Tarih: 01.11.2021 23:34

Dil Devrimi Manevî Bir Soykirim!

Facebook Twitter Linked-in

Türkiye AileBirligi YIK Üyesi TYBV Baskani mütefekkir D. Mehmet Dogan'in Dil Devrimi 1 Kasim Tahlili

Dünya dilleri içinde Türkçe, 20. yüzyilda baska hiçbir dilin maruz kalmadigi bir kiyim ve kirima ugradi.
Bin yillik, kendisiyle yüzbinlerce kitap yazilmis alfabesi yasaklandi. Osmanli bürokrasisinde Fatih Sultan Mehmed dönemine kadar Uygur alfabesiyle yazan bitikçiler oldugu söylenir. 1929 yilindan itibaren Türkiye bürokrasisi kendi yazisini unuttu, Latin harfleri ile ifade-i merama mecbur kaldi. “Eski” alfabe ile yazilmis kitaplar dolasimdan çikarildi, kütüphaneler kullanilmaz hâle geldi.

20. yüzyil devrimler çagiydi. Fakat Türkçe hariç hiçbir dil böylesine tam tesekküllü bir “devrim”e maruz birakilmadi.

Türkçe konusan dünyada alfabe degisikligi sadece Türkiye’de yapilmadi. Türk dilli Sovyet topluluklarinda da degistirildi. Hem de iki defa! Önce Latin alfabesine geçirildiler, sonra Kiril. Ne gariptir ki, her birinin Kiril’i farkliydi.

Sovyet sistemi çökünce Türkîler bin yillik alfabelerine dönmeyi düsünmedi/düsünemedi. Sovyetlerin din karsitligi bastan bu alfabeyi “gerici” ilan etmisti. Sovyetler çökmüstü ama yeni “müstakil” devletlerin eski yöneticileri iktidardaydi. Latin alfabesine geçenler oldu, geçmeye çalisanlar da. Kirille yoluna devam edenler de var…

Dil Devrimi olmasaydi harf inkilabi operasyonu yarim kalabilirdi. Kitap katliami geçmise yönelikti, kelime katliami ise gelecege… Harfleri degistirerek zihnimizden geçmisi sildik, gelecegimizi ise kelimeleri yasaklayarak tahdit ettik. Edebiyatimiza, düsüncemize, muhayyilemize sinir çektik.

Sözlügümüzdeki binlerce kelime tard edildi. Semseddin Sami’nin 20. yüzyilin basinda yayinlanan Kamus-i Türkî’sinde takriben 30 bin kelime vardi. Bu bir el sözlügüydü. Dil Kurumu’nun ilk genel Türkçe Sözlük’ünde ise kelime sayisi 15 bin! Cumhuriyet döneminin ilk resmî sözlügü ancak bir mektep lügati mesabesindeydi.

Baska bir ölçü verelim: Vilyam Redhouse Efendi’nin Kitab-i Meani-i Lehçe’ sinde (A Turkish and English Lexicon) 90 bin madde basi kelime vardi, metin içinde ise 30 bin. Yayin yili 1890 ve Türkçe Sözlük’ten 55 sene önce… “Ilerleme” diye buna denir! Redhouse Efendi önsözde ayrica elinde daha fazla malzeme bulunmasina ragmen yayincinin acelesi yüzünden tamami-ni degerlendiremedigini de kaydeder.

