Geceler Yaradan’ın yorguna sunduğu bir döşek,
Mutsuza lütfettiği avuntudur,
Ayıplara örtü,
Umutsuza muştudur…
Gece nadastır hayata,
Hikmettir arayana,
Nasihattir anlayana,
Korkana sarılır gece,
Açı, açığı saklar…
Yalnız; hasta sevmez geceyi…
Sabahı bekler…
Tohumun, toprağın, çölün ; suyu,
Yaprağın, çiçeğin; güneşi beklediği gibi…
Kimi hastaya yüktür gece….
Ağırdır gece…
Ağdalıdır…
Kimi geceler ağır akar zaman
Tıpkı bir lav kütlesinin bir volkanın eteklerinden süzülmesi gibi,
Yavaş ve hacimli,
Ne varsa yakarak ona dokunan
Su gibi geçsin istersin sen oysa,
Sabahı bekleyen sancıların,
Uzayan çaresizliğindir seni aciz kılan…
Yüzünde kayıtsız bir ifade,
En çok hastalar bekler sabahları.
Kimi zaman hıçkırıklar ,
Kimi zaman dualar karışır gecenin alacakaranlığına…
Sessizliği iniltiler yırtar.
Yine de kımıldamaz zaman…
Usul usul delirtir insanı.
Günahların gelir aklına…
Kafanda bir mizan;
Akların kara, karaların ak…
Yüreğin musallada,
Ağladıkça arınmakta, arındıkça avunmakta…
Saatin sesi kulaklarında…
Her tiktakta evden bir cenaze çıkmakta…
Bembeyaz çarşaflara dolanmış kapkara yalnızlığın;
Sadakatle kıvrılmış yatağın kenarında…
Hakettiklerinle etmediklerin cebelleşmekte kıyasıya…
Tarumar olmuş ruhun sabaha kadar dönen girdapta.
En çok hastalar bekler sabahları:
Çaresiz, biteviye….
Ve bir lav gibi süzülür gece,
Usul, uzun, sıcak, delirtircesine…
A.Y.