Hususi bir kanaldan bana ulasan bir zat-i muhteremin, “Biraz molla gibi konusuyorsun.” beyanini duyunca, nedense aklima -ne münasebetse- Nef’i’nin su misralari geldi:
“Tâhir Efendi bana kelb demis
Iltifâti bu sözde zâhirdir
Mâlikî benim mezhebim zîrâ
Itikádimca kelb tâhirdir”
Üslubumun benzetildigi hususa hamdetmedim desem yalan olur. Demek ki maksat hasil oluyor ve hedefledigim nokta vuruluyor.
Benzetmek için demiyorum. Emirdag Lahikasi, 1. cildinde su satirlar var:
“Risale-i Nur Kur’an-i Mu’cizü’l-Beyân’in taht-i tasarrufunda oldugundan, ona uzanan, ilismek isteyen her el kirilir ve her dil kurur. Kur’an-i Mu’cizü’l-Beyan’in (Vemâ Erselnâ Min Resûlin Illâ Bilisâni Kavmihî) kavl-i serifinin îma ve isaratindan su devrede Türk lisaninin sadmeler geçirmesine bakilirsa, ‘Risale-i Nur’, Türkçe’de, lisan üzerinde de imam olacagina; yani yarin HÂLIS TÜRKÇE olan Risale-i Nur’un kesb-i imtiyaz edip digerlerini terk edeceklerine dair isaret-i Kur’aniyedendir demis olsam hata etmemis olurum zannederim.” (EL. C:1, shf:99)
Merhum Halil Ibrahim Bey’in satirlari olsa da, Üstad Bediüzzaman tarafindan tasdik edilip lahikaya kondugundan mühim buldugum ifadeyi, mümkün oldugunca yazilarimda ve hikâye çalismalarimda devam ettirmeye çalisiyorum.
Kimileri dilimi yadirgarmis, “elestirmen” adi verilen “mütercim” efendiler begenmezmis, ‘ufak tefek tavizler olsa da- kalem çalismalarimda, Yahya Kemal’in “agzimda annemin halis sütü” dedigi güzel, asil ve halis Türkçe ile yazmaya çalisiyorum.
Yok eger o tenkit sahibi muhtevasi dini izahli yazilarimi kast ediyorsa, o noktada su mazeretim var.
Kabul ediyorum, dini tahsil almis ehliyetli biri degil, edebiyatçi ve arastirmaciyim. Belli bir yildan beri Risale-i Nur kültürü aldigimdan, belli bir bakis zaviyesine sahibim zannediyorum.
Temas ettigim dini meseleler, – hocalarimizin kulaklari çinlasin- millete anlatmada zorlanilan veya eksik birakilan mevzular. Neylersin, asil “yetkili”ler -bazen- sus pus olunca, o sahada kalem oynatmak bize kaliyor. Bunlara belki camiamiz disinda temas da ediliyor ama bazen bizde geçistirilebiliyoruz camia olarak. Bunun neticesi de -mazide- “münasip olmayan” yapilara BIR MÜDDET sempati beslemek seklinde görülebildi ki bunun en büyük zarari da itikad ve meslegimizeydi.
Kimi vakit mayinli arazide dolasma sebebim budur, diye biliyorum.
*
Ahmed Karacan yeni ve genç bir hikâyecimiz.
Kitabinin adi “Kirlangiç Incinince”…
Nesreden yayinevi editörü Fahri Tuna, yazar hakkinda sunlari kaleme almis:
“Ince, Derinden, Sessizce…
Güneydogu’yu kapsayan bir öykü yarismasi düzenledigimde kesfettigim birkaç üst düzey kalemden birisidir Ahmet Karacan.
‘Ince, derinden, sessizce” yazan bir kalemdir Ahmet Karacan; Güneydogu insaninin genisligi ve derinligiyle Bati’nin titizligi ve disiplinini birlestirmis bir kalemdir onun kalemi.
Öykülerinde, Birecik’ten yola çikarak Anadolu’yu, Istanbul’u, Türkiye’yi, dünyayi, hayati ilmek ilmek nasil ördügüne taniklik edeceksiniz.
Onu ‘rugan ayakkabilari’ ayaginda, ‘yalnizligini notere tasdik ettirip’ sirtina ‘kare parçali bir hayat’i geçirmis; ‘beyaz sesler’ içinde, ‘mum isigi’ bakislariyla ‘firça biyiksiz Istanbul’un” sokaklarinda ‘karni aç simitçi’yle ‘kirlangiçlari incitmeden’ dolasirken görecek; aslinda Ahmet Karacan’in öyküsünü okuyacaksiniz bu kitapta.
Ve nice kitaplarinda.
Tadina doya doya /doyamadan…”
Edebiyat dünyamiza hos geldin ahmet karacan.” (kirlangiç incinince, Fahri Tuna, shf:7)
Mesai arkadasligi da yaptigim Karacan’in kitapta dikkatimi çeken “Beyaz Sesler” öyküsünü derince “tahlil” etmeyi isterdim. “Beni Asfer”le 40 yil sürüp Osmanli Hilafet Devleti’nin dogu sinirlarinda Çar Ordusunu oyalayan er oglu erleri anlatan “uzun soluklu” bir çalismaya vakit ayirmak için kitabi nesreden yayinevinin adresini vermekle yetinecegim:
“Degisim Yayinlari, Çatalçesme sk. 52/2 Istanbul. Tel: 02125142971”