20. yüzyilda Türkçe dünya dili olmaya yürüyordu. Bati ile erken temas, Bati dillerinden yapilan tercümeler ve modem ilimlerin ögretimi Türkçeyi bazi hususlarda Arapça ve Farsçanin önüne geçirmisti. 19. yüzyilin sonunda Bati’nin fen ve sosyal bilimlerinde kullanilan terimlere karsilik Osmanlicalari üretildi. Bati’da kök dil addedilen Incil’in yaziminda kullanilan Latince esas alinirken, Osmanlilar ise Kur’an’in dili Arapçayi esas aldilar. Bu bir medeniyet tercihiydi ve bu kelimeler artik klasik Arapçaya ait degildi.
Millî degerlere düsman bir milliyetçilik olur mu?
Dil Devrimi operasyonu kaba bir milliyetçi ifadeyle ortaya konuldu ve savunuldu: “Arap harfleri” Türkçenin yazilmasina uygun degildi; yeni alfabeyse bu kusurlardan âri ve millîydi. Millîlik kilifi altinda Latin alfabesi göklere çikartiliyor, yüz yillardir kullandigimiz Araplar, Farslar ve diger Müslümanlarin müsterek alfabesi ise “Arap alfabesi” seklinde öteleniyordu. Eger bir alfabenin millî olmasinin ölçüsü Türkler tarafindan kullanilmasiysa Islâmî yazi da bu durumda bize aitti.
Millî edebiyatin en büyük isimlerinden 1920’de genç yasta vefat eden hikâyecimiz Ömer Seyfeddin’in bir eserinden örnek verelim: Mahcupluk Imtihani komedisinde yazar, Bîcan Efendi’ye Türkçeden baska dil bilip bilmedigi sorusunu sorduruyor. “Kus dili” cevabinin ardindan “Yazisi da var mi?” sorusunu ekliyor. Cevabi ise söyledir: “Türkçe harflerle de yazilir, Latin harfleri ile de.”
Zamanin ünlü gazetecilerinden Falih Rifki (Atay) Latin alfabesi komisyonunda bulunmustu. Meshur eseri Çankaya’da bu komisyondaki rolünden bahsetmektedir! Dil Devrimi döneminde gazeteci ve milletvekili olarak Çankaya sofrasinin müdavimlerindendi. Ömrünün son devresinde Dil Devrimi’yle ilgili kanaatini degistiren Atay, 18 Mayis 1935’tarihli Hilal-i Ahmer gazetesinde söyle yaziyor: “Bundan sonra torunlarinizin anlayacagi bir dille yazacaksiniz”.
Falih Rifki’nin bu iddiali ifadesini kâgida geçirdigi günlerde gazeteler süel, kamutay, erkin, erkinlik, danak, durluk, kaytaklik gibi kelimelerle doluydu. Bugün bu kelimeleri degil Falih Rifki’nin torunlari, üniversitelerin Türkoloji hocalari dahi anlamakta güçlük çekiyorlar. O zamanin gözde kelimelerinin çogu unutuldu, bazilarinin ise anlamlan farklilasti. O yüzden o günlerde yazilanlarin tam olarak anlasilmasi mümkün degil!
Kültürün tarihîligi, Cumhuriyetçileri kültürel alana müdahaleden alikoymadi. Dilin tarihîligi de, toplumun mali olmasi da umursanmadi.

Düsünmek için dile muhtaciz. Eger dil geçmisten devralinan bir yapi olmasaydi, bizden öncekilerin yaptiklarindan habersiz hayata sifirdan baslamak zorunda kalacaktik. Insan hafizadir. Onu kaybettiginde sadece bedendir. Bir milletin hafizasi dilidir, onun kaybi kitleleri ruhundan yoksun hâle getirir. Kelimelerin degismesi düsüncemizi etkilemekle kalmaz, toplum hayatini da etkiler.
[alert color=”red”]TIP TERMINOLOJISI, Türkçe yerine Latince!
Türkiye’de Dil Devriminin en hizli dönemlerinde “Latince kurs” modasi vardi. Kurslarin hedefi “ari Türkçe” “Öztürkçe” olarak gösteriliyordu fakat ne hikmetse Latince dersleri veriliyordu. Türkiye’de modern tip ögretimi 19. yüzyilda II. Mahmud zamaninda basladi (1827). Zamanin padisahi Fransizca baslayan bu ögretimin kisa zaman sonra Türkçelesecegini söylemisti. 1850’lerden itibaren Türkçe ögretime geçilmeye baslandi ve 1870’te bu süreç tamamlandi. 19. yüzyilin sonunda Latince terimlerin tümünü karsilayacak Osmanlica tip terminolojisi ortaya konulmustu. Sam’da dahi Türkçe ögretim yapan Tibbiye açilmisti. Dil Devrimi sirasinda Tip Fakültesi’nde terminoloji sessizce Latinceye çevrildi![/alert]
Cinnet hali
Öncesi olmayan bir dil ciddi iletisim problemlerine yol açar. Dille insa edilen edebiyati, Ilmî ve fikrî faaliyetleri imkânsiz hâle getirir. Türkiye bunu belli ölçülerde yasadi. Dilin zorla degistirilmesi edebiyatin ve ilmin gelismesini sinirladi. Bugün, 20. yüzyilin basinda yazmaya baslamis veya yetismis büyük ediplerimizin ölçüsünde güçlü yazarlarimizin olmayisini ancak böyle açiklayabiliriz. Dili bastan yaratmak gerçek ifadesiyle bir cinnet hâlidir.

