Hepimizin bildiği gibi camiler inancımızın ve birliğimizin sembolü olmakla birlikte İslam toplumların kalbidir. Camiler sadece bir ibadet yeri değil onun da ötesinde bir toplum merkezi, bir eğitim merkezi velhasıl kısaca hayatın merkezi konumundadır. Ecdadımız bu bilinçten yola çıkarak her yerleştikleri ve fethettikleri yere bir cami kondurmuşlardır. Camiin hemen yanı başına da medreseler, hanlar, hamamlar yerleştirerek camiyi hayatın içinde bir merkez haline getirmişleridir.
Anadolu topraklarını gezip dolaştığımızda her ilimizde, Anadolu’nun her köşesinde ecdadın bize miras bıraktığı camileri hayranlıkla görebiliyoruz. Osmanlı Devleti’nin yaptırdığı camiler neredeyse 700 yıldır ayakta kalmak suretiyle bize zengin bir miras oluşturuyor. Her bir cami kendine has özellikleriyle dikkat çekiyor ve ilgi görüyor. Bu yazımda sizlere Osmanlıların yeni yeni filizlendiği bir dönemde ve Balkan topraklarına, Rumeli’ye ilk ayak bastıklarında Balkanlara nişane olarak kondurduğu mimari özelliğiyle göz kamaştıran Hızır Bey camisinden bahsedeceğim.
Trakya’nın verimli topraklarıyla bilinen güzel ve şirin ili Kırklareli merkezde, çarşı içinde yer alan külliye şeklinde hamam, arasta ve hazîreden oluşan bu cami Hızır Bey Camisidir. Caminin harim kapısının üzerindeki duvarda altlı-üstlü yerleştirilmiş kitabelere göre, cami Sultan I. Murad’ın akıncı kumandanlarından Köse Mihalzâde Hızır Bey tarafından 1383 yılında yaptırılmıştır. Meşhur seyyahımız Evliya Çelebi, Câmi-i Atîk diyerek andığı bu cami ile hamamı gördüğünü eseri Seyahatname de bahsediyor.
Erken dönem Osmanlı eseri olan Hızır Bey camisi, kare planlı bir yapı şeklinde yapılmış ve birebir Kâbe ölçülerindedir. Bu yönüyle de oldukça dikkat çeken Hızır Bey camisi Balkanlarda yapılan ilk eser olmasıyla da adeta gözbebeğimizdir. Caminin içi son derece sade kalem işi süslemelerle bezelidir. Duvarların dış yüzleri, kubbe kasnağı ve minaresi düzgün kesilmiş küfe ki taşıyla yapılmıştır. Caminin içindeki süslemelerin hepsinin 19. yüzyılda gördüğü tamirat sırasında yapılmış olduğu ifade ediliyor. Kalem işi süslemeler ve iç duvarlarındaki büyük harfli yazılar, Kastamonulu hattat Tevfik tarafından yazılmıştır.
“Kâbe ölçülerine uygun inşa edilen Hızır Bey Camisi, Osmanlı’nın Balkanlardaki ilk eseri olarak hem mimari hem manevi bir miras bırakıyor.”
Aynı anda bine yakın insanın ibadet edebileceği kapasiteye sahip cami Balkanlarda yapılan ilk cami olmakla birlikte üç defa tamirat görmüştür. Bunun sebebi ise yangın ve depremler sonucu zarar görmesidir. 1824-25 yıllarında meydana gelen şiddetli depremden zarar gören cami ilk kez aynı yıl içinde Aydoslu Hacı Yusuf Paşa tarafından tamir ettirilmiştir. Bu tadilattan hemen sonra bir yangın neticesinde kullanılmayacak duruma gelmesi üzerine 1832 yılında Çorbacızâde Hacı Hüseyin oğlu Ahmed tarafından yeni baştan yaptırılmıştır. 1887-88yıllarında meydana gelen bir başka deprem ile de son cemaat mahalli hasar görmüş bu kez de Tosunzâde Ali Efendi caminin tamiratıyla ilgilenmiştir. Balkan Savaşları sırasında işgal kuvvetlerinin top atışıyla tahrip olan minaresi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 1937 yılında Evkaf Nezareti tarafından tamir edilmiştir. 1959’da Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce gerçekleştirilen restorasyonla günümüze ulaşan Hızır Bey camisi 2009 yılında yeni bir restorasyon ile bugünkü son haliyle kullanılan bir ibadethane konumundadır. Cami içine girenleri hayran bırakıyor. Zira kubbe eteğindeki duvarları çevreleyen yazı kuşağı, mihrap duvarındaki yazılı geniş bordür, pencere alınlıklarındaki sülüs yazılar lâcivert zemin üzerine beyaz boya ile yazılmış harika yazılardır. Çiçek sepetleri, kordonlu perde ve kurdele şeklindeki kalem işi barok usulü süslemeler ise bir başka güzellikte.
Hızır Bey camisinin etrafında hamam, hazire ve bedesten bulunuyor. Caminin yarısından itibaren minberin bulunduğu bölüm biraz yüksekçe bunun sebebi ise o kısımda vakti zamanında medrese talebeleri namazlarını kılarlarmış. Bu durum Osmanlıların ilim erbabına verdikleri değeri gösteriyor.
Caminin mihrabı son derece yalın, yarı silindirik, genişçe bir niş halinde yapılmıştır. Ahşap minber ve vaaz kürsüsü ise sade geometrik bezemelerle donatılmıştır. Harimin kuzeybatı köşesindeki ahşap korkuluklu merdiven ile kadınlar mahfiline bağlantı sağlanıyor. Altı adet ince direk üzerine oturtulmuş olan bu bölümün döşemesi de parmaklıklarıyla birlikte ahşaptır. Yine harimin kuzeybatı köşesine bitişik konumda kare kesitli, yüksek kaideli, çokgen gövdeli ve tek şerefeli taş bir minare yer alıyor. Bu minarenin şerefe ve külâh kısımları 1937 yılındaki restorasyonda yapıldığı ifade edilmekte. Caminin minaresine harimden mahfil merdiveninin bulunduğu köşedeki bir kapıyla ulaşılıyor.
Caminin hazîresi kıble ve batı yönlünde burada birkaç adet kırık mezar taşı hariç hazîredeki şahidelerin çoğu günümüzde kaybolmuştur. Ancak caminin kıble duvarının önündeki tek mezar ise Nisan 1454 yılında vefat eden caminin banisi Hızır Bey’in oğlu Abdullah Bey’e ait olduğu düşünülüyor. Bazı kimseler ise Abdullah Bey’i Hızır Bey’in torunu olduğunu da söylemektedir.
Tarihi, mimarisi, Kabe’ye benzerliği ve hat yazılarıyla ziyaret edenlerin dikkatini çeken Hızır Bey Camisi, tarihi ve kültürel değerinin yanı sıra, manevi atmosferiyle de ziyaretçilerini etkilemeye devam ediyor. Bugüne kadar bu eseri henüz görmediyseniz üzümüyle, Istranca ormanlarıyla meşhur Türkiye’nin Batıya açılan kapısı Kırklareli’ye mutlaka gelmelisiniz.
Siz Hızır Bey Camisi’ni ziyaret ettiniz mi? Mimarisini ve manevi atmosferini nasıl buldunuz? Yorumlarda paylaşabilirsiniz.
Siz Hızır Bey Camisi’ni ziyaret ettiniz mi? Mimarisini ve manevi atmosferini nasıl buldunuz? Yorumlarda paylaşabilirsiniz.