Hakikat müşteri aramaz.
Çünkü hakikati eline alan zaten ona müşteri olacaktır.
Değilse hakikat kendisini ondan koruyacaktır.
Elmas kıymetinde hakikatleri adi bir cam parçası hükmünde kullanmak isteyenlerden hakikat kendiliğinden uzaklaşacaktır.
Hakikat tellalı olduğunu iddia edenlerin elinde tuttukları; hikmetsiz, kokusu olmayan çiçek görünümlü bitki misali olacaktır.
Risale-i nur talebelerinden Zübeyir Gündüzalp abinin enfes tabiri ile hakikat nurlarını öyle bir anlatıp öyle bir yaşamalı ki onu dinleyen ben bu hakikatlere nasıl sahip olabilirim desin. Onu elde etmek için kendisi çalışsın, uğraşsın.
Fayda verecek olana nasihat verilir. Taliplisi olan zaten nasihati bahanesiz kabul edecektir. Hakikatin aktif sorumluluğunun ve bu sorumluluk neticesinde, hakikatin çizgisinden gitmek gerektiğinin idrakindedir.
…
Hayat, inişli çıkışlı bir yoldur. Bu yol üzerinde karşılaştığımız her durum bir imtihan niteliğindedir. İnsan olarak, bu imtihanlara karşı farklı tepkiler verebiliriz. Bazen direnir, mücadele ederiz; bazen ise teslim olur, kabullenir ve akışına bırakırız.
Hayatımızın bazı dönemlerinde yaşadıklarımızın, bizi nasıl bir çizgiye çektiğine şahit olduğumuzda şöyle bir durur aynadan kendimizi izleriz. Olayları, muhataplarımızı, iç alemin dışa nasıl tezahür ettiğini gözlemleriz.
Olayları, imtihanları görme ve karşılama şeklimiz, onu yaşayan bizler açısından iç alemimizden izler barındırır. Kendi iç alemimizdeki ile okuruz gelenleri.
Ötekinin aklını, deneyimini, farklı görüş açısını, hakikatçe nasıl olduğunu anlama ve kabul etme çabamız tekâmül seviyemizin işaretçisidir.
Herkesin tekâmül seviyesine göre imtihanları ve muhataplarını karşılaması durumunun farklı olduğunu unutmamak gerekir. Bu gerçeklik rehberliğinde, birey olarak hem kendimize hem de muhataplarımıza merhamet ve şefkat ile yaklaşmamız isabetli olacaktır.
Yaşam içerisinde cüzi irademizi aşan konular olduğunda, teslimiyet ile akışa bırakıp yaratıcının bizim için uygun gördüğü rotaya koyulmalı. Dünün yasını, yarının kaygısını omuzda taşımadan mevcut mesuliyetlere yoğunlaşmanın bizleri onaracığını hatırda tutmalı.
İradenin saf dışı kaldığı durumlarda mücadele safhasının etkilendiği, azmin kırıldığı noktaları tespit ederek; terbiye edemediği olayları tahliye etmeli insan hayatından. Zira huzur ve mutluluk bazen vazgeçmektedir. İnsanın ve hadiselerin sahibine bırakmaktadır.
Öte yandan tüm kışkırtıcı hadiselere tüm tazyiklere rağmen derin yaşanmışlıkları iyi analiz etmek gerekir. Zira İnsanın hakikati, onun açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydedir, derler. Bu yüzden, onu anlamak istersen, söylediğine değil, söylemediğine kulak vermeli. İnsan, sustuğu şeyler kadardır ve insan insanı, anlatamadığı yerden anlayabiliyorsa yakındır.
…
Her madeni eriten potanın harareti maden cinsine göre farklılık arz ettiği gibi her bireyin de içinde bulunduğu durumda kendisine hakikati gösterecek birey farklılık gösterir. Kime giderse gitsin veya kendisine kim ulaşırsa ulaşsın hakikati kabul etmiyor/edemiyorsa bir insan bunu hakikatin etkisizliğinden kaynaklı sanmamalı.
Anlaşılmaktan kaçan, imtihanlarını hayat kalkanı yapan, acısının arkasında sahte bir mağduriyet yaşayan kişiler mi lütfen hızla uzaklaşın öyle insanlardan. Zira sizi kendi çizgisine çekeceklerdir. Onlarla vakit israfı etmeden hakikate ve özenli bir hayata susamış sinelerin vaktinden çalmış olursunuz.
Bu uzaklaşma hemen kabul görmeyebilir. Suçlanabilir, ilgisizlikle itham edilebilirsiniz. Ama istikrarlı bir şekilde çevremizdeki beş kişinin ortalaması olduğumuz hakikatini hatırda tutmakta fayda var.
Hatır bilmez, gönül bilmez, vefasızlık cereyanına tutulmuş hangi sine, hayat yolculuğunda senin yanına yakışır, bir düşün..
Sürekli alacaklı modunda yaşayanlar elbet yol ayrımına bir kılıf bulacaktır. Zira onların ayrıldığı, uzaklaştığı biz değiliz; yapıcı mücadeledir.
Tedbir der, ihtiyat der ayrılıverir dönemecin birinde, adını koymadığı bir gerekçeyle kendi haklı sebebinin (!) ardına sığınır da kaçıverir yapıcı mücadeleden.
…
Sırf dünya için yaratılmadığını bilen, bütün vaktini ona harcamayı ar sayan, herkes için adaleti ve hakikatin tecelli etmesini savunan vicdan sahibi her bireyin hayatında makes bulan enfes bir tespit:
“Aklı başında olan insan, ne dünya umurundan kazandığına mesrur ve ne de kaybettiği şeye mahzun olmaz. Zira dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor. Sen de yolcusun.
Bak, ihtiyarlık şafağı, kulakların üstünde tulû etmiştir. Başının yarısından fazlası beyaz kefene sarılmış. Vücudunda tavattun etmeye niyet eden hastalıklar, ölümün keşif kollarıdır. Maahaza, ebedî ömrün önündedir. O ömr-ü bâkide göreceğin rahat ve lezzet, ancak bu fâni ömürde sa’y ve çalışmalarına bağlıdır. Senin o ömr-ü bâkiden hiç haberin yok. Ölüm sekeratı uyandırmadan evvel uyan!”
Vesselam