Hatirlamayi saglayan, idraki belirleyen dil, geçmisteki tecrübelerin korunmasina yardimci olur. Kesintiye ugramamis bir dil düsünmeyi objektiflestirir. Dildeki cebrî degisiklikler düsüncemizi belli nispetlerde nesnellikten uzaklastirir.

Dili, kültürü, degerleri, medeniyet unsurlari yok edilen bir millet neden gerekli tepkiyi gösteremedi? Bunun birçok sebebi var. En önemlisi yikiciligin “milliyetçi” ve hayirhâh bir ifadeye dayandirilmasidir.

19. yüzyilda esasinda “Müslüman” olarak tanimlanan halklar Balkan ve Kafkasya cografyalarindan büyük ölçüde sürüldüler. Kültür, inanç, düsünce ve hayat tarzlariyla birlikte yasadiklari topraklardan koptular. Müslüman unsurlarin bu topraklardan temizlenmesi, sirf nüfusla sinirli kalmadi. Müslümanlari ve Müslümanligi (Osmanliligi, Türklügü de denilebilir) hatirlatan her unsur itinayla temizlendi. Bu aci son derece intikamci, milliyetçi duygularin siddete dönüserek disa vurmasiydi.

Maruz kaldigimiz bu sert milliyetçi darbe suur altimizda çok derin izler birakti. Onlarin dilinden konusarak, onlar gibi hareket ederek onlara karsi gösteremedigimiz milliyetçi tepki daha sonra içe dogru isleyen, kendini tahrip eden bir toplum mühendisligine dönüstü.

Dil Devrimi genis kitlelere bir “Türkçelesme” veya “öztürkçelesme” faaliyeti olarak sunuldu. Hâlbuki bu uygulamalar kisa vadede Türkçenin fakirlesmesine, uzun vadede ise yabanci dillerin hâkimiyetine zemin hazirladi.

Yaziyla ugrasmak ister istemez Türkiye’de uygulanan dil siyasetinin sonuçlariyla karsi karsiya kalmayi gerektirir. Bu hususta her tercih yazarin ifadesinin tesirini, eserinin gücünü, toplum içindeki etkisini tayin eder.

Binlerce yil içinde tesekkül eden dilimiz 30-40 yillik müdahale, düzenleme ve baskilarla dogal mecrasindan çikarilmaya çalisildi. Bu hususta tam manasiyla muvaffak olunmus mudur? Mutlak bir muvaffakiyet söz konusu degil elbette. Fakat etkisi ne seviyede olursa olsun bu müdahaleler bizi dil, iletisim ve kültürle ilgili ciddî sikintilara sokmustur.
Tercüme mi, tarif mi?
Öztürkçenin sefaletini anlamak için tercümelere bakmak yeterlidir, Mevcut kelimeler yabanci metinleri tercüme etmeye yetmediginden tarif yoluna gidiliyor, Türkçe bu tercümanlarin elinde adeta ‘tarifi’ bir dil hâline getirildi. Tercüme yapilirken bir anlami karsilayan kelime veya bir kaç kelimelik terkipler yetersiz gelince, tarif ve açiklama mahiyetindeki cümlelere ihtiyaç duyuldu. Bunu sadece tercüme isinin müptedileri degil, çok sayida kitabi ve tercümesi olan ustalari da yaptilar. Sonuçta kitabin asimin yansi kadar hacmi genislemis metinler çikti ortaya.

