Ne Türkçemiz Türkçe, ne Bulgarcamız Bulgarca…
Belki de dünyada iki dili bu kadar iç içe, bu kadar eksik kullanan tek toplum biziz: Bulgaristan Türkleri.
Konuşurken fark etmiyoruz ama ne tam Türkçe konuşabiliyoruz, ne de tam Bulgarca.
Bir Türkçe kelime, ardından Bulgarca bir fiil, sonra yarım yamalak bir çeviri:
“Most üstünden mini yaptık…”
Bu ve benzeri cümleler artık sıradanlaştı.
Oysa biraz durup düşünsek…
Azıcık emek versek…
Dilimizde şarkı gibi akan binlerce güzel kelime var.
Zengin, derin, köklü bir Türkçemiz var.
Ama onu kullanmıyoruz. Çünkü öğretilmedi. Çünkü korunmadı. Çünkü kimse konuşmamızı önemsemedi.
Büyükanneler Suskun, Anneler Umarsız
Ana dili sadece bir iletişim aracı değildir.
O, aynı zamanda bir kimliktir, kültürdür, aidiyet duygusudur.
Bu yüzden, Türkçeyi kaybeden bir çocuk sadece bir dili değil; geçmişini, kökünü ve benliğini de kaybeder.
Büyükanneler, dedeler içleri parçalanarak torunlarının Türkçeyi anlamadığını görüyorlar ama dillerini ısırıyorlar.
Çünkü bir kez konuştular…
Bir kez, “neden çocuğa Türkçe öğretmiyorsun?” diye sordular.
Aldıkları sert ve kırıcı cevaplar onları susturdu.
Genç anneler, iyi niyetliler çoğu zaman ama bilgisizler.
Kimi kendi annesiz büyümüş, kimi gurbet yollarında.
Şimdi kendileri anne baba olmuşlar ama görmedikleri terbiyeyi, öğrenemedikleri dili çocuklarına nasıl vereceklerini bilmiyorlar.
Bir Dil, Bir Nesil
“Karışma!” dediler. Kavga çıkmasın diye sustuk.
Ama neye mal oldu bu suskunluk?
Bir dil yok oluyor gözümüzün önünde…
Ve bu sadece Bulgaristan’daki Türklerin değil, bütün Türk dünyasının ortak meselesi.
Çünkü dil giderse; şiir gider, masal gider, tarih gider, kimlik silinir…
Anahtar: Anne Dili
İlk farkındalık annede başlar.
Bir anne iki kelimeyle ya köprü kurar ya da bir dili toprağa gömer.
Peki bu gidişata dur diyemez miyiz? Elbette diyebiliriz.
Anaokullarında Türkçe etkinlikler artırılmalı,
Televizyon ve dijital platformlarda Türkçe içerikler çoğaltılmalı,
En önemlisi, anneler desteklenmeli, eğitilmeli, bilinçlendirilmeli…
Çünkü kimliğimizi yaşatmanın ilk şartı, dilimize sahip çıkmak ve çocuklarımıza onu miras bırakmaktır.
Şimdi Konuşma Zamanı
Bu tersliği konuşmalıyız.
Bu gerçeği kabul edip değiştirmeliyiz.
Yoksa gelecek nesiller ne Türk olacak ne Bulgar.
Bir yerde sıkışıp kalmış, köksüz, kimliksiz bir yabancıya dönüşecek.
Unutmayalım;
Dil kimliktir.
Ve kimliğimizi kaybetmeye hiç niyetimiz yok!