zaman alacaktı. Uzun bir dinlenme süreci başlamıştı.
Başta canı sıkılmıştı. Futbol oynayamazdı, dışarı çıkamazdı. Ama sonra fark etti…
"Bu zaman, boşuna mı verildi?"
Oturduğu yerden pencereden dışarıyı izlerken, içindeki ses konuştu:
"Sen hızlı koşuyordun ama aslında nereye gittiğini bilmiyordun. Es-Sabûr, sana sabrı öğretiyor. Çünkü bazen durmak, yürümekten daha öğreticidir."
Her geçen gün, bir şeyler fark etti.
"Her yara iz bırakır ama iyileşir. Çünkü Eş-Şâfî, yalnızca bedenine değil, ruhuna da şifa verir."
Ali, iyileşmenin ne kadar ince hesaplarla gerçekleştiğini fark ettikçe, daha da hayran kaldı. Kasları güçleniyor, kırıklar kaynıyordu. Ama asıl değişim içindeydi.
Artık biliyordu:
El-Melik yalnızca O’ydu. Hüküm yalnızca O’na aitti.
El-Müdebbir, her şeyi en ince ayrıntısına kadar düzenleyendi.
El-Fettâh, ona yepyeni bir kapı açıyordu.
Ve bir sabah, pencerenin önünde otururken, aylar sonra ilk kez ağrısız bir nefes aldı.
O an kalbinin derinliklerinden gelen o kelimeyi fısıldadı:
“Elhamdülillah…”
"Şimdi anladın mı Ali? Eş-Şekûr seni unutmamıştı. O, en küçük şükürleri bile büyüten, nimet üstüne nimet verendi."
Ali gözlerini kapattı. İçinde derin bir huzur vardı. Bu süreçte çok şey öğrenmişti. Artık yürüyebiliyordu ama eskisi gibi değildi.
Bu kez, her adımının kime ait olduğunu biliyordu.