Dil baska bir dille anlasilir, tasvir edilir. Bir dilin ifadeleri dengi olan baska bir dilin ifade gücüyle aktarilabilirse ortaya iyi bir tercüme çikmis olur. Bugün bazi tercümeler Türkçeyle degil “Öztürkçe” denilen kifayetsiz dille yapilmaya çalisiliyor, “öztürkçe” Ingilizcenin ifade imkânlarini karsilayacak güce, nitelige, derinlige sahip degildir ki bu tercümelerde açikça görülmektedir.

Türkçe-Ingilizce sözlükler 19. yüzyilin sonundan beri mütemadiyen kelime kadrosu küçültülerek hazirlanmaktadir. J.W. Redhouse’in 1890’da basilan sözlügü Kitab-i Meani-i Lehçe (A Turkish and English Lexicon) bugüne kadar yayinlanan Türkçeden Ingilizceye sözlüklerin en genisi ve kapsamlisidir. 1938’de hazirlanmaya baslanan ve 1950’de basilan Redhouse Sözlügü 60 yil sonra çikmis olmasina ragmen ilki kadar genis degildi. Bu sözlük 40 yil kadar sürekli basildi ve sonra yayincilar Türkiye’deki duruma bakarak yeni bir sözlük hazirlatmayi gerekli gördüler.

Çagdas
 Ingilizce-Türkçe Redhouse Sözlügü 1990’larda hazirlandi ve nesredildi. Bu eser 20. asirda yasayan Türklerin kullandigi sözlüklerin ne kadar daraldigini açikça göstermektedir. Müessese bu daralmayi da asin bulmus olmali ki, 2000 yilinda Türkçe-Ingilizce Redhouse Sözlügü’nü yayinladi. Önsözde yapilan açiklamada su bilgiler verilmektedir: “… Çagdas Türkçe Ingilizce Redhouse Sözlügü’nün yeni baskisidir, ilk baskidaki yanlislari düzeltmenin yani sira sözlüge yeni maddeler ekledik ve var olan maddelerin çogunu genislettik ya da yeniden yazdik. Bazi maddeleri örneklerle zenginlestirdik.”

Ingilizcenin kelime hâzinesi bakimindan ilk Redhouse Sözlügü’nün yayinlandigi 1890’dan bugüne nasil bir gelisme kaydettigi bütün dünyanin malûmudur. Peki, Türkçe geçen zamanda diliminde neden tersine bir degisime ugramis ve kelime kapasitesi daralmistir? Bu sorunun cevabini Türkçe konusan ve yazan herkes düsünmek zorundadir. Eger dilimizin gelisimi tabiî seyrine birakilsaydi Redhouse sözlüklerindeki Türkçe kelime sayisi Ingilizceden asagi kalmayacakti. Bu daralma tercüme kitap okuma zevkimizi yok ettigi gibi okuyuculari da Türkçenin ifade güzelliklerinden mahrum birakti.

1940’lardan sonraki seyir

Yol açtigi problemler degerlendirildiginde Dil Devrimi araciligiyla devletin, açikça kendi toplumunun millî degerlerine meydan okudugunu görüyoruz. Gelinen noktada elimizde etnik temizlige maruz birakilan kelimeler, ihtiyaçtan bir süre yasamasina izin verilenler ve sentetik olarak yapilmis, kabul görme veya yayginlasma sansi olmayan Türkçe “sözcük”ler mevcut.

