“Gaybın anahtarları Allah’ın katındadır. Onları ancak O bilir. Karada ve denizde ne varsa hepsini bilir. Düşen hiçbir yaprak ve yerin karanlıklarında hiçbir dane yoktur ki, Allah onu bilmesin. Yaş ve kuru ne varsa hepsi Kitab-ı Mübîn’dedir.” (En’am, 6/59).
İnanan insanlar olarak bu dünya hayatının bir imtihan yeri olduğunu bilir ve bu bilmenin getirmiş olduğu sorumluluk duygusuyla hayatımıza yön veririz. Hangi konumda hangi işte hangi durumda olursak olalım bu sorumluluk bizi Allah’a karşı gelmekten, kullarına karşı Allah’ın razı olmadığı bir şeyleri yapmaktan ve Allah’ın yaratmış olduğu canlı cansız tüm varlıklara karşı bu sorumluluk duygusu bizi onlara karşı saygı duymaya ve Allah’ın rızası için birer sebep olabileceği gerçeğiyle hayatımıza yön veririz. Biliriz ki Allah’tan ne gelirse bir hikmetle binlerce hayırla gelir…
Üç yıl önce tüm dünyayı etkisi altına alan Corona virüsüne karşı öyle büyük korku ve panik yaşadık ki insanlarımızın birçoğunda takıntısal bozukluklar ve sosyal hayata adapte olamamak gibi sıkıntılar baş gösterdi. Tevekkül İmtihanı başlıklı yazımda böylesi zamanların imtihan olduğu ve ölüm hakikatiyle yüzleşmek olduğunu dile getirmiştim. Evet imtihan her daim olacağız asıl Ölüm bize dost, mesele bizim üzerimize düşen sorumluluklarımız ve bizi gerçek manada nelerin iyileştireceğini bilmemiz. Normal hayata dönmeye çalışırken çok daha büyük bir imtihan geldi…
Çoğumuz hayatımızdaki en büyük felaketlerden birini yaşadı bizlerde hem bu acıya ortak olduk. Depremle birlikte bir kez daha anladık ki bu necip millet sahip olduğu güzellikleri tekrar canlandırmış ve küllerinden yeniden doğmuştur. Bu yüce millet kendisi üzerine oynanan oyunları da yine kendisi bertaraf etmiştir. Allah imtihanın içine rahmetini ve kolaylığını da vermiştir. Depremle ilgili yazmaya elim bir türlü varmadı. Acı yaşanmadan anlaşılabilecek bir duygu olmadığını biliyoruz. Ne desek ne yazsak tesellisi olmayacaktı.
Geçmeyecek ama üzeri zamanla küllenecek bir acı için sadece Rabbimden sabır dileyebiliyoruz. Böylesi zor bir durumda daha depremi yaşayan insanlarımızın yasları acıları hatta korkuları devem ederken sosyal medyadan ve bir çok mecralardan felaket tellallığı yapan astrologlar insanlara vaaz ve nasihat eden hocalar ay gün vererek insanların içlerine korku ve panik pompalamaktan başka bir şey yapmıyorlar. Kaldı ki,
‘’De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başkası gaybı bilmez.’’(Neml 27/65) buyurur yüce Rabbimiz. Velev ki Allah’ın bazı bilgileri ya da geleceğe yönelik bilgileri işaret ettiği bir ilim veya bilen alimlerimiz bunları bu şekilde izhar etmekten çekinmişlerdir. Hazreti peygamberin ‘’Korkutmayın…’’ ya da ‘’ Kıyametin koptuğunu görseniz de elinizde ki fidanı toprağa dikin’’ emrince bize ne yapmamız gerektiğini söyleyen peygamberimiz en zor zamanda ki umuda sevk eder bizi.
Ursula K.Le Guin der ki ‘’Hayatı mümkün kılan şey sürekli, dayanılmaz belirsizliktir; yani bir süre sonra ne olacağını bilmemektir.’’Rabbimizin gelecekle ilgili bilgiyi insanlara sınırlandırması bize rahmeti değil de nedir?
Şuan her zamankinden çok bir birimize Hakkı ve sabrı tavsiye etmeye ihtiyacımız vardır. Söylemden çok yapmaya, paylaşmaya Rabbimizin bizi kardeş etmesinin hikmeti gereği kardeşlik hukukunu canlandırmak lazımdır. Depremi yaşayan kardeşlerimizin halleri bizlere büyük bir nasihattir. Onlar yaşadıkları imtihanın teslimiyet sınavını başarıyla veriyorlar. Zor olan bizlerin Allah’a olan teslimiyet sınavımızı duyduklarımız ya da gördüklerimize feda edip imtihanı kazanabilecek miyiz? Asıl soru şimdi bu olsa gerek! Söz gelmişken de şuraya iliştirelim Tasavvufta bir edep vardır ki ilahi sırların muhafazasında bilen söylemez söyleyen de bilmez demişler.
Bu vesileyle tekrar vefat eden kardeşlerimize rahmet yaralılarımıza acil şifalar ve tüm kardeşlerimizin kalplerine sabır ve tahammül diliyorum. Vesselam…