Kadının Adı Yok, Duygu Asena’nın yazdığı, 1987 yılında basılan kitap.
Kadınların sorunlarına eğilen ve kadın-erkek eşitsizliği gibi konulara değinen kitap, mahkeme kararıyla 1988’de yasaklanmış; sonrasında ise yasak kaldırılarak Atıf Yılmaz tarafından filme çekilmiştir.*
Müdürlerle ilgili bir yazı kaleme almadan önce bu film geldi aklıma.
Okullarla ilgili iyi bir şey olunca herkesin sahiplendiği ama kötü bir olay olduğunda faturanın hemen müdüre kesildiği bir süreçten bahsediyorum.
Homo Sapiens aşamasına geçmeden günümüze gelebilmiş varoş, Türk büyüğü(!) film kahramanı Cro-Magnon Recep İvedik;” Müdür değil misiniz? Hepinizin Allah cezasını versin.” diye bir beddua repliği okuyordu.
İşte bugün eğitimin beddualı, sakıncalı piyadelerinden birisi ile bir müdür ile sohbet edeceğiz. Biz kendisine “Mirim” diyoruz.
– Teşekkür ederim. Yıllar önce bir seminerde öğretmenlere “Hiçbir şey yapamıyorsanız çocukları mutlu edin.” demiştim…
Söz alan bir öğretmen “Bizi mutlu ettiler mi ki?” demişti. Üzülmüştüm.
En etkili okul, öğrencilerinin ve öğretmenlerinin en mutlu olduğu okuldur, diyerek konuya girelim o zaman. İnsan sevildiği, değer gördüğü yerde mutludur. Bu, öğrenci için de öğretmen için de yöneticiler için de geçerlidir. Fiziki koşullar değil, psikolojik koşullar daha belirleyicidir.
– Başarının sırrı yönetirken güdüleyen, öğretirken mutlu eden, öğrenirken mutlu olan üçlü.
Üçü bir yerde.
Beşibiryerdeden daha değerli.
Etkili yönetim, etkili okul; ürün çıktısı nitelikli öğrenci.
– Amaç, öğrencinin kendini gerçekleştirme yolculuğunda ona eşlik etmek olmalı. Öğrenciyi dönüştürmek ve zirveye taşımak olmalı.
Güdüleyen lider, coşkulu öğretmen ve mutlu ve kendisini değerli hisseden öğrenci olmalı.
– El cevap sonuçta sadece doyumsuzluğu azaltırsınız. Doyumu ve dolayısıyla motivasyonu artırmak için onlara ne kadar önemli olduklarını hissettirmeniz gerekir.
Okulda güvene dayalı bir iklim oluşması gerekir. Öğretmenin yöneticilere, yöneticilerin öğretmenlere güvenmediği okullardan kimse başarı beklemesin…
– Güzel soru; Adams’ın Eşitlik Teorisine göre çalışanın elde ettiği ödüllerin ne kadar olduğu önem taşımamaktadır. Ödüllerin miktarı ancak, benzer pozisyonlarda bulunan diğerlerinin aldığı ödüllerle kendi kazandığı ödülleri karşılaştırdığında önem kazanmaktadır. İlave ödül alma-vermeden ziyade, ödül verilenlerle verilmeyenler arasındaki adaletsizlik algısının iş tatminsizliğini tetikleyerek çalışma barışını olumsuz etkilediği kanaatindeyim.
-Mirim; topu taca atmak yerine yöneticilere yuvarlayalım. Okul müdürü, her türlü karar ve eyleminde adil olmalıdır. Mükafatı da sıkıntıyı da öğretmenler arasında adil dağıtmalıdır. Aksi halde öğretmenler nezdinde meşruiyetini kaybeder, yönetemez hale gelir, acze düşer. Kaybeden ne kendisi ne de öğretmen olur. Olan öğrenciye olur. Olan okulun marka değerine olur.
– İki tür okul müdürü vardır;
1) Okulu amacına göre yaşatan,
2) Okulu geliştiren.
Birincisi “memur yönetici” ikincisi “lider yönetici”
Konu tamamen zihniyet, kapasite ve tercih meselesidir…
– Bence “okul yöneticisi seçme sürecine “yetiştirme” ve “geliştirme” alt-süreçlerini eklemeliyiz. Kuram ve uygulamayı bütünleştirmeliyiz. Üç basamaklı süreci, profesyonel bir anlayışla tasarlamalı ve hayata geçirmeliyiz. Tarihsel ve kurumsal birikimimizle bunu başarmaya muktediriz.
– Lider olunmaz, lider doğulur derseler de inanmayınız.
Liderlik dört unsurdan oluşur;
* Karizma
* Entelektüel uyarım
* İlhama dayalı motivasyon
* Bireysel destek.
– Mirim, forumların birinde bir öğretmen şöyle yazmış;
Özel okulları bilemem ama çoğu idarecinin genel iş yükü, EBA canlı ders kaydı için F5 yaparak sayfayı yenilemek ve özürsüz devamsızlıklar için dilekçe almak.
Arada da whatsap’tan, DYS’den, ilçe ve ilden gelen mesajları öğretmen gruplarına duyurmak.