Türkçenin binlerce yillik müktesebati etnik temizlik saplantisina kurban edildi. Millî hafizamizi sekillendiren zevk-i selim, hiss-i selim, hayata ve dünyaya karsi gelistirdigimiz va-rolma tarzimizla birlikte, bunlar kadar önemli olan, kritik anlarda ayakta kalmamizi saglayan mukavemet üretici degerlerimiz de Dil Devrimi tarzindaki müdahalelerle dönüstürülmek istendi.

Sonradan icat edilen sentetik Türkçe, zihnî isleyisimizi sekteye ugratarak düsünme yetenegimizi, akil yürütme gücümüzü zayiflatti. Sonuçta derinliksiz, ifade imkânlari fevkalade kisitli bir dile mahkûm edildik.

Dil Devrimi’ni müdafaa edenlerin bugün dahi en önemli problemi anlami iskalamalaridir. Bir kelimenin yerine yenisini koymak, eski kelimenin bütün anlam ve derinliginin aktarilmasi sonucunu vermez. Kelime tasfiyesiyle -her birine dogru karsilik verilse bile- tam manasiyla olumlu bir sonuç elde edilmesi beklenemez. Çünkü kelimenin manada derinlik ve genislik kazanmasi uzun süreli kullanimla mümkündür. Yeni kelimeye bunlarin oldugu gibi aktarilmasi ise imkânsizdir.

Acaba 20. yüzyilda milletin dini degistirilemeyecegi için mi dili degistirilmek yoluna gidildi? Yine yasadigimiz asirda hiçbir toplumun dili böyle bir ameliyeden geçirilmedi. Üstelik bu uygulama sirasinda sadece kelime tasfiyesiyle yetinilmemis, sözdizimine/ sentaksa müdahale etmek dahi ciddi olarak düsünülmüstü. Türkçenin sentaksinin degistirilmesi fikrinden daha sonra vazgeçildi fakat Nurullah Ataç gibi bazi asirilar “devrik tümce” sloganiyla Türkçenin sözdizimini bozma yönünde gayretlerini sürdürdüler.
Türkçe ilk yazili metinlerinden beri birçok dilden kelime almis, fakat cümle yapisini günümüze kadar korumustur. Eger sentaks da degistirilseydi dil devrimi kemâle ulasmis olacakti!

“Etnik temizlik” mantigiyla yürütülen Dil Devriminin Rumeli, Kafkasya ve Dogu Anadolu’da yasadigimiz ve ma’serî (ortak) suurumuzun derinliklerine isleyen katliamlar, sürgünler ve göçlerden herhangi bir farki var miydi? Dil Devriminin sonuçlarina ve lisanimizin mevcut ahvaline baktigimizda hissettigimiz hüzün ve istirap, tarihimize damgasini vuran bu kanli katliamlarin uyandirdigi acilara esdegerde olmalidir.

Evlad-i fâtihandan bir Rumeli çocugu olan ve dogdugu yerlere hasretini samimiyetle eserine yansitan Yahya Kemal ünlü “Açik Deniz” siirinde sunlari söyler:
Hicretlerin bakiyyesi hicranli duygular
Mahzun hudutlarin ötesinde akan sular,

Onun sarih olarak ne demek istedigi ortada. Fakat bu beyti Türkçe açisindan da yorumlayabiliriz.
Türkçe artik mahzun hudutlarin ötesinde mazimizi, birikimimizi tasiyan gür bir nehir olarak akmaktadir. Lakin o gür nehirde artik Türkçe yazan ve konusanlar kulaç atamazlar. Çünkü bugünün Türkleri bu gür nehrin çekildigi alanlarda kalan kokusmus küçük su birikintileriyle mesguldür.
Dilde etnik temizlik!
Türkçenin kiyimdan geçirildigi 1930’lardan sonra 1945’te Dil Kurumu ilk Türkçe Sözlügü’nü yayinladi. Bu sözlük Türkçenin kelime kadrosunun nasil bir etnik temizlige maruz birakildiginin açik bir örnegidir. Kendinden önceki umumî Türkçe sözlüklerin en fakiridir ve Cumhuriyet devrinin Ilk nesillerinin nasil dar bir kelime dagarcigina mecbur edildigini gösterir. Dünyanin hiçbir dilinin lügati böyle geçici bir süre kullanilan teklif nev’inden uydurma kelimelerle doldurulmamistir.

