Okuma süresi: 2 dakika
Ben bir ağacım; yemyeşil, çiçeklerim var benim her mevsim başka açarım. Kimi ne göre gölge, kimine göre oksijen, kimine göre ise karnını doyurduğu nimetim.
Ben bir hazineyim. Değerimi ancak yokluğumu çeken anlar. Issız bir çöldeysen gölgemi göremezsin, yağmurumu göremezsin, meyvemi yiyemezsin.
Ben kocaman dalları olan, kökleri çölleri, bataklıkları kurutan, yüzyıllarca yaşayan bir canlıyım. Sen insanoğlu kaç yüzyıl yaşıyorsun ki, beni köklerimden söküp atıp beton yığınına çevireceksin? Oksijensiz kaç saniye durabileceksin ki beni yok edip duvarlar inşa edeceksin? O duvar sana nefes mi olacak?
“Ağacın sitemi, doğanın çığlığıdır; insan, betonlaşma tehlikesiyle kendi oksijenini yok ettiğini hâlâ anlamadı.”
Ey insanoğlu, bindiğin dalı kesmek mi seni benden ayırdı? Kolunu kesip atmakla beni kesip atman, yakman aynı şey olduğunu ne zaman öğreneceksin?
"Kıyametin kopacağını bile bilseniz elinizdeki fidanı dikin," diyen Peygamber bunu boşuna mı söyledi? "Öleceğini bilsen bile o fidanı dikin," demek...
Ben oksijenim, ben suyun sebebiyim, ben üzerine yıkılacak toprağı önleyenim. Ben senin karnını doyuran, yaşama sebebin olan oksijenim.
Sen insanoğlu kimsin? Var olanı yok etmeye yaramaktan başka neye yaradın? Bir canlıya can mı verdin? Hayır insanoğlu, sen senden sonra doğacak olan cana mezarlık inşa ettin.
Oysaki, ölülerinin bile başucuna ağaç diken atanı anlamamış, beni ve kendini yok etmiş bir canlısın. Sen beni değil, kendi varlık sebebini yok ettin.