Bu algıyı değiştirmek bizim elimizde diye düşünüyorum.
– Bir kere bilmemiz gereken okulun tüm yükünü üzerine almalarına ve bunun karşılığında kayda değer hiçbir ilave ödül almamalarına rağmen bu görevi onurla, sabırla ve büyük bir şevkle yürüten okul yöneticileri, eğitim sistemimizin gerçek neferleri ve kahramanlarıdır.
– Koskoca müdürlerden bahsediyoruz Mirim.
– (Gülümseyerek.) Okul yöneticilerinin makamı olmadığı için makam güvencesi bulunmuyor. Ek göstergeleri de sorumluluklarına denk değil. Yani çalışma koşulları, riskler vs. tümünü düşündüğümüzde zor bir görevi yürütüyorlar.
Okul müdürleri bu sistemin olmazsa olmazları ancak yetim çocuklarıdır.
İyi olursa üst makamdan kötü olursa müdürden bilinir. Kişisel değil olgusal düşünüyorum. Bazı öğretmen arkadaşlarım düz mantıkla hemen karşı cevap olarak şu cümleyi kuruyorlar. Efendim o zaman müdürlük yapmasınlar. Sevgili öğretmenim; okul denen organizasyonun yöneten, öğreten ,hizmet eden, hizmet alan birimleri mutlaka olmalı diyorsak bu organizasyonun maestro şefinin ne kadar önemli olduğu da ortaya çıkar. Okul müdürü kadardır, diye boşuna demiyoruz.
– Ben sınav olmalı mı mülakat olmalı mı tartışmalarına girmiyorum. Sadece sistemin verdiği doneleri işlediğimizde ortaya çıkan sonuçları sizlerle paylaşıyorum. Sadece sınav ezbere bilgiyi ölçer. Sadece mülakat kayırmacı sistemlerde liyakat ilkesine darbe vurur. Mutlaka ikisi de olmalı. Ama bana göre kariyer basamaklarında yükselme sistemi yeniden işler hale getirilmeli. Bir de öğretmenler müdürleri seçsin diyenler var. Bu okulların altını üstüne getirecek bir öneri olur.
Sendikal ayrışmalar ve siyaset tavan yapar. Kaymakam ve valiler seçimle gelirse müdürler de seçimle gelebilir diye düşünüyorum.
– Yıllarca Amil Bey dizileri, Hababam sınıfı serisi, öğrenci ve öğretmen dizilerinde hep hedef alınan karakter ve itibar suikastı yapılan müdür kimliği oldu.
Çünkü mühür müdürde. Çünkü müdür devletin temsilcisi.
İçimizdeki kötü örnekler vefakarca çalışan müdür örneklerini yok etti, müdür imajı paspas oldu. Bir kurumu yıkmak isterseniz önce temsilcisine vurursunuz. Soğuk savaşın kaybedeni müdürler oldu. Müdür camiasının içindeki kötü örnekler de ne yazık ki müdür imajını lekeledi.
– Bakınız son yıllarda bazı okul yöneticileri hakkında bağış topladıkları gerekçesiyle inceleme ve soruşturma yapılmaktadır. Oysa MEB, müdürlerin okulun kimi ihtiyaçlarını (temizlik, güvenlik vs) mahalli imkanlar yoluyla gidermelerini istemektedir. Ortada bir tuhaflık var!
Hatırlarsanız Milli Eğitim önceki bakanlarından Sn Ömer Dinçer döneminde müfettişler okullara gönderilmiş, binlerce okul müdürüne ceza verilmişti. Tefbis’den makbuz verildiği halde.
MEB’in istediği şu: Okul açıldıktan sonra eğitim öğretim başladıktan sonra alın, kayıt süreci devam ederken almayın. Kayıt süreci 1 temmuzda başlayıp 30 eylülde biten bir süreç..
Ama okulun; bakımı, onarımı, boyası yaz tatilinde yapılıyor. Veresiye de olmuyor.
– Bağış toplayan yöneticilere soruşturma açılması ve ceza verilmesi yanlış bir uygulama. İncitmeden al mesajı verildi yıllarca.
Ne zaman gerekli ödenek verilirse ,okul müdürlerine tavşana kaç tazıya tut denilmezse, okullarımızın ihtiyaçları giderilirse o zaman bağış istendiği için hesap sorabiliriz. Malum birçok il ve ilçe müdürlüklerinin zorunlu masraflarını da bölgenin seçkin okulları karşılıyor.
Ancak bu şu demek değil, devletin okulunda Ali kıran baş kesenlik yapan, çocuğunu almıyorum, nereye gidersen git diyen, bağış yapanlara ayrıcalıklı(!), seçme (!) sınıf oluşturan okul yöneticilerine de yaptırım uygulanması lazım. Bağış yapanlara sınıf seçme vb. haklar tanımak görevi/yetkiyi kötüye kullanmaktır.
– Emin misin teşekkür ederken. Sizin bürokraside eleştiri tebrikten önce gelir çünkü…
– (………..)
Bugünkü yazımızda “Eğitimin Mir’i” ile konuştuk.
Bundan sonra da dilerseniz ara sıra konuşmaya devam edeceğiz.
Vesselam.