Umumî bir sözlük o dilin ifade imkânlarini en genis sekilde ortaya koyacak bir söz varligina dayanmalidir. Hâlbuki bizim sözlüklerimizde tercih edilen ifade imkânlarinin genisligi degil, sadece seçilmis dar bir kelime kadrosuyla ifadeye izin verilmesidir.

Bu uygulamalara bakarak bugün daha net bir sekilde, sosyal ve kültürel alana müdahalenin Türkiye’yi içinden çikilmasi zor buhranlara sürükledigini söyleyebiliriz. Sözlügümüz sinirlanirken zihnî faaliyetlerimiz, bilme ve düsünme kapasitemiz de daraltilmistir.

Son iki yüzyillik tarihimizde önce fizikî varligimiz yok edildi, sonra dilimizin ve kültürel unsurlarimizi yok edilmesi tehlikesiyle karsi karsiya kaldik. Dilimizi yabanci dillerin boyundurugundan kurtarmak iddiasi, yikici uygulamalarla yabanci dillerin istilasina dönüstü. Dil Devrimi (veya inkilâbi) olarak ifade edilen kavramin dünya dillerinde karsiligi bile yoktur. Dil Devrimi mesela Ingilizceye her defasinda “dil islahi/reformu” (language reform) olarak çevrilmekte ve tüm dünyaya böyle takdim edilmektedir.

Dil Devrimi uygulamalarindaki asiriliklardan zamanla uzaklasildi. 1935 yilindan itibaren itidal yoluna dönüldü. Bununla beraber asiriligi ve yikiciligi benimseyenlerin tahripleri devam etti. Nitekim daha 15 küsur yil önce görev yapan Millî Egitim Bakanlarindan biri dilimizin bin yillik kelimelerini yasakladi. Türkçeyi ve Türk Edebiyati’nin bin yilini yok sayacak bir müfredat operasyonuna giristi. Eger o zatin planladiklari hayata geçirilebilseydi, tüm ögretim kademeleri Ingilizcenin hakimiyetine birakilacakti.

Günümüzde devlet bir taraftan kaypak bir Öztürkçeyi esas alirken öte taraftan da Latince agirlikli, Bati dillerinden aktarma kelimelerden olusan genis bir sözlük olusturuyor. Çok yakin zamanda devleti anlayabilmek ve 10 binlerce sayfalik resmî metinleri çözümleyebilmek için Latince, Fransizca veya Ingilizce bilmek mecburiyetinde kalacagiz.

Anlambilim (semantik) Türkiye’de yürütülen zorlayici dil politikalarinin neredeyse tamamen disarida tuttugu bir alandir. Dili ve kelimeleri rastgele degistirerek yeniden kurmak isteyenler, kelimelerin tarih içinde kazandigi anlamlan, cümle içindeki agirliklarini, ifade derinliklerini, hassasiyet belirten yönlerini ve baglantilarini asla dikkate almazlar. Esasinda anlami sürekli iskalarlar. Böylece anlasilmak kaygisi çekmeden üst perdeden emredici bir anlatma yolunu seçerler. Böyle hareket edenlere karsi en dogru yaklasim manayi dilin merkezine yerlestirmektir. DerinTarih
D.Mehmet Dogan, Türkiye Yazarlar Birligi Vakfi Baskani, Türkiye Aile Birligi Yüksek Istisare Kurulu Üyesi Https://t.me/BASINaciklamasi




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —