Boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Aktarıyorum, döndürüyorum, düşünüyorum, taşınıyorum, Cennet yurduna kavuşmanın çârelerini arıyorum. Sonunda şu gerçeğe ulaştım:
Ne yaparsan yap, “devlet yardımı” olmadan Cennet’e kavuşmak çok zor. Hele de bu devirde…
Kâinatın sahibi olan Rabbimiz, bizi bu dünyaya imtihan için göndermiş. İmtihan son derece şeffaf. Kitap ortada. Muallim ve verdiği dersler belli. Helaller belli, haramlar belli. İmtihan müddetince kitaplara bakmak, bilgili insanlardan yardım almak serbest.
Zorluk şurada; bizi yaratan Rabbimizi hoşnut edecek amelleri işlerken de, Rabbimizin hoşnut olmadığı fiillerden kaçınırken de, işin temeli olan îman hakikatlerine sahip olurken de mutlaka ve mutlaka devlet yardımı şart.
Temelden başlayalım. Cennet’e girmek için “sahih îman” şart. Bir başka tâbirle, “tevhidî îman” gerek. Yani Cenab-ı Hakk’ı, Zâtında, Esmâsında, ef’alinde, sıfatlarında ve şuûnatında “birlemek” gerek.
Asla ve asla şirk koşmamak gerek. Böyle bir îman ancak eğitimle olur.
Peki 4+4+4 denilen “mecbûrî eğitim” sisteminde böyle bir eğitim veriliyor mu? Ne gezer. Bilakis, tevhidî imanın zıddı olan şirkâlud bir bilgilendirme bindirmesi var.
İlkokul 3. sınıfa giden torunum Türkçe ödevi için bana gösterdi: “Ben Bir Ağacım” başlıklı bir şiir.
Sözde şiir!
Hani çocukken, “Yağdı yağmur, çaktı şimşek…” der ve gerisini getirirdik ya, o türden bir şiir. Bu şiirin bir yerinde ağaç şöyle diyor: “Benim yağmuru da yağdıran”.
Şimdi böyle bir ifadeye ne demek lazım. “Çüş” demek çok hafif kalır. Zira bu düpedüz bir “şirk” ifadesi. O masum yavrucukların zihnine bunu sokmak insafla bağdaşır mı? Yağmur bir memur-u İlâhi’dir.
Yağmuru yaratan da, dilediği yere indiren de Allahu Azimüşşan’dır. Bütün zerreler Allah’ın emriyle hareket eder. Gökteki bütün yıldızlar, bütün galaksiler Allah’ın emriyle döner. Allah’ın izni olmadan bir yaprak bile kımıldamaz.
İş dönüp dolaşıp yazımızın başlığına geliyor. Bu ülke bin yıllık İslâm diyarıdır. Bu ülke nüfusunun yüzde 99’u Müslümandır. Bütün Müslümanlar, “La ilahe illallah Muhammedü’r-resûlullah” hakikatine iman ederler.
Her Müslüman’ın düşüncesi ve duâsı “imanla kabre girmek”tir. Ancak, “yağmuru ağaç yarattı” derseniz, bunun adı şirktir. Bu inançla ölen kimse de aslâ Cennet’e giremez ve ebediyen Cehennem’de kalır.
Çocuklarımıza sahih bir îman telkin etmek yerine bu bozuk ve müzahraf bilgiler niçin dayatılır? Fullbright eğitim anlaşmasından dolayı mı?...
İslâm’ın bir diğer temel esası, iffet ve hayâdır. Peki çocuklarımız iffet ve hayâ dersini kimden, nereden ve nasıl alacaklar? İslam ahlakının temel esası, nâmahremle ihtilattan çekinmeye dayanır.
Müslüman erkek ve Müslüman kız çocuklar işte bu düşünceden dolayı asırlar boyunca “hayâlı” olmuşlardır. Bu gerçek yok edilirse hayâ perdesi parçalanır. Peki okullarda buna uyuluyor mu?
İffet ve hayâ perdesini yırtmamanın bir diğer yolu, nâmahreme nazar etmemek, Allah’ın emrettiği şekilde tesettüre bürünmek ve ona uygun yaşamaktır.
Peki insanın bunu tek başına sağlamaya gücü yeter mi?
Yetmez.
Ancak devletin gücü yeter. Bakınız koronavirüs hâdisesinde devlet, “herkes maske takacak!” dedi ve herkes maske taktı. Aynı şekilde “herkes edepli giyinecek, edepli davranacak” denilse, herkes mecburen buna uyar.
“Karı kocanın yatak odasında yapacağı hareketler dışarıda alâmeleinnas yapılamaz!” denilse herkes mecburen buna uyar. O vakit ne olur? Nüfusun Müslüman olan kesimi pek çok haramdan korunmuş ve sakınmış olur. Dolayısıyla Cennet’in yolu kolaylaşır. “Ârif olana bir işaret kâfi” denilmiş.
Bu kadar işaretler kâfi.
Sözün özü şu:
Devlet yardımı olmadan Cennet’e kavuşmak çok zor. Devlet nasıl vatandaşların ev sahibi olması için çözüm yolları arıyorsa, mü’min ve Müslüman vatandaşlarının Cennet’e ulaşması için de gerekli desteği vermeli.