MURAT FIDAN

Tarih: 30.01.2021 17:16

Bediüzzaman: Unutmayin, Islamiyet Incelir Ama Kopmaz. Onun Sahibi Allah'tir

Facebook Twitter Linked-in

Abdülbaki Arvasi hazretleri, Van ilimizin Arvas köyündendir. Evliyalar beldesi bu mübarek köyde dünyaya gelmistir. Babasi eski Van müftülerinden Seyh Masum Efendidir. ( l875 - l938 ) Dedesi ise Seyyid Fehim Efendidir. Kendisi l899'da dünyaya gelmis, l979' da vefat etmistir.

Abdülbaki Arvasi hazretleri anlatiyor: 

"Birinci Cihan Savasindan önce Van'da idadi (lise) mektebinde okuyordum. Okula sik sik gitmez, hep Bediüzzaman'in Horhor'daki medresesine giderdim. 'Niçin mektebe gitmedin, yine mi kaçtin?' derdi. Ben de kendisinin yaninda okumak istedigimi söylerdim."

 "Horhor'daki medresesinde yesil kapli bir masasi vardi. Bu masanin üzerine raptiyelerle, 'Besikten mezara kadar ilim talep ediniz.' meâlindeki hadisi yazmisti. Tahsilin sonunda olan talebelere bizzat kendisi ders verirdi. Hep seçme talebeleri vardi. Yirmi bes kadar talebeye ders veriyordu. Beni çok severdi, hiç ismimle hitap etmezdi. 'Birazi' (yegen) derdi."

"Savastan önce Nursin ve Hüsrev Pasa camilerinde kalirdi. Bir gün babamla Adilcevaz'dan Van'a geldik. Babam beni mektebe getiriyordu. Gemi de tehirli oldugu için geç kaldik. Amcamin evi de uzakti. Sabaniye mahallesindeydi. Babam Masum Efendi, 'Molla Said'e gidelim. Onunla sabaha kadar sohbet eder, takistiririz' (Lâtife ve sohbet ederiz) dedi."

"Üstad'in yanina vardigimizda vakit gece yarisiydi. Mevsim sonbahardi. Baktik Üstad caminin kapisinda yorgana sarilmis oturuyor. Biz baskasi sandik. Meger yikanmasi icab edince camiden çikmis, disarida bekliyormus. Babam: 'Vay ez gulâm, yahu Seyda burada ne ariyorsun? Donacaksin.' dedi. Sonra Üstad banyo yapti ve geldi orada sabaha kadar babamla sohbet ettiler. Sabahleyin namazi kildiktan sonra ayrildik." 

Üzülmeyin, Islâmiyet Incelir, Ama Kopmaz

"Cumhuriyetin ilk yillarindaydi. Kör Hüseyin Pasa babama gelerek, 'Ben Seyda'nin yanina gidiyorum, beraber gidelim.' deyince, babam 'Biraz isim var, sen istersen Abdülbaki'yle git. Ayrica valiyle firka kumandani Süleyman Sabri Pasaya haber ver de öyle git.' dedi."

"Sonra Vali Tahsin Beye gittik. Tahsin Bey, 'Benim de selâm ve hürmetlerimi söyleyin, ellerinden öperim.' dedi. Sonra Süleyman Sabri Pasaya gittik, o da ayni seyleri söyledi. Atlara binerek Erek Dagina gittik. Üstad'in yaninda eskiden polislik yapmis Cevdet isminde bir talebesi vardi." 

"Ziyaret sirasinda Üstad gelecek günlerden bahisle, 'Üzülmeyin, basiniza çok isler gelecek. Sizi çok rahatsiz edecekler. Üzülmeyin, hak yerini bulur. Onlar seriati kaldirmak istiyorlar. Seriat-i garra (parlak Seriat, Islâmiyet) incelir, ama yine de kopmaz. Onun sahibi Allah'tir. Bir koruyucusunu gönderir, yeniden Islâmiyeti ihya eder.' dedi."

"Daha sonra biz bunu babama anlattigimizda, peder 'Herhalde Mehdi'yi kastetmis.' diye kanaatini bildirdi."

 "Dagda toprak bir manastir harabesinde oturuyordu. Çok basit bir yasayisi vardi. Bir hasir, bir keçi postu vardi. Biz Sark lisaniyla 'mitil' deriz, yüzsüz bir de yorgan vardi. Ufak tefek bazi zaruri esyalar da etrafta gözüküyordu."

 "Vakit geçince talebesine 'Ögle oldu, misafirler var, bir seyler yap da getir.' dedi. Bir parça bulgurla, biraz yaglari kalmisti. Talebesi bu kalan son yagla pilav yapti getirdi. Çok azdi. Ben bunun kâfi gelecegini zannetmiyordum (Abdülbaki Efendi burayi anlatirken yemin ederek 'Ben hayatimda öyle lezzetli yemek yemedim. Orada, Erek Daginda, Üstad'in yaninda yedigimiz o ögle yemegini unutamiyorum.' demekten kendini alamiyordu.) Yemekten sonra Üstad talebesine hitaben, 'Sen bu yemek yetmeyecek diye üzüldün. Bak Allah hepimizi doyurdu, hepimize kâfi geldi.' dedi."

"Az sonra abdest almak için müsaade istedi. Üstad disari çikinca, Hüseyin Pasa para vermek istedi, fakat talebesi almadi. Pasa da parayi postun altina koydu. Az sonra Seyda gelince, henüz kollarini da indirmemisti. Iki elini kapiya dayayarak güldü ve Hüseyin Pasaya, 'Pasa siz bana misafir oldunuz, aç mi kaldiniz? Bizim bir seye ihtiyacimiz yoktur. Onu bizden daha fakir olanlara verin.' deyince, Hüseyin Pasa çok üzüldü ve gözyaslarini tutamayip aglamaya basladi."

 'Kurban Seyda bir sey yok!' dedi. Üstad ise:

"Onu baskalarina ver. Benden daha çok muhtaç ve müstahak olanlar var, onlara verin.' derken, Hüseyin Pasa: 'Seyda bir sey yok!' diyordu. Üstad yine: 'Yok yok, onu alin baskalarina verin.' deyince ben, postun altindaki parayi alip cebime koydum."

Abdülbaki ARVASI, bunlari gözyaslari içinde anlatiyordu. Çok hislenmis, çok duygulanmisti. Anlatmaya devam etti:

"Artik kalkacaktik. Vedalastilar, ayriliyorduk. Üstad Hüseyin Pasa'ya, 'Bak Pasa, simdi verecegin yer hatirima geldi. Bu Cevdet'in gömlegi çok eski, buna bir mecid ver.' dedi. Pasa da çikartip bir altin verdi. Fakat talebesi bir altini almadi, sadece bir mecid aldi."

"Babam Masum Efendi ile Seyda çok samimi konusurlardi. Babam, Seyda'yi çok severdi, hürmet ederdi. Harpten sonra, Seyda ile konusurken, Üstad'in kahramanca çarpismalarindan konu açilmisti."

"Babam: 'Molla Said, dünyanin en cesuru sen miydin? Hükümet kaçti, Bitlis halki çekildi. Siz elli altmis kisiyle düsmana karsi dayandiniz. Bu yüzden basina bu kadar felâket geldi.' Üstad tebessüm ederek:

“Masumlarin hatiri için, onlarin kurtulmasi için, vatani düsmanlardan temizlemek için kendimizi feda ettik.” diye cevap verdi. Kendi çektiklerinin, zulüm ve eziyetlerin hiçbir ehemmiyeti olmadigini söyleyerek, 'Müslümanlarin saadeti için kendimizi feda etsek ne olacak?' dedi."

 "Yine babam bir sohbet sirasinda Seyda'ya, 'Ez gulam!... Dogru söyle, peki Rusya'dan nasil kaçtin Sibirya'dan nasil kurtuldun?' dedi. Üstad yine derinden derine tebessüm etti:

"Allah'in inayetiyle kurtuldum. Artik gerisini karistirma.” diyerek güldü."

"Seyda çok heybetliydi. Insan kiyamazdi ona bakmaya. Seyda'nin köyüyle bizim Arvas birbirine çok yakindi. Seyda'nin küçük kardesi molla Muhammed bizim köyde müderrislik yapardi. Amcam Mehmet Siddik kendisini getirmisti. Daha sonra amcam harpte sehit oldu. Harpten sonra da Mehmed Efendi yine Arvas'ta ders okuttu. Kisa boylu, sakalliydi. Büyük kardesi de âlim bir zatti. Uzun boylu bir insandi. Harpten önce vefat etti."

 Son Görüsme.

Abdülbaki ARVASI, Bediüzzaman Said Nursî ile son olarak, aradan yillar geçtikten sonra, l960 yili basinda Konya'da görüsmüstü.

Bu görüsmeyi ise söyle anlatiyor:

"Mevlâna türbesini tatil günü olmasina ragmen açtirdik. Üstad türbeyi ziyaret etti. Mevlâna'nin ruhuna dua ve Fatiha okudu. Kardesi Abdülmecid Efendiyle görüstü. Konya'ya gelmesi de çok hâdiseli geçmisti. Gazeteler, polisler yaygara yapmis ve siki emniyet tedbirleri alinmisti."

"Üstad'in elini öptüm. Bana:

"Olur böyle seyler... Demek seninle yine görüsecektik. Nasil, daha Arvas'a gitmedin mi?' dedi. Ben de, 'Hayir, daha gitmedim' dedim. Gitmemi söyledi."

"Ben de Üstad'in sözü üzerine çoluk çocuk o sene Arvas'a gittik. Üstad bizimle vedalasirken gözyaslari akiyordu. 'Bu sizinle son görüsmem, hakkinizi helâl edin.' dedi. Hep agladik, gözyaslari içinde Üstad'dan ayrildik."

(Necmeddin Sahiner, son sahitler